Instagram’da gidenlerden görüp kendi listeme yazmıştım gidilesi diye. Üstünden oldukça zaman geçti ve en nihayetinde bu eşsiz yeri ziyaret etmek mümkün oldu. Burası tabiri caizse anılarla dolu bir hangar. İçindekiler adeta masalımsı bir yere taşıyor sizleri. Restoranta yemeğe geldim diye girdiğiniz yer sizi çocukluğunuza, büyük annenizin salonuna taşıyacak.
Bu yerin adı Almog’s Gallery.
Adındanda anlayacağınız gibi bir sanat ve antika ve kolleksiyon diyarı. Kapıdan nefesinizi tutarak girin çünkü 5 duyunuzla müthiş bir zaman geçirmek üzeresiniz. Kfar Saba’dan birkaç dakika uzaklıkta sakin bir moşhavın içine gizlenmiş, bence İsrael’in en eşşsiz restoranındayız. Moşhav, Neve Yemin’de bulunan gerçekten gizli, büyülü bir yer.
Duvarlarda tablo, heryer de biblolar, bir anda bir koltuk, yanında bir lamba. Şef sekreterler alıp eve götürecek kadar davetkar. Tabaklar büyükannemin sıcacık lezzetli yemekleriyle doluyor bir anda. Sanki onunla karşılıklı çay yudumluyoruz o prenses resimli fincan elimizde. Fiskos masası örtüleri, mumluklar, oyuncak bebekler, sandalyeler... Her şey ama her şey satılık galeride ve her şeyin kalbimde yarattığı çırpıntı bambaşka.
Gözümün önüne iki berjer koltuk arasındaki minik sehpa geliyor anneannemin evinde. Üzerinde bir kase kenarları altın yaldızlı, içinde akide şekeri var. Usulca koltuktan kalkıp yanıma geliyor yüzümü okşuyor, kulağıma fısıldıyor; “Kerida mia geçeçek merak etme, sil göz yaşlarını. Yaşamdaki bütün acılar nihayete erer, çok kararırsa aydınlanacak demektir.” Sarılmak istiyorum ona ama kollarım boşlukta asılı kalıyor. Ah be bir fiskos örtüsü bu yapılır mıydı bana.
Adım adım galerinin içinde dolanıyoruz. Harika bir likör setine gözüm takılıyor ama o kadar açız ki restoranta doğru ilerliyoruz. Acaba kapısı neresi bulmak mümkün değil. Her dönüş sizi yeni bir odacığa yönlendiriyor. Bakmalara doyamadan, her baktığınızda başka bir şey görerek sonunda yeri buluyoruz ve çizgi filmlerdeki gibi gözlerimiz yerinden fırlıyor şaşkınlıkla. Devasa bir salon, devasa bir bahçe, muhteşem zenginlikte bir büfe. Şoku atlatmaya çalışıyoruz. Babaannem yanımda beliriyor; “Stellika şu masada oturduk, gelin,” diyor. Elindeki su maşrapası pesahta masaya koyduğundan. Hani yemek takımıyla uyumlu olanları vardır ya sadece bayramda kullanılan, ondan. Bakakalıyorum o yürürken ardından. Ah be maşrapa bu yapılırmıydı bana.
Hava güzel, yağmur sonrası az da olsa ısıtan güneşten faydalanmak için bahçeyi seçiyoruz. Bu yerin hikayesini öğrenmeliyim diye garsona yaklaşıp soruyorum, sahibi kim bu yerin? Sarı saçlı bir kadını işaret ediyor, Almog Rokach. 20 küsür yıl önce sanat stüdyosu olarak başladığı galeriyi büyüleyici bir kombinasyonla gezmek, alışveriş yapmak ve lüks bir brunch ile kendinizi şımartacağınız benzersiz bir ortama çevirmiş. Sıcacık, güler yüzlü garsonlar sayesinde kendinizi özel hissediyorsunuz. Doğum günü kutlamaları için dağıtılan çiçekli taçlar satılık olsa da takmak serbest.
Almog reklamlara para harcamıyorum, insanlar “Harika bir yer keşfettim gitmelisin,” diyorlar ve sizin gibi burayı anlatacak insanlarla doluyor,” deyince sizlere yazmak fikri kafamda oluşmuştu bile.
Garson yediğimiz tabağı, bardağı, tuzluğu ve daha nice objeyi satın alabileceğimizi iletiyor. Ardındanda espiriyi patlatıyor, “Beni bile satın alabilirsiniz,”
Almog’un hikayesi oldukça keyifli. Kendisi sanat okuduktan sonra açtığı galeriyi dekore etmek için Jaffa’da bit pazarından birçok şey eski obje, tablo satın alıp galerisine koyuyor. Kendisi için, dekor adına. Sonra da zaman zaman dostlarını davet ediyor, kekler yapıp, kendi özel kırmızı meyvelerle yaptığı meyve suyunu yanında ikram ediyor. Her gelen, bu harika kaç para diye sorunca, satılık değıl demekten yorgun düşünce anlıyor ki değişim zamanı. İngiltere’den ve Belçika’dan temsilciler aramaya başlıyor. Ve karşınızda Almog’s Gallery.
Sadece obje değil size sunulan, iki katlı giyim dükkanı aklınızı başınızdan alacak.
Almog’un kendisini anlattığı gibi; İnsanlar sanki evime geliyorlar. Onlar mutlu oldukça bende oluyorum. Anne gibi, aileden.
Yüzümde kocaman gülümseme, karnım tok galeriden çıkmadan tuvalet ziyareti yapıyoruz. Muhteşem dekore edilmiş tuvaleti bulmak ise ayrı bir oyundu. Labirentin içinde kaybolmuş bir prenses gibiydim. Büyükannem kapıdan gülümsüyor bana, “Gene gel kerida mia, özlemişiz birbirimizi.”
Zamanı geriye sarıp, büyük annenizle sohbet etmek için kesinlikle ziyaret etmelisiniz diyorum.
Pazar’dan Cuma’ya açık. Cumartesi günleri kapalı. Hafta içi fix menü 130 nis/kişi Cuma 140 nis. İnanın bana yemelere doyamayacağınız bir büfe. Aldığından çok daha fazlasını veren bir mekan. Rezervasyonsuz gitmeyin derim: 077-8838890
Comments