Douglas Murray Dünya Kamuoyunda İsrail’in İtibarını Yükseltir mi?
- Ralf ARDİTTİ
- 2 saat önce
- 3 dakikada okunur

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
tiğimiz Pazartesi (14 Nisan 2025) akşamı Londra’nın siyaseten merkezinde yürüyorum. Solumda Birleşik Krallık Parlamentosu (yapım 1840-1870) ve Big Ben saat kulesi (1843-1859), sağımda bakanlıklar ve başbakanlık (10 Downing Street - 1684). Yüksek Mahkeme binasının (1808) önünden kıvrılıp, hemen arkasında Westminster Methodist Central Hall’un (1912) önünde kuyruğa giriyorum. Henüz etkinliğin başlamasına bir saat var fakat yüzlerce katılımcı heyecanla bekliyorlar. Girişte biletler gösteriliyor, çantalar açılıyor.
Girdiğim dev binanın birinci katında büyük bir hol, ikinci ve üçüncü katlar ise neredeyse dikine yükselen balkonlara açılıyor. İnsanın nefesini kesen muhteşem bir kubbenin hakim olduğu arena misali konferans salonu 2000’den fazla izleyicisinin sessiz kalmasını bekliyor.
19.35’de etraf sakinleşiyor ve sahneye etkinliği düzenleyen The Spectator dergisinin (kuruluş 1828) genel yayın yönetmeni Michael Gove çıkıyor. Gove 2010-2024 döneminde birçok bakanlık yüklenmiş deneyimli bir politikacı ve şimdi de medya yöneticisi.
Kısa bir girizgahtan sonra Gove gecenin yıldız konuşmacısını davet ediyor. Douglas Murray sahneye yürüdüğünde 2000 kişinin ayakta alkışları ve tezahüratı daracık koltuğumu ve hatta balkonu hafiften titretiyor.
Kim bu Douglas Murray? Bu geceye katılanlar tarafından fevkalade rağbet görüyor ve seviliyor fakat başka ortamlarda nefret ediliyor ve aşağılanıyor. Yeni çıkan kitabı “Demokrasiler ve Ölüm Kültleri Üzerine” (On Democracies and Death Cults) NewYork ve Londra’da çok satanlar listesinde fakat Avrupa’nın bazı başkentlerindeki kitapçılarda bulundurulmuyor. İsrail’de görenler boynuna sarılıyor fakat Türkiye’ye gelmesi istenmiyor.
Murray cesur bir gazeteci ve yazar. Son 18 ayının önemli bir kesimininde Ukrayna cephelerinde bulunmuş, Hamas’ın saldırısına uğrayan Gazze’ye komşu köylerde tanıklık yapmış ve buralardan edindiği izlenimleri Batı kamuoyunu dürtmek, uyarmak ve harekete geçirmek için kaleme alıyor, konuşuyor, makaleler ve kitaplar yazıyor.
Son eserinin ana teması, Murray’in anlatımıyla: İsrail-Hamas savaşının bir yanında ölümü yücelten, şehadeti arzu eden ve çocuklarını cihat için eğiten bir ortam varken, öte yanda hayatı kutsayan ve çocuklarını roketlerden korumak için sığınak inşa eden bir yapı var. Hangisi diğerine galip gelecek?
Murray’e göre 7 Ekim saldırısının hemen sonrasında Batı’nın kentlerinde, basınında ve üniversitelerinde başgösteren Hamas taraftarlığı ve İsrail düşmanlığı yolunu yordamını kaybeden bir kuşağın hezeyanları. Kendi vatandaşı oldukları devletleri tahakküm eden, geri kalmış milletleri de acınacak ve sömürüye uğramış toplumlar olarak betimleyen bir yaklaşımın kurbanları. Sözde iki kutup var: Ya sömürü tarafındasın, ya da baskıya uğrayanları savunmalısın. Detaylara girmeye gerek yok.
Son 10 yılda İngiltere’de birçok okul, adlarını taşıdıkları kişiler 200 yıl önce esir ticareti yaptılar diye ünvanlarını değiştirdiler, imparatorluğun önde gelen komutanlarının heykelleri kaldırıldı, siyahilere karşı ırkçılık her futbol maçından önce oyunculara diz çöktürdü. Bazı çevrelerde İngiliz kültürüne ve tarihine husumet aldı başını yürüdü. “Bugün savaş olsa ülkeniz için canınızı verir misiniz” sorusuna gençlerin çoğunluğu “hayır” cevabı verdiler.
Murray bu tutumun arkasında Batı’da 80 yıllık barış döneminin rehavetini, vurdum duymazlığını ve yaklaşan tehlikeyi görme acizliği gözlemliyor. Bu açılardan İsrail toplumunun dirayetini, büyük yenilgiden sıyrılma ve yükselme kararlılığını, yaşama tutunma gayretini takdir ediyor.
Murray’nin derdi İngilizce konuşan ulusları Ortadoğu’daki savaşın gerçek anlamına dikkat çekmek. “Senin değerlerini orada kaybedersen, yarın burada da kaybedersin”.
Douglas Murray’ın Batı’daki profili bir hayli yükseldi son yıllarda. Giderek daha çok dinleniyor, okunuyor ve izleniyor. Gazze ölümleri yüzünden İsrail’in çok sarsılan imajını bir nebze dahi olsa düzeltebilir mi? Kompleks meseleleri sade bir dille okuruna anlatabilir mi? İkna eder mi?
Bunu Yahudilerin veya İsrail’lilerin yapmaları daha güç, hemen damga yerler. Fakat mükemmel Oxford eğitiminden geçmiş, kıvrak İngilizcesiyle espriler yapan, savaş alanlarına girmekten korkmayan ve sahada hiç bulunmamış olanlara nispetle derin tarih ve askerlik bilgilerine sahip bir “goy” un (Yahudi olmayan kişi) anlatımı çok daha etkin
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
