Bilmem, sizler de Euro 2024 futbol karşılaşmalarını iziliyor musunuz..? Hafta ortasında ziyarete gelmiş olan „O’Covid çocuğu“ fakirhanemizi pek beğendiğinden, eşimle ben de onunla evde kalmak durumunda kaldık ve dolayısıyla TV ekranını daha sık paylaşıyoruz…
Aslında bendeniz hiç de fanatik bir futbol meraklısı değilim. Çocukluk dönemim geride kaldıktan sonra, takım da tutmaz oldum – „kimler daha iyi oynuyorsa, onlar kazansın!“ derim; bundan öte, toplara sürekli olarak çok sert giren takımları da benimsemem…
Gene de 1972 Olimpiyatları döneminde eve gelmiş olan ilk TV’den bu yana, Dünya ve Avrupa Kupa maçlarını izlemeye başladığımdan bugüne dek, ayaktopu tekniklerinin gittikçe daha da hırçınlaştığını, oyuncular arasındaki devinimlerin akıl almaz biçimde sert olmaya başladığını gözlemliyorum. Yanlış hatırlamıyorsam, topu ayağına geçirmiş futbolcunun rakibi tarafından „kucaklandığını“, hunharca itildiğini, t-shirt’inden gaddarca çekildiğini eskiden görmezdik… Hele, aynı şekilde top ile ilerleyen oyunculara rakiplerinin birden çimlerin üstünden yatay biçimde „kayıvermelerine“ ne dersiniz? Yeter ki ayağında topu süren de düşsün! Oyuncular, maç sonrası sarmaş-dolaş olacağına, bunu o kıymetli 90 dakika içinde niye yaparlar acaba?!?
Cumartesi günü izlediğim iki maçta, İngiliz Guardian gazetesinin sayımına göre Türkiye 16, Portekiz ise 7 faul yapmış, her iki takımın oyuncuları toplam beş kez sarı kart görmüş; keza Romanya 11, Belçika 9 faul’e neden olmuş ve oyun boyunca üç kez sarı kart çekilmiş. Kendi gözlemlerime kalırsa, her iki oyunda da hakemlerin „kart çekme“ kararları oldukça ılımlıydı…
İki yıl önce bu köşede yayımlanan Mondial ve Annem başlıklı yazımda, 90’lı yaşlarında da şampiyonaları büyük ilgi ile izleyen Klara Schild (z“l)’in şu ince yorumunu okurlarıma aktarmıştım: Oyuncular için „Amma da çok tükürüyorlar!“ derdi anneciğim, „Hem de parçalar halinde… Üstelik bunları sadece yakın çekimlerde görüyoruz – demek ki çok daha sık tükürüyorlar oyun boyunca.“ Bir de, oyuncular yere düştüğünde sağa sola fırlayan çim ve toprak parçalarını yakın çekimden görünce, „Bunlar tükürükler ile karışınca, futbol sahası bataklığa dönüşmüyor mu gayrı?“ diye sormuştu bir kez… – „Top hakimiyeti“, „faul“ veya „korner“ sayımlarını yapan ekibin, oyuncuların kaç kez tükürdüğünü kayda geçirip yayınlaması da mümkün olur mu acaba? Eğer bu yüksek sayılar duyurulursa, belki ceza olarak bir „gri kart“ uygulamasına gidilebilir – dahası, yıllar içinde gittikçe artan bu kötü alışkanlığa bir çare olarak da oyuncuların şortlarına özel olarak dikilecek küçük ceplerine yerleştirilecek, gerektiğinde onları hemen oradan çıkartıp, içine tükürebilecekleri birer tüp zorunluluğu getirilebilir!
Ama sadece olumsuz gözlemlerimden bahsetmemeliyim! Bazı maçlarda, ilk kez karşılaşacağımız, (ne yazık ki) gülünç sahnelere rastlayabiliyoruz – örneğin Türkiye-Portekiz maçında bir defans oyuncusunun kalecisine verdiği geri pasın oldukça sert olduğu, bizzat kaleci ile başka bir oyuncunun ise buna yetişemediklerini ve topun kaleye girmesi gibi..! Veya, Romanya-Belçika maçının sonunda bir oyuncunun t-shirt’ünde görülen büyük yırtığa ne dersiniz..?
Bir de, son Eurıvision Şarkı Yarışması’nda da bolca görüldüğü gibi, kimi fotbolcuların tek (örn. yeşil!) ve de iki renkli saçları, keza bazılarının giydikleri cart renkli ayakkabıları – anlaşılan, çok „renkli“ bir futbol şöleninin içindeyiz bu yıl!
Sadece çığırtılan nağmeler bir türlü değişmiyor - Anneciğimin „futbol şarkısı“ olarak adlandırdığı „O-OO - O-O-O-O-O-OO! – U-UU - U-U-U-U-U-UU! --- O-OO - O-O-O-O-O-OO! – U-UU - U-U-U-U-U-UU!…“
Robert Schild
Commentaires