top of page

Elon Musk ve Twitter mı dediniz?








Son bir haftadır Twitter’ın el değiştirme, alım süreçlerini ve ardından gelen yapısal değişimleri izliyorum. İtiraf ediyorum, bir Twitter kullanıcısı değilim. Bir ara içine girmeye yeltenmiş olsam da bana kaynayan kazan gibi geldiğinden fazla bulaşmadan çekildim. Ne var ki, bu platform olan biteni kişisel yorumlarıyla birinci ağızdan okuyabileceğiniz bir açık alan. Elon Musk, 44 milyar dolara aldığı Twitter’ı Yunan çağı Agora’sını kastederek dijital şehir meydanına benzetmiş. Çok haksız da değil. Sanki herkes, her konu ve her fikir orada. Her ne kadar Elon Musk herkesin kendini serbestçe ifade edeceği ve farklı seslerin duyurulabileceği demokratik alanmış gibi lanse etse de, gerçekte, özellikle kendisinin başa geçmesiyle hiç de öyle olmadığını gözlemliyorum. Dahası, dijital çağın ve gelişmişliğin öncüsü, insanı uzaya taşıyacak gözüyle görülen bu kişi, insan ilişkileri ve insanın gelişimini hedef alma bakımından sınıfta kalacak nitelikte bir lider olduğunu düşünüyorum. Neden mi? Şöyle anlatayım…



Son makaleleri haberleri takip ediyorsunuzdur. Elon Musk Twitter’ı almasının hemen akabinde çalışanların yüzde ellisini işten çıkarttı. Bu insanlara işten çıkarılma haberi Twitter’ın intrnetine erişimlerinin engellenmesi ve bilgisayarlarının bloke edilmesiyle ulaştı. Birçok Elon Musk karşıtı hesapları askıya aldı veya onunla alay eden twitçilerin sesini tümüyle susturdu. Başa geçtiğinin ertesi gününe tüm çalışanlarını tam zamanlı ofise gelmek üzere emir verdi; her tür istisnai durumda kendisinin onayından geçme şartını koydu. Son olarak, kendi takipçilerine cumhuriyetçiler için oy vermeleri için zorladığı söyleniyor.


Bu yaklaşımlarının ne kadarı demokratik, insan odaklı ve bilgi ve gelişim çağına uygun diye sorsam? Musk’ın yeniden yapılandırmakta olduğu platform olsa olsa despotik yapıya kayan bir “şehir meydanı” izlenimini veriyor. Zira, yaratıcılığın ve inovasyonun yer alacağı bir arenada iç-müşteri dediğimiz çalışanlara yapılan böylesi muamelenin dış müşteriye, yani Twitter kullanıcılarına yaşatacağı demokratik ifade özgürlük deneyimi kuşku verici.



Bu olguyu bilimsel bir analizle yorumlamayı istiyorum, örgütsel davranış ve liderlik penceresine dayalı bir analizle. Beş yıldan fazladır liderlik eğitimleri ve dersleri veriyorum. Öğrencilerimle tarihten bugüne öne çıkan kişilerin liderlik yaklaşımlarını ve kişilik özelliklerini inceliyoruz. Bunların içinde Adolf Hitler, Winston Churchill, Martin Luther King, Rosa Parks’tan, Kraliçe Elizabeth’in babası Kral George VI, Kaptan pilot Chesley Sullenberger, Avukat Ruth Bader Ginsburg, Avukat James Donovan, bilim insanı Joan Stanley ve Steve Jobs gibi liderler var. Her birinin davranışlarını, insanlara ve olaylara yaklaşımını ve karakteristik özelliklerini analiz ederek bu kişilere bazı liderlik özelliklerini atfettik. Örneğin Kaptan Sullenberger’in otantik ve hizmetkar lider, Avukat Ginsburg’un dönüştürücü ve otantik lider, Hitler’in karizmatik ve otokratik lider, Jobs’un karizmatik ve dönüştürücü lider olduğu çıkarımına vardık. Elon Musk’ın davranışları ve yaklaşımlarını henüz öğrencilerimle olmasa da, kendim incelediğimde otokratik, transaksiyonel, dönüştürücü ve karizmatik bir liderin özelliklerini taşıdığını düşünüyorum.



Elon’ın her tür kararın kontrolünü elinde tutma isteyişi ve emredici yaklaşımı onu otokratik; çalışanların eski köye gelen yeni adetlere hızla uyumlanmalarını bekleyişi ve bireysel sorunlarını kendisiyle çözmeleri için cezai uygulamalara yönelişi onu transaksiyonel; inovasyon ve teknoloji çağının öncüsü olması bakımından yeni yönetim anlayışında cesur oluşu ve risk alışı onu dönüştürücü; ve son olarak kendine ve vizyonuna inanan, değişimi birlikte yaratma tutkusunu paylaşıp insanları etkileyen ve ilham veren biri oluşu onu karizmatik lider yapıyor. Sanki uçlarda gezinen ve farklı tiplemeleri andıran bu 4 liderlik özelliği birbirini çokça tamamlıyor. Örneğin, neden otantik veya empatik değil de karizmatik; neden demokratik değil de otokratik; neden duygusal ve sosyal beceri esaslı değil de fonksiyonel?



Elon Musk ve kendine benzer liderler çalışanlarını ve takipçilerini değil kendini merkeze alırlar; sevgi, şefkat veya empati gibi kavramlardan uzak kalmayı seçerler. Liderlik gücü takipçilerini etkileme, onlara ilham olma ve onların vizyon hedefler doğrultusunda gelişmelerini gözetme üzerine kurulu. Steve Jobs’un otobiyografisini yazan tarihçi Walter Isaacson**, Musk’ın Jobs ve Gates’e çok benzediğini, üçünün de karşısındakilerden sevgi beklentisi içinde olmadıklarını, vizyonlarını tehlikeye atmamak adına her tür duygusal bağdan uzak kalmayı tercih ettiklerini, hatta duygusal becerilerini kullanmaları durumunda vizyonlarını kaybedecekleri düşünceleri olduğunu öne sürmüş.



Jim Cantrell*, Elon Musk’la çalıştığı ve SpaceX’i kurdukları 2001-2002 yıllarındaki deneyimlerini Business Insider’a şöyle aktarıyor:


İki farklı Elon var, bir iyi bir de kötü Elon; ne zaman hangisiyle karşılaşacağın belli değil. İyi Elon komik, çekici, büyük fikirleriyle peşinden sürüklediği ve parçası olmak isteyeceğin biri. Kötü Elon ise bağıran, amacına ulaşamamış, kimsenin ve hiçbir şeyin yeterli olmadığı veya işini yeterince yapmadığını düşündüğü birlikte çalışması zor biri. Bir yandan ilham verici konuşmalarıyla vizyonunu aktaran ve yaptığın işin önemini vurgulayarak iş tutkunu ateşleyen iyi bir Elon, diğer yandan tüm üst yönetim kademesindekileri işten çıkaran kötü bir Elon…



Onu ilk tanıdığımda 20’lerinin sonundaydı; kötü giyinen, oldukça garip, ama çok parlak ve azimli biriydi. İnsanın gezegenler-arası yolculuk yapan bir ırk olabileceğini ispatlamak istiyordu. Falcon 1’e ait ilk planlarını ve ürettikleri ilk SpaceX aracını gösterdiğinde, çok etkilenmiştim ve vizyonunun parçası olmayı istedim. Aralık 2001’den Eylül 2002’e kadar SpaceX’in iş geliştirme başkan yardımcısı olarak çalıştım. Bu sürede Elon’la çokça çatıştım; defalarca bana bağırdı, hatta onunla çalışabilmek için kendimden vazgeçecek kadar kendimi değiştirmek zorunda kaldım. Bir sefer sabahın üçünde arayıp nerede olduğumu, neden ofiste olmadığımı sordu! Yapılacak iş var, burada olmalısın diyordu. Kendinin yapmayacağı hiçbir şeyi senden beklemezdi, ama taleplerinin ucu bucağı yoktu. Güçlü iradesiyle Twitter’ı üretkenlik bakımından üst seviyeye taşıyacağını düşünüyorum. Daima bir vizyonu oldu; herkesin hedeflerle %100 uyumlu olmasını istedi. Hedefler zihninde net olsa da çalışanlarına aynı netlikte aktaramadı. Twitter çalışanlarının kendilerini vizyon ve misyonuyla %100 uyumlanmaya hazırlamalılar. Aksi taktirde Elon onları haince çiğner geçer. Ama uyumlanmayı başarırlarsa ve tüm zamanını işine talep eden aşırı baskın bir patronla çalışma cesaretini gösterirlerse, süper eğlenceli bir yolculuk yaşarlar. Herkesin hayattan ve kariyer yaşantısından beklentilerine bağlı.”



Sözün özü, insanlığı uzaya çıkaracak, gelişimi ve yükselişi için atılımlara soyunan bu vizyoner liderler, insanlığın temel gereksinimlerini hiçe sayarak, gözünün yaşına bakmadan varlıklarını çiğnemekteler ve geleceğin uzay yolcusu insanımsılarını yaratmaktalar. Dahası, kendi ihtiraslarının kölesi konumunda salt karşındakileri değil, bizzat kendilerini de ezmekteler. Şimdi soruyorum size; tercihiniz ne olurdu -uzaya gidecek gezegenler-arası tür olmak mı, yeryüzümüzde barış, sevgi ve huzur içinde insan gibi yaşayan tür olmak mı?


Benden bu kadar!

Barcelona’dan sevgiler.

13 Kasım 2022














コメント


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page