Geçtiğimiz cumartesi gecesi Malmö’de finali yapılan Eurovision Song Contest, müzik yarışmaları tarihinin belki de en gerilimlisiydi! Salondaki kimi seyirciler İsrailli katılımcı Eden Golan’ı prova ve elemelerde olduğu gibi, final akşamı da yuhalarken, ekran karşısındaki izleyiciler bunu fazlasıyla telafi edecekti: Şaşırtıcı olan, “uzmanlar” (?!) jürisinden aldığı puanlarla sıralamanın orta/sonlarında yer alan Golan’ın beşinci olmasından öte, halk jürisinin seyirci sıralamasında ikinci en yüksek oyları alması ve çok sayıda 12 puanlara layık görülmesiydi. Sadece Alman halkının değil, İspanya, Hollanda, Belçika gibi güçlü Filistin yanlısı protesto ve söylemlerinin kamuoyuna hâkim olduğu diğer ülkelerin çok önünde yer aldı İsrael… Alman Die Welt gazetesinin bu konudaki yorumu ise şöyle olacaktı: “Bu sonuç, sokaklardaki İsrail karşıtlarının sesleri yüksek çıksa da, en çok ses çıkaran olmadıkları konusunda umut veriyor”.
Kendisinin “bineer cinsiyet ayrımı”nın dışında olduğunu ilan eden Nemo, 1956'da Lys Assia ve 1988'de Céline Dion'un ardından üçüncü kez İsviçre’ye ESC'yi kazandırdı ve 1998'de İsrail adına Dana International (“Diva”) ile 2014'te Avusturya adına Conchita Wurst'un (“Rise Like A Phoenix”) ardından kazanan üçüncü cinsiyetler arası kişi oldu. The Code isimli şarkısı, özellikle “uzmanlar” tarafından çok beğenildi. 36 ülkeden 25 finalistin katıldığı yarışmada Nemo, göz bölgeleri yapay elmas yıldız motifleriyle çevrili, kabarık kayısı krem rengi bir giysi içinde “Cirque de Soleil” türü bir performans sergiledi. Şarkı sözlerinin iletisi ise şunları özetliyordu: “Cehenneme gittim ve geri döndüm / Kendimi yolda bulmak için / Kodu kırdım, vhoa-oh-oh”.
Kimi yorumculara göre The Code, çağdaş “Eurovision Müziği” anlayışı ve beğenisi bağlamında, o ortama “cuk gibi oturuyor”! İsviçre’nin saygın Neue Züricher Zeitung Gazetesi bu şarkıyı “…sanki Queen grubu, Eminem ve Mozart'tan esinlenilmişçesine coşkulu ve akılda kalıcı bir melodi” olarak tanımlıyor
.
Bana kalırsa müzikten çok daha önemlisi, bu cesur haykırışın, İsviçre dahil Batı Avrupa ülkelerinde günden güne daha çok hortlamaya başlayan sağ popülizme yönelik olağan üstü bir karşı çıkış olmasıdır! 1968 kuşağından “kalma” biri olarak, gençliğimizin Eurovision ve San Remo gibi şarkı yarışmalarında, önünde salt bir mikrofon ile sahne alan bir(kaç) vokalistin, bazen küçük bir koro eşliğinde “What’s Another Year”, “Halleluja” veya “Waterloo” gibi son derece melodik, kimi zaman anlamlı sözlerden oluşan bestelerin “hastasıyım”. Bugün ise, çoğu kez anlaşılmayan sözlerle haykırılan ve ezgilerden daha çok, sahnedeki ışık oyunları ile sanatçıların devinimleriyle öne çıkan şarkılı gösteriler izliyoruz!
Bütün bunlar bir yana, Malmö'deki Eurovision aynı zamanda, gelmiş-geçmiş olanlar arasında siyasi açıdan en saldırganıydı! Cumartesi öğleden sonra, aralarında küresel ısınmaya karşı olan aktivist Greta Thunberg’in de bulunduğu yaklaşık 10.000 kişi kent merkezinde, daha önceki günlerde de olduğu gibi, İsrail’in yarışmanın dışında bırakılmasını talep eden bir yürüyüş gerçekleştirdi. Malmö'den gelen görüntüleri oluşturan binlerce İsrail karşıtı kışkırtıcı, bir müzik şenliği atmosferini bozmayı sürdürüyordu... Dahası, kapalı kapılar ardında diğer katılımcıların Eden Golan’a yönelik düşmanlığı da basın toplantılarında açıkça görülüyordu. Bunların başında ne yazık ki yarışmayı kazanacak olan Nemo’nun yanı sıra Fransız Slimane, Hollandalı Joost Klein, İrlandalı Bambi Thug ve Yunanlı Matti Satti yer alıyordu…
Karşı çıkışların arasında, Avrupa Yayın Birliği’nin Rusya ve Belarus’u yarışma dışı tutmasına karşın, İsrael’e yeşil ışık yakması da yer alıyordu – ne var ki bunu öne süren “akıllı” karşıtlar, şu gerçeği ya bilmiyor veya algılamaktan yoksundu: Rus TV yayıncıları, tümden Putin propagandası yapan kanallardı – oysaki İsrailli yayıncı KAN, Netanyahu'yu da eleştiren bir medya kuruluşudur!
Özetle – kültür, müzik endüstrisi ve eğlencenin her alanından seçilen değişik ülkelerin jürileri yüzde 50 oy gücüne sahip olmasaydı, İsrael ikinci, Nemo ise ancak beşinci olabilecekti… Bu bağlamda, onyıllardır siyasetin de etkin olduğu öne sürülen ESC’e yön veren müzik endüstrisinin “elit” kesiminin, sıradan halktan çok daha aşırı bir İsrael karşıtı olduğu savlanabilir mi acaba?
Yılmadan sabır ve dayanışma, ardından da büyük bir sahne başarısı gösteren Eden Golan ve dans ekibi ise, sokaktan gelen tüm baskılara, dayanılması zor gerilime, keza nefret dolu kimi meslektaşına rağmen beşinci oldu – ve bunu da ekran karşısındaki izleyicilerin empatisi ile sosyo-kültürel bilinçlerine borçlu olsa gerek… Ne kadar sevindiricidir ki, otuz beş finalist ülkenin halk topluluklarının arasında İsrael’e on beşi 12’şer ve yedisi 10’ar puan vermişken, sadece ikisi (Hırvatistan ve Ukrayna) Eden’i “es” geçecekti!
Son söz olarak, yazar Amoz Oz’un kızı, sol ve liberal düşünceli aydın, Yeruşalayim Üniversitesi emekli profesörlerinden aktivist Fanny Oz-Salzberger’in (@faniaoz) ESC hakkındaki şu X(tweet) mesajına yer verelim: “İsrael’den Eden Golan ikinci en yüksek halk oyunu kazandı. Hırvatistan bu bölümü sadece iki puan farkla önde götürüyor… Sessiz akımlar olarak adlandırdığım şu oluşuma dikkat edin: Dünya çapında milyonlarca seçmen, İsrail'in derin üzüntüsünü yanı sıra performansındaki yetenek, cesaret ve güzelliğini onurlandırırken, Eden ile ekibine yönelik sayısız nefret olayından uzak durdu. Ve hayır, antisemitler, bu oylar Yahudi parasıyla satın alınmadı. İğrenç eski önyargılarınızı tazeleyin. Teşekkürler Eden. Şimdi rehineler ile Gazzeli masumlara geri dönelim…”
Comments