top of page

Güzel Yemek




Aklınıza ne geliyor lezzetli yemek denildiği zaman? Börek mi? Kebap mı? Çin yemeği mi? Kim hayır diyebilir ki şöyle lezzetli bir tatlıya ya da dumanı tüten bir kuzu pirzolaya? Zevkler farklı farklı tabii… Birisi et sever, diğeri balık, kimisi tavuğu ağzına sürmez, ama yumurtadan da asla vazgeçmez. Bense yeni tatlar denemeyi çok severim ve ne mutlu bana ki, Türkiye bakımdan çok zengin bir kültüre sahip ve bir o kadar da lezzetli yemeklerimiz var... Her yörenin kendine has tatları, kokuları ve sunuş biçimleri var.


Aslında bu konuda yazmak, geçtiğimiz haftalarda gittiğim kısa Gaziantep gezisinde aklıma geldi, çünkü burada kaldığım 3 gün, sıradan bir iş seyahatinden, bir anda bir “gastronomi” turuna dönüşüverdi. Aranızda mutlaka Gaziantep’e gidenler vardır ve her ne kadar yazıma yemek tariflerini ya da yediklerimden birer lokma ekleyemiyor olsam da gidip de hatırlayanlarınızın ağzının sulanacağından hiç kuşkum yok. Nasıl ki Marcel Proust insanı geçmişteki bir anıya götürmek için bir koku ya da tadı anlatmanın yeterli olduğunu söylemişse, ben de bunu size, yediklerimi anlatarak yapmayı deneyeceğim.


Gaziantep denince akla iki şeyin gelmesi gayet doğal: kebap ve baklava. Diğer her şey onların türevi bence. Et sevenler için kebaptan başlayacağım, diğer okurlardan şimdiden özür dilerim. Şahsen Ali Nazik’i tek geçerim. Patlıcan ve etin uyumunu daha iyi kombine edebilecek bir lezzet olduğunu zannetmiyorum. Ama küşlemeyi es geçersem ayıp etmiş olurum. Kömür ateşinde yavaşça pişirilen küp küp kesilmiş, koyunların omurga bölümündeki ete verilen isimmiş bu. Hayatınızda yiyebileceğiniz en yumuşak kıvama sahip et, tabiri yerindeyse “lokum” gibi. Ve tabii son olarak, bir Gaziantep spesiyalitesi: ciğer şiş. Kırmızı pul biberin dili gıdıklayan hazzı mı ciğeri bu kadar güzel kılan bilmiyorum, ama garanti veriyorum, ömrünüzde daha güzelini yememişsinizdir. Ciğeri taş fırından çıkmış lavaşa sardığınızda, size söz veriyorum mutluluktan gözleriniz yaşaracak – yoksa gözlerimi yaşartan kırmızıbiberin acısı mıydı? Emin olamadım…


Gaziantep’teki baklavayı diğer bütün şehirlerden üstün kılan üç önemli faktör var: tereyağı, kaymak ve tabii ki Antep fıstığı. Baklava satan herhangi bir dükkânın kapısından içeri girdiğiniz andan itibaren, burnunuz bayram etmeye başlıyor. Sıcacık tereyağının kokusu etrafı öyle bir sarmış ki, maskenizin içinden bile nüfuz ediyor. Fıstıklı baklavaya koydukları “fıstık miktarı” başta gözünüzü korkutsa da bağımlılık yaratması uzun sürmüyor ve bir daha hiçbir baklavanın size o hazzı vermeyeceğini biliyorsunuz.


Şöbiyetin içindeki kaymak miktarı fıstığı bile bastıracak cinsten ve kokusu kadar tadı da muh-te-şem! Baklavanın elle ve tersine çevirerek (tepsiye değen kısmı üste gelecek şekilde) yendiğini burada öğrendim. Tadında bir değişiklik oluyor mu bilemem, bence amuda kalkıp yeseniz bile vazgeçemeyeceğiniz bir lezzet!


Demem o ki, “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,” derler ye, bence çok doğru! Çünkü aslında yemek sıradan bir tabak kalorinin çok ötesinde bir şey, duyguların, düşüncelerin, koca bir kültür birikiminin ifadesi, hayatın ta kendisi…









Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page