top of page

DALDAN DALA ATLAYAN FİKİRLER


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)



Merhaba sevgili okuyucularım. Bu hafta hangi konu üzerine odaklanacağıma bir türlü karar veremedim, bu yüzden daldan dala atlamaya karar verdim.


Geçen pazartesi günü eşimle birlikte, ikinci korona aşımızı olduk. Eve döndük, neyse gün boyunca her şey normal gitti. Gece 23.00 gibi yattım ve başımı yastığa koyar koymaz, tarif edilemez şiddette bir boyun ve baş ağrısına tutuldum. Ben böyle bir baş ağrısını ömrümce çekmemiştim, ıstırap dolu, uykusuz bir geceden sonra, ertesi gün de boş bir çuval gibi mecalsiz bir biçimde, koltukta serildim. İnanın ki bunu hiç de aşıya bağlamamışken, birkaç gün sonra yayınlanan haberleri duyana kadar, bunun aşının yan etkileri olduğunu düşünmemiştim bile. Yani aşıdan sonra böyle şeyler hissederseniz korkmayın. Çünkü sonuç olarak geçiyor.


Geçen Çarşamba akşamı, İYT’ nin düzenlediği bir zoom programına, değerli gazeteci/ yazar Liz Behmoaras konuk olarak katıldı. O akşamki bu zoom söyleşisinin moderatörü bendim. Liz Behmoaras, Şalom gazetesinde yazı yazmaya başladığım 1990 yılından itibaren çok yakından tanıdığım, son derece sevgi ve saygı duyduğum bir insandır. Kalemi mükemmel, duruşu asil ve sevecendir. O yıllar içinde onunla paylaştığımız sevgi ve kahkaha dolu ortak anılarımız vardır. Uzun yıllar sonra artık Şalom Gazetesi’nden çekilmesinin ardından, sürekli olarak, peş peşe on kitap yayınladı. Hepsi de birbirinden güzel ve önemli kitaplar.


Çarşamba akşamı Liz ile kitapları ve anılarımız üzerinde örülen sohbetimiz öyle güzel oldu ki ben şahsen program bittiğinde hala doymamıştım. Bu minvalde değil bir saat, saatlerce konuşabilirdik. Daha sonraki telefon görüşmesinde onun da aynı duyguları paylaştığını anladım. Buradan ona içtenlikle, tekrar teşekkür ediyorum .


Bu arada bu söyleşiye hazırlanmak üzere, en son çıkan kitabı “Lale Puding Shop”u üç gün gibi bir sürede bitirdim. Kitap 68 yılından itibaren, dünyada başlayan Hippi hareketinin o dönemde, batılı hippilerin, Katmandu’ya gidiş yollarının, duraklarından biri olan Türkiye üzerinden geçmeleri gerekliliğinden ötürü, konuşlandıkları Sultanahmet semtinde odaklanıyor. Ben o yıllarda henüz ortaokulun ilk yıllarına olduğum için bu dönemi siyasal ve sosyal etkiler açısından çok iyi bildiğimi iddia edemem. O devirden bildiklerim, daha sonra bu konu hakkında yazılan Amerikan romanları ve “Hair” adlı müzikaldir.


Şimdi önümde yeni bir yol açıldı ve o dönemin fikir babalarına, müzisyenlerine ve yarattığı tepkilere merak sardım ve araştırıyorum. Yani anlayacağınız, okuduğumuz bir kitap, yaptığınız bir söyleşi, hatta bir müzik veya besteci size birçok dönemin kapılarını aralayabilir. Yeter ki siz bunları kucaklamaya hazır olun.


Biliyor musunuz, ben bu sene ömrümde asla yapmadığım kadar, portakal ve greyfurt reçeli yapıyorum. Bir de İsrael’in, ağaçlardan sarkan minik baby portakallarının reçelinin ne kadar lezzetli olduğunu anlatamam. Şeffaf birer altıntop gibi oluyorlar. Kavanozundan akseden ışıltıları bile çok güzel.


Bu arada Rişon Letsiyon’da harika bir Türk kebapçısı açıldı. Ustası da gerçek bir Türk usta… Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım... Türk ustaların elinden çıkan kebapların ve Türk usulü tatlıların eline kimse su dökemez. Biz lahmacun, kıymalı börek, baklava ve kadayıfının tadına baktık. Mükemmel. Ben tatlı aşıklısı değilimdir ama gerçekten çok güzeldi. Lahmacun ise kendini aşmış. Gerçekten imkân bulursanız içtenlikle denemenizi tavsiye ediyorum. Alışkın olduğumuz, fakat hasret kaldığımız bazı tatlara ulaşıldığında beyin gerçekten serotonin salgılıyor, keyfiniz artıyor. Hey gidinin lahmacunu demek seni yiyince mutlu olacaktım ha? Deselerdi inanmazdım:)


İşte böyle sevgili okuyucularım, bu haftalık da bu kadar. Bir dahaki yazıma kadar sağlıkla ve esenlikle kalın. Sevgiyle kalın.


Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page