Merhaba sevgili okuyucularım. Birkaç aylık bir yaz döneminden sonra yine buluştuk. Umuyorum ve diliyorum ki herkes iyi ve huzurludur.
Bana gelince durum orta şekerli diyelim, nedir ki Tanrı bu günümüzü aratmasın. Aslında benim en büyük derdim memleketin şimdiki halleri. Herşey bir kaos içinde. Memleketin her köşesi toz, duman. İnsanların görüşleri toz duman. Varlık içinde, bir bilinmezler bulutuna sarmalanmış sıkıntı ve çaresizlik yoksulluğu içindeyiz. Ben memleketin durumunu anlatmak için size bildiğim bir hikayeyi nakletmeye çalışacağım...
İnsanlar mükemmel değildir, her birimiz bulmacanın bir parçasıyız ve tamamlanma yolculuğumuzda bir araya gelip onları bir bütün haline getirmeliyiz.
Hikayeye göre, biz var olmadan önce Tanrı göksel bir konsey topladı, melekleri çağırdı, her biri Tanrısallığın farklı bir yönünü temsil ediyordu. İlk konuşan,sakin ve dingin Barış Meleğiydi.Tanrı'ya,''insanları yaratmayın'' dedi.Barışın sesi sabit ama kararlıydı.''insanlar çekişme ve çatışma geçirecek,birbirlerine ve sizin yarattığınız dünyaya saldıracaklar.''
Sonra Adalet Meleği geldi. Gözleri keskin ve seçiciydi. Adalet,''onları yaratın'' diye savundu,''çünkü onlar adaleti arayacaklar, yasaları yapacaklar ve başarısız olsalar bile her şeyi düzeltmeye çalışacaklar.''
Sonra Merhamet Meleği yumuşak ve bilgili bir gülümsemeyle,''yarat onları'' diye fısıldadı.''Sevecekler, affedecekler, karanlık anlarda birbirlerini rahatlatacaklar.''
Ve sonunda Hakikat Meleği öne çıktı, uzun boylu ve boyun eğmez görünüyordu.Hakikati''onları yaratmayın'' diye ilan etti.''Yalan söyleyecekler,aldatacaklar ve gerçekliği kendi ihtiyaçlarına uyacak şekilde eğip bükecekler.Hakikatın ağırlığını olduğu gibi taşıyamazlar.''
Tanrı hepsini dinledi ve sonra şunu fark etti. Tanrı’nın meleklerin müdahalesine ihtiyacı yoktu, çünkü Tanrı insanları yaratmak istiyordu.
Bu yüzden Tanrı beklenmedik bir şey yaptı ve Hakikat Meleğini yeryüzüne fırlattı ve onu sayısız parçaya böldü. O anda, seçim yapıldı: insanlık doğacaktı, ancak hakikatın tamamiyle değil bunun yerine, her birimize bir parça, sonsuz olanın sadece bir parçası verildi.
Şimdi, işte buradayız, hayatın içinde dolaşıyoruz, her birimiz kırık bir cam parçası gibi, küçük bir hakikat parçası tutuyoruz- bazen bizi kesiyor, bazen ışığı tam olarak yansıtıyor, daha önce görmediğimiz güzel bir şeyi aydınlatıyor. Ama mesele şu: hiçbirimiz tüm hakikati tutmuyoruz. Tutamayız.Asla tutmamız gerekmiyordu.
İşte bu yüzden yeryüzündeki işimiz çok hayati. Parçaları toplamak, kendi parçamızın kesici tarafına bakmak ve sonra başkalarına ulaşmak-taşıdıkları Hakikati görmek, parçalarımızı bir araya getirmek ve belki, sadece belki, daha büyük bir şeyin, bütünün bir anlık görüntüsünü yakalamak bize kalmış.
Bu kolay değil, alçakgönüllülük, sabır ve çok fazla cesaret gerektirir. Çünkü kendi Hakikat parçamızı bir başkasınınkine tuttuğumuzda, kenarlarımızın düşündüğümüz kadar temiz olmadığını, anlayışımızın o kadar eksiksiz olmadığını görebiliriz. Ama o karmaşada, o güzel parçaların çarpışmasında, daha büyük resmi görmeye başlarız.
Birlik, bu hikayenin tamamını ören ipliktir. Tanrı'nın Hakikat'i yere fırlatmasının, onu rüzgardaki tohumlar gibi aramıza saçmasının sebebidir. Çünkü eğer Hakikat bütün kalsaydı, eğer bir kişi onu tutabilseydi, başkalarına ihtiyaç olmazdı, bir başkasının bakış açısını aramak için hiçbir sebep olmazdı, ayrılıklarımız arasında köprüler inşa etmeye gerek kalmazdı.
Ancak Tanrı, izole edilmiş, yalnız varlıklardan daha fazlasını istiyordu. Tanrı birbirimize bağımlı olduğumuz, hayatta kalmamızın, büyümemizin, dünyayı ve İlahi Olan'ı anlamamızın bir araya gelmememizi gerektirdiği bir dünya istiyordu. Hakikatin parçaları bir ceza olarak değil, bizi birliğe, bağlantıya doğru iten ilahi bir tasarım olarak dağılmıştır.
Bu parçalanmış dünyada, birlik sadece ideal değil, bir zorunluluktur. Her birimiz bulmacanın bir parçasını, parçalanmış Hakikatin bir parçasını tutuyoruz ve ancak bir araya gelerek, parçalarımızı başkalarınkilerle birleştirerek tam resmi görmeye başlayabiliriz. Tanrı’nın planının parlaklığı budur: Tamamlanmamış olarak yaratıldık, böylece birbirimizde tamamlanmayı arayacağız.
İşte buradayız, bu kırık ve güzel dünyada, her birimiz elimizde bir parça hakikatle. Soru şu, onunla ne yapacağız? Onu sıkıca tutup bırakmaktan mı korkacağız? Yoksa onu sunup,birlikte kendi başımıza hayal edebileceğimizden daha parlak bir şey yaratabileceğimize mi güveneceğiz?
Birlik bir hikayenin kalbidir, mükemmel varlıklar olarak değil, birbirimize ihtiyaç duyanlar olarak yaratılmamızın sebebidir. Bu parçalanmış Hakikatin dersidir, birlikte daha iyi olduğumuzu söyleyen ilahi bir dürtüdür.
Birleştiğimizde daha eksiksiz oluruz ve bu birliktelikte, olmamız gereken gerçek özümüzü buluruz.
İşte sevgili okuyucularımız memlekette şu anda yaşananlar birlik duygumuzun darmadağın olması. Zaman birlik olma ve bizi çevreleyen ateş çemberine karşı dev gibi bir kalkan oluşturma zamanı. Hakikat tektir, bu memleket bizimdir. Bu topraklar kan, ter, emek ve umutla kuruldu. Ama biz modern zamanların şımarıklığı ile, bizleri biz yapan hakikatı unuttuk. Kutuplaştık.Üstelik bunun hakiki yol olmadığını bile bile.
Bir olalım, birlik olalım, egolarımızın ve çıkarlarımızın uğruna bize hediye edilmiş bu küçük cenneti harcamayalım.
Sevgiyle kalın.
Sara YANAROCAK
Comentários