Nimet çok öznel bir şey. Bir keresinde çok kötü bir gıda zehirlenmesi geçirdim. En kötüsünden kurtulduktan sonra bile bir hafta boyunca iştahım olmadı. Açlığım ve yemekten zevk alma yeteneğim sonunda geri geldiğinde, bu bir mucize gibi geldi.
O zamandan beri iştahımın nimetini hafife almadım. Bu olayı yaşamasıydım bunu hiç anlayabilir miydim?
Ekev, yolculuğumuzun zorluklarına anlam verir. Kalbimiz, tüm hayatımızı bir berekete dönüştürmenin anahtarını barındırır.
Ekev'in bereketi, "Yiyeceksin, doyacaksın ve Tanrı’n Aşem’i sana vermiş olduğu iyi Ülke nedeniyle MÜBAREK kılacaksın" (Devarim 8:10) diyen sözlerinde bulunabilir.
Nimet Kutsamalarının (Berahaların) çoğu haham kökenlidir. Bununla birlikte, Toranın kendisinden türetilen iki istisnası vardır. İlki yemeklerden sonra okunan “Birkat Hamazon”; diğeri, “Tora Öğreniminden“ önce söylenen berahadır.
Bizi tatminsiz tutan BAĞIMLILIKLAR ve ALIŞKANLIKLAR aynı zamanda Tanrı ile olan ilişkimizin tutkulu bir şekilde yerine getirilmesini de engeller.
Tanrı bizi kölelikten her şeydeki İlahi kıvılcımla sevgi dolu bir ilişki içinde olmamız için çıkardı. (Yeremya 2:13) Bu ilişki, tatmin olma bereketiyle yerine getirilir. Gerçek tatmin minnettarlığa dönüşür ve bu nedenle yememizi kutsal kılar.
Bazen armağanların nereden geldiğini unutma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Çünkü bu hayatı kendimiz için yarattığımız, Yaratıcı olduğumuz izlenimini doğurur.
Toprağı fethetmek ve kendimize bir hayat kurmak üzere içeri girdiğimizde, hırsın gücü yükselmeye başlar. Her başarı bu hırsı besler; her başarısızlık bizi daha fazla güç kullanmaya iter.
İşte Ekev'in manevi meydan okuması budur. Kendi hırsımın yozlaştırıcı gücünden kendimi nasıl koruyabilirim?
Yıkıcı açgözlülük ile tatmin olma nimetinin tezahür etmesine izin veren gerçek, sağlıklı bir zevk iştahı arasında nasıl ayrım yapabilirim?
Ekev bize “Hayatımızın Ülkesine” girdiğimizde, içimizde büyük ve müthiş bir ilahi güç bulunduğu için kimseden korkmamıza gerek olmadığını öğretir. Anahtar budur.
İçimizde hareket eden “Tanrı-Gücü” olma hırsımın kudretini tanımalıyım. Bu gücü kendi gücüm sanıp yanıldığım anda, yozlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalırım.
Dikkatim, dinlenmeden ve onun zenginliğinin tadını çıkarmadan bir sonraki tatmin olasılığına sıçrarsa, bu kendi açgözlülüğümün ivmesine yenik düştüğümün bir işaretidir.
Manevi uygulamalarımızdan günlük Hayatlarımızın Ülkesine geçtiğimizde, Ekev bize kalplerimizin sünnetini yapmamız ve artık dik kafalı olmamamız gerektiğini söyler.
Peki kalbimin sünneti nedir? Ve bu sünnet nasıl gerçekleşir?
Bir gece ay ışığının suda dans edişini izlemeye gidin. Endişelenmeyi bırakın. Tasarlayın ancak plan yapmaktan vazgeçin ve ışığın, suyun ve yüzünüze çarpan serin bir esintinin sadeliğine teslim olun. Yakamozun yanılsamalarını izleyin.
Yıldızlara bakın ve uçsuz bucaksız alanda ruhunuzun sonsuzluk denizindeki yerini hissetmeye çalışın.
Pek çok Yahudi manevi uygulaması yemekle ilgilidir çünkü bu, bilinç için kırılgan bir zamandır. Farkındalığı kaybetme, otomatik olma eğilimi vardır.
Yemek yemeyi çevreleyen bu ruhsal uygulamalar, iştah, tat, beslenme ve tatmin mucizesine gözlerimizi açmak için tasarlanmıştır.
Yemek yediğimizde, maddeyi enerjiye dönüştürüyoruz veya kadim bilgelerin sözleriyle yiyecekteki "KUTSAL KIVILCIMLARI” yükseltiyoruz.
Bu emrin doğası ile “Hayatımızın Ülkesi” arasındaki ilişki bir hafta kadar önce idrak ettiğimiz kolektif ve ulusal yas günü olan 9 Av – Tişa B’av (Tapınağın Yıkılması) ve 17 Tammuz (Altın Buzağı Olayı) gününde saklıdır.
Bu yas günleri bir bireyin en yakın akrabaları için tuttuğu yas geleneklerine benziyor. Tek istisnası bugünde yemek yemememizdir. Oysa bir bireyin yas döneminde yemek yemesine izin verilen bir uygulamadır.
O halde oruç tutma geleneğiyle bu kadar yakından ilişkili olan Tişa B’av günü’nün, genel Yahudi yas kavramıyla hiçbir bağlantısı olmadığı halde neden yas günü olarak sınıflandırılıyor?
Cevap basit ancak çok derindir. Birisi oruç tuttuğunda, Birkat Hamazon'u okumak için hiçbir nedeni olmaz. Çünkü PARÇALANMIŞ BİR RUH (Yıkılmış Bir Tapınak) kutsal kıvılcımları yükseltemez.
“…Yüce Tanrı Siyon’un esirlerini geri getirdiğinde, hayalperestler gibi olacağız. O zaman ağzımız kahkahayla, dilimiz sevinçli şarkı ile dolacak.” (Mezmur 126:1-2)
Sevgilerimle - Shabat Shalom
Moşe PASENSYA
댓글