Merhaba sevgili okuyucularım,
Kadim inançların başladığı zamanlardan beri insanlar dua eder, duaların içinde istekler temenniler evrene inaçların farklılığına göre güç kaynağına gönderilir, bu günlerin moda deyimi ise evrene mesaj göndermek.
Gerçekten evrene gönderdiğimiz mesajlar, dualar bizi yanıtlıyor mu?
Bu sorubun cevabı derin ve beni aşar ama geçenlerde yaşadığım aşağıda bahsedeceğim hikaye de bu sorunun cevabını, doğanın bir hareketi ile gönderildi galiba…
.
Bahçemde, komşu bahçemin çitinden benim tarafa dallarını uzatmış bir franbuaz ağacı var.
Taşındığımdan beri bu komşu franbuaz ağacı ile aramızda duygusal bir bağ oluştu, o kollarını benim tarafa uzattı, ve ben de onu sevgi ile okşadım, ve zihnimde bahçemde öylesine bir franbuaz ağacı olmasını farkında olmadan diledim. onlar uzandıkça ben onları daha çok sevdim ve daha çok kucakladım.
Ve yıl 2024 oldu, kocaman uzun bir kış geldi geçti; ve bir de baktım ki o franbuazın kollarını bana doğru uzattığı köşede, bahçeme yabancı olan öncelikle yabani ot sandığım ufak bir ağaç tüm ihtişamı ile yeşerivermişti.
Önce emin olamadım, bu davetsiz misafire şüphe ile baktım, acaba yabani bir bitki mi idi?
Ama sonra anladım ki komşu franbuaz benim davetime dayanamamış ve bahçeme yerleşivermiş idi J
Bitkiler ve evren içimdeki niyeti ve franbuazları gönderdiğim daveti gerçekten duymuş olabilir miydi?
Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: Osman Kutlu, Çağdaş durmaz.
Backster Etkisi ...
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.
Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. Altı yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilimadamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almazdı.
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.
‘Avatar’ filminin konusuna ilham olan bitkilerin birbirleri ile ve tüm doğa canlıları ile iletişimi biz insanoğlun düşünebileceğinden çok daha fazla…
Çocuklarımıza, ağaçların ve doğanın rant uğruna katledilmediği bir dünya bırakmamız dileği ile eylülde görüşmek üzere…
RahelÇela Behar
Comments