(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Bu hafta şişmanlıktan ve şişman insanlardan bahsetmek istiyorum. Bu durumun onların yaşamlarında nasıl karşılık bulduğundan…
Şişmanlığın tanımıyla başlayalım. Şişmanlık, vücutta yağ dokusunun normalden fazla olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre Vücut Kitle İndeksi 25’in üzerinde olan bireyler fazla kilolu, 30’un üzerinde olan bireyler ise şişman olarak değerlendirilir.
Size belki de hep göz ardı edilen bir gerçeği hatırlatayım. Hiç kimse kendi tercihiyle şişmanlığı seçmez.
Kişi tatmin olmayı seçer, bir limana sığınmayı seçer, içindeki duygusal anlamda dolduramadığı boşluğu yemekle doldurmayı seçer, kaçmayı seçer. Belki hayran olduğu ve herkesin ona benzediğini söylediği çok kilolu annesine benzemeyi seçer. Gençken tacize uğradığı ve hiçbir erkeğin ona bakmaması için kendini yağların altına saklamayı seçer. Belki tüm üyelerin kilolu olduğu geniş ailesine ait hissetmeyi seçer.
Küçükken bir bebeğin yemek yemesi annesiyle ya da ona bakım veren kişiyle bağ kurma yoludur. Bir bebek sadece sevgi ve onay almak için patlayana kadar yemek yemeyi seçebilir. Yemek yemeyi çocuklarına marifet olarak sunan ebeveynler yemek yiyen çocuğa “Aferin.” yemeyene ise “Beni üzüyorsun.” dedikleri anda çocuk kendini bu girdabın içinde bulabilir.
Ancak kimse ayna karşısında yağlarıyla kendine bakıp: “Harikayım! Sonunda şişman ve hasta olmayı başardım.” demeyi seçmez. Ya da merdivenlerden çıkarken nefes nefese kalmayı, ayakkabısının bağcıklarını bağlarken öne eğilememeyi, eğilse bile belinin ağrımasını seçmez.
Bilinçaltının gizli planıdır bu. Karışık bir mekanizmadır.
Genetik, bağımlılık, obsesyon, irade hep bir savaş içindedir .
Çocukluğunda şişman olan bir arkadaşımın çok sevdiğim bir lafı vardı. “Şişman insan mutlu insandır.” derdi. Gerçekten de öyledir. Çünkü kişi yemek yediği sırada tatmin oluyordur. Anlıktır, pişmanlık ve kötü hissiyatlar elbette ki yoldadır, ancak kişi şişmanken kendini kısıtlamaz. Dondurma yer, sonra waffle yer, sonra yarım ekmek yer. Aslında çok konuda kısıtlar şişmanlık onu. Ancak yemek konusunda kısıtlamadığı için kendini anlık da olsa özgür hisseder. Kendini iyi hisseder. Doymuş hisseder. Kaybedecek bir şeyi yoktur. Şişmanlıktan korkmasına gerek yoktur, çünkü zaten şişmandır.
Bazen bu döngüden çıkmak istese de bu çok kolay olmayabilir. Elbette ki bunu başaranlar da vardır ve kişi isterse mümkündür kilo vermek ve fiziksel sağlığı seçmek. Ancak çok defa işin içinde öğrenilmiş çaresizlik vardır. “Bir dondurma yemeyerek zayıflayacak değilim.” Ya, da “Ben asla zayıf olamam, şişmanlık genetiğimde var.” gibi.
İşin psikolojik tarafının yanı sıra tabi ki ciddi genetik sendromların ve çevresel faktörlerin de özellikle günümüzde şişmanlığa meyli kolaylaştırdığı aşikâr. Bilimsel araştırmalara bakınca aslında hastalık olarak tanımlanmasının nedeni daha iyi anlaşılıyor. Kanser vakalarının %20’si ileri seviye şişmanlık ile ilişkilendiriliyor. Aynı şekilde diyabet, karaciğer yağlanması, yüksek kolesterol, kalp ve damar hastalıkları gibi hastalıkların da riski şişmanlık ile kat kat artıyor. Ortalama ömür de ileri seviye şişmanlıkta kadınlarda ortalama 5 erkeklerde ise 8 ila 20 yıl arası azalmaktadır. Aynı zamanda şişman insanların profesyonel yaşamlarında yöneticilik kademelerine gelme olasılıklarının şişman olmayanlara kıyasla daha az olduğunu gösteriyor araştırmalar.
Şişman insanlar güzeldir. Herkes kadar. Ne daha çok ne daha az. Kilo verince güzel, vermeyince çirkin değillerdir. Hayatlarında zorlandıkları noktalar vardır, kimin yok ki? Sadece onlar bunu saklayamazlar.
Toplumda en çok duydukları sözler ne yazık ki:
· “Kilo vermişsin! Çok güzel olmuşsun.”
· “Ne kadar kilo almışsın!?”
· “Hamile misin?”
· “Eşin doğururken sen de doğuracaksın galiba.”
· “Benim diyetisyenim çok iyi sana da numarasını veriyim mi?”
Düşün artık yakalarından bu insanların.
Kilo almışsın, vermişsin demeyin. Sizden istemedikleri önerileri onlara sunmayın. Yargılamayın, suçlamayın, kurtarmaya çalışmayın. Bir zamanlar şişman olup zayıflamışsanız bile kendi hikayenizi onlarınkine benzetmekten kaçının.
Ben derim ki: “Kilolu bir insana yardım etmek istiyorsanız ona ne yememesi gerektiğini söylemekten vazgeçip sadece iki şeyden emin olmalısınız. Kendini çok sevdiğinden ve yediklerinin sağlığına etkilerini iyi bildiğinden… Sonra tercihen kendi işinize bakmalısınız.”
Sevgiyle,
Rosie Sarfati
Kommentare