Ben küçükken ne televizyonda sıra sıra müzik kanalları vardı, ne “O Ses Türkiye” temalı müzik yarışmaları, ne iPod keşfedilmişti henüz, ne de Spotify. Dolayısıyla, en büyük eğlencem Eurovision şarkı yarışmalarıydı. Hatırlıyorum da, yarışmanın yaklaşın üç hafta kadar öncesinde şarkıların tanıtıldığı bir program yayınlanırdı. Bütün programı, baştan sona bir VHS videokasetine kaydeder ve yarışma tarihine kadar bütün şarkıları - hangi dilde söylendiklerine bakmaksızın -tek tek ezberlerdim. O dönem, katılan ülkeler kendi dillerinde söylerlerdi şarkıları, şimdi ki gibi tek-tip İngilizce değil. Yarışma sırasında heyecanlanır, favorim olan şarkılara verilen puanlar arttıkça sevinir, kaybettiklerinde ise üzülürdüm.
Gelelim günümüze… Hafta sonu akşamlarını “dışarıda” geçirmeyi seven biri olarak uzun zamandır Eurovision Şarkı Yarışmasını naklen izleme fırsatım olmuyordu. Allah sokağa çıkma yasağından razı olsun! Neyse ki artık Cumartesi gecelerimizi kanepemizin üzerinde, TV’mizin karşısında geçirebiliyoruz. Son birkaç senedir Türkiye Eurovision’a katılmama kararı aldığı için, aynı heyecanı hissetmek biraz zorlaştı, ama sorun etmiyorum ve İsrael’i destekliyorum. Bu seneki yarışmanın birkaç gün öncesinde İsrael’in şarkısını dinlemiş ve çok beğenmiştim, ama ne yalan söyleyeyim finale kalan şarkıların tamamını dinledikten sonra bu seneki favorimin Malta olduğuna karar verdim.
Eurovision’un politik bir platform olduğunu söyleyip dururlar. Doğrudur, katılıyorum! Kıbrıs’ın Yunanistan’a ve Yunanistan’ın da Kıbrıs’a her sene sektirmeden 12 puan vermesi bunun en belirgin kanıtıdır. Yarışmaya katılanlar dost komşulara bonkör, çıkar çatışması içinde oldukları ülkelere cimri olurlar bu yarışmada. Ancak her şey bir yana, müziğin birleştirici etkisi her zaman ön plandadır. Tam da bu yüzden, bu sene İsrael’in çok başarılı bir skor elde edemeyeceğini daha ilk başından biliyordum. Çünkü hararetli bir ateşkesin henüz yapıldığı bir ülkeye puan vermek her babayiğidin harcı olmayabilir - hem diğer ülkeler ne der sonra?
Bu sene Eurovision’u izlerken, beni şarkılardan daha fazla mutlu eden şey, harika bir şovun çok kalabalık bir izleyici karşısında yapılmasıydı. Bildiğiniz gibi 2020 yılının 14 Mayıs tarihinde yapılması planlanan yarışma, pandeminin bir anda patlak vermesi ile iptal edilmişti. Dolayısıyla 1956 yılından beri yayınlanmaya devam eden ve dünyanın en uzun süreli televizyon programlarından biri olan Eurovision bir seneliğine bile olsa Covid-19’a yenik düşmüştü. Oysa Cumartesi akşamı televizyonun karşısında kimi güzel, kimi daha az güzel 26 şarkıyı art arda dinlerken, içim bir anda umutla doldu. Katılımcıları, izleyicileri, maskesiz ve neşe içinde coşan bir güruhu görünce, bunun arkası gelir diye düşündüm kendi kendime. Pek yakında özgürlüğümüze yeniden kavuşacağız.
Demem o ki, Eurovision şarkı yarışmasını ister politik, ister sempatik, ister eksantrik bulun, bence bir şeyleri doğru yapmış ki onca senedir popülaritesinden pek bir şey kaybetmemiş. Ha bu arada unutmadan: “Tebrikler İtalya!” her ne kadar şarkını ya da şarkıcılarını hiç beğenmemiş olsam da…
Comments