Geçtiğimiz cumartesi günü dört rehinenin Hamas terör örgütünün elinden Entebbe’vari bir hareket sonucunda kurtarılmaları bütün ülkeyi sevinç göz yaşlarına boğmuştu.
Bu cumartesi günü ise sekiz askerin Rafiah’ta zırhlı personel taşıyıcısının patlaması sonucu yaşamlarını yitirmeleri yeniden ülkeyi yas havasına soktu. Olayın gerçekleştiği gün sadece öldürülen askerlerden biri, Dürzi köyü Beit Jann’dan 23 yaşındaki Yüzbaşı Wasserm Mahmud’un kimliği açıklanırken diğerlerinin isimleri kamuoyuna ertesi gün duyuruldu. Mahmud’un babası; “Bizim başka vatanımız yok. Oğlumla gurur duyuyorum” dedi.
Ne yazık ki her savaş gibi bu savaş da acılarla dolu. Cumartesi gecesi Kaplan Meydanı ve “Rehineler Meydanı” (Kikar HaHatufim)’de on binlerce kişi rehinelerin geri dönmeleri ve erken seçime gidilmesi için toplandılar.
Askeri yorumcular iki hafta içinde Rafiah’ta askeri operasyonun sonlanabileceğini söylüyorlar. Peki sonra ne olacak? Tünellerin büyük çoğunluğu tahrip edilmiş, Hamas’ın düzenli askeri gücü çökertilmiş olacak. Ne var ki yıkıntıların arasında Hamas gerilla savaşını sürdürecek, uzun süre kan akmaya devam edecek.
Yahya Sinvar ele geçirilecek mi bilemiyorum? Kesin olan, İsrael güvenlik güçlerinin geri çekilmesiyle Hamas’ın otorite boşluğunu dolduracağıdır. Bu durum istenmiyorsa ya İsrael kontrolü elinde tutmaya devam edecek -ki bu sadece hükümetin aşırı sağ kanadı tarafından istenmektedir – ya da ABD, Mısır gibi ülkeler buna kalkışmıyacaklarına göre- otorite şu veya bu şekilde Filistinlilere bırakılmalıdır.
Netanyahu’nun mahkemeler, başbakanlığı kaybetme korkusu, tahkikat komisyonu vs. gibi kişisel nedenlerle savaşı uzattığına inanmıyorum. Ne var ki, Hamas’ın aksine, İsrael’i tanıyan Filistin Yönetimi ile masaya oturmak istemeyen ve “İki devletli çözüm”e karşı çıkan Netanyahu yıllar boyu Gazze’deki yönetimi çökertmek istemediği gibi tam aksine Hamas’a bavullarla para taşınmasına göz yummuştur.
Şimdi de savaştan “sonraki gün”e yönelik strateji belirlemekten ve karar vermekten kaçınmasının temelinde yatan neden Gazze’de otoritenin Filistinlilere devri durumunda bunun barış görüşmelerine yol açacağını bilmesi ve bunu elinden geldiğince ötelemek istemesidir. Bibi bu düşüncesini; “Gazze’de ne Hamasistan ne Fatahistan’a izin vermeyeceğiz” diyerek açıkça ortaya koymaktadır.
Netanyahu -başta inkâr etmiş olsa bile- ABD’ye bir ateşkes ve rehinelerin geri verilmesi planı sundu. İki eski Genelkurmay Başkanı Gantz ve Gadi Eisenkot’un savaş kabinesinden çekilmeleriyle ipler iyice Ben Gvir ve Smotrich’in eline geçmiş görünüyor.
Oysa yine akil kimselerin uzun bir zamandır temcit pilavı gibi tekrarlayıp durdukları üzere İsrael bütün rehinelerin iadesi koşuluyla otoriteyi üçüncü bir güce devrederek Gazze’den çekilmeli ve ateşkesi kabul etmelidir. Sonrasında da Hizbullah ateşkese yanaşmaz ise İsrael ülkenin kuzeyini terkeden 70 bin ve her gün roketlerin ateşi altında sığınaklarda yaşamak zorunda kalan 200 bin kişinin güvenliğini sağlamak için – Beyrut’un bombalanması dahil- her yola başvurmalıdır.
Afganistan’daki Taliban güçleri Hizbullah’ın yanında savaşa katılacağını açıkladı. Şiilerin bölgesel bir güç olarak İran’ın etrafında kümelendiği görülüyor. Sadece bölge için değil dünya için bir tehdit oluşturan İran’a karşı İsrael’in Gazze bataklığından sıyrılıp yeniden dünya kamuoyunun desteğini kazanarak ABD ve Körfez Arap ülkeleri ile bir koalisyona gitmeye çalışması en gerçekçi çözüm olacaktır.
Av. Yakup BAROKAS
Hizbullah Stratejik bir tehdit olma özelliğini muhafaza ettiğine göre, Gazze olayından bağımsız olarak halledilmesi gerekiyor mu? Gerekmiyor mu?
Filadelfi koridoru yani Mısır-Gazze sınırı kime emanet edilebilir?
1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararını Lübnan’da uygulatmaktan aciz olan BM barış gücüne mi?
Yoksa kaçakçılıktan milyarlar kazanan “Barış ortağı” Mısır’a mı?