Çocuklarımıza bıraktığımız miras nedir? Onların özündeki değerler bizimkileri yansıtacak mı? Onlardan nahat (huzur ve memnuniyet) duyacak mıyız? Çocuklarımızın doğru yolda ilerlemesi için başka neler yapabiliriz? Hiçbir anne-baba kafayı meşgul eden düşüncelere karşı bağışıklık kazanmamıştır. Bu haftaki peraşa bu önemli konuya değinen bir bakış açısı sunmaktadır.
Erets-Yisrael’in Bene-Yisrael’in aileleri arasında paylaşılmasına az zaman kalmıştı. Tselofhad’ın kızları dert içinde Moşe’ye yaklaştılar.
“Babamız çölde öldü. Ve o, Korah’ın yandaşları içinde, Tanrı’ya karşı birleşen cemaatin içinde değildi; sadece [kendi] günahı sonucu öldü ve hiç oğlu yoktu. Neden [sırf] oğlu yok diye babamızın ismi ailesinin içinden eksilsin? Bize babamızın kardeşlerinin arasında bir mülk verin” (Bamidbar 27:3-4).
Moşe bu kızların şikâyetlerini Tanrı’ya ilettiği zaman, aslında haklı olduklarını öğrendi ve Tselofhad’ın kızları halkın geri kalanı ile birlikte Ülke’den pay aldılar.
Bu cesur kızların babaları olan Tselofhad kimdi? Ve hayatına mal olan günahı neydi? Talmud onun kimliğiyle ilgili iki fikir ileri sürer: Rabi Akiva’ya göre, Tselofhad, mekoşeş, yani Şabat günü kamu alanında odun topladığı için idam edilen adamdı. Rabi Yeuda ben Betera ise, Tselofhad’ın maapilim adlı gruba mensup olduğu görüşündedir. Bu grup, casusların günahı sonrasında o neslin çölde öleceğine dair karar çıkınca Kenaan topraklarına “kendi başına” gitmeye çalışan talihsiz bir gruptu. Bu grubun tamamı Amalekler ve Kenaanlılar tarafından katledilmişti.
İlginç nokta ise, Tselofhad’ın ister mekoşeş isterse de maapilim mensubu olsun, asil bir amaç için ölmüş olmasıdır. Hahamlarımız her ne kadar kulağa garip geliyorsa da, mekoşeş adı verilen adamın Şabat’ın kutsiyetini “Tanrı uğruna” ihlal ettiğini açıklarlar. O nesil hayatının geri kalanını çölde geçirmekle cezalandırıldıktan sonra, bazıları Erets-Yisrael’e girmenin yasaklanmasıyla artık Tanrı’nın kutsal milleti olmadıklarını ve bundan böyle yapacakları mitsvaların veya işleyecekleri günahların hiçbir anlamı kalmadığını varsayma hatasına düşmüşlerdi. Bu yanlış varsayımı yok etmek için mekoşeş kasten büyük bir günah işlemişti. Böylece ölümüyle onların eylemlerinin hâlâ anlam taşıdığını göstermiş olacaktı. Mekoşeş aslında halkını sevdiği için ölmüştür. Maapilim üyeleri de Erets-Yisrael’e yönelik sevgileri nedeniyle ölmüşlerdir. Bu sevgileri o kadar yoğundu ki, duyuları körleşmiş ve planlarının Tanrı tarafından desteklenmediğini vurgulayan Moşe’nin, başarılı olamayacakları konusundaki kesin uyarısını göz ardı etmişlerdi.
“Armut dibine düşer.” Tselofhad’ın fedakâr eylemi kızlarını da harekete geçirmişti. Onlar da Erets-Yisrael’e yoğun bir sevgi besliyorlardı ve kutsal topraktan bir paya sahip olma rüyasını gerçekleştirmek için gereken her şeyi yapmaya hazırdılar. Mekoşeş ve maapilim ile ilgili olayların Mısır’dan Çıkış’ı takip eden ikinci yılda meydana geldiğine, Tselofhad’ın kızlarınınsa, taleplerini bundan otuz sekiz sene sonra dile getirdiklerine dikkat edelim. Tselofhad’ın ölümünün üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen, verdiği mesaj hâlâ canlıydı; kızları yola onun bıraktığı yerden devam edeceklerdi.
Burada alınacak ders çok basittir: Eğer çocuklarımızın değerlerimizi paylaşmalarını istiyorsak, bu değerlerimiz teori âleminde kalamaz; bunların eyleme dönüşmesi gerekir. Çocuklarımızın üzerinde kalıcı bir etki bırakmayı, ancak ilkelerimizin gerektirdiği katı kararları alırsak umut edebiliriz.
Çocuklarımızı, onların olmalarını istediğimiz kişi olmak için gereken zahmete girmeye gönüllü olacak kadar seviyor muyuz?
Opmerkingen