BİR OYUN BİR FİLİM
SAHNEDE 93 YAŞINDA BİR DİVA
Cameri Tiyatrosu’nda sahneye konan “Çilavut” oyunun İbranice’de anlamı, “ezeli rakip” diye tanımlanabilir. Daha doğrusu bu sözcük, birbirini sürekli eleştiren, çekişen ama bir şekilde birbirlerinin hayatından kopamayan kişiler için mizahi bir şekilde kullanılır.
İsraelli yazar Omer Karen'in kaleme aldığı ve Gilad Kimhi'nin yönettiği oyun, izleyiciyi büyüsüyle sararak zengin ve düşündürücü bir tiyatro deneyimi sunuyor. Hele hele 93 yaşında bir divanın, Miryam Zohar’ın başroldeki o inanılmaz performasını izlemek de apayrı bir deneyim.
Miryam Zohar, 1931 yılında bugünkü Ukrayna sınırları içinde kalan Romanya'nın Bukovina bölgesinin başkenti Çernovtsi'de Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla ailesiyle birlikte 1941'de Transnistria’daki Tulçin çalışma kampına sürgün edildi.
Kamplardan kurtulduktan sonra 1948'de annesi ve ağabeyiyle birlikte Kibbutz Galuyot gemisiyle İsrael'e göç etti. Ancak gemi İngilizler tarafından ele geçirildi ve yolcuları Kıbrıs'taki bir gözaltı kampına gönderildi. İlk kez bu kampta amatör bir tiyatro grubuna katıldı.
Miryam Zohar, 1949'da, İsrail'in kuruluşundan kısa süre sonra ailesiyle birlikte Binyamina'daki bir göçmen kampına taşındı. İbranice öğrenirken tiyatro yönetmeni Jacob Mansdorf ile tanıştı ve tiyatro dünyasına adım attı. Habima'da 45 yıl boyunca yaklaşık 60 oyunda başrol oynadı. 1987'de İsrael Sahne Sanatları Ödülü ve 2002'de İsrael Tiyatrosu Ödülü'nü kazandı.
Oyun, iki ana karakter etrafında şekilleniyor: Mia Landsman genç asi ve bencil karakteri, enerjisi ve hırsıyla tiyatrodaki yeni nesli canlandırıyor. Miryam Zohar ise 90 yaşını aşmış tecrübeli bir diva, sert ve huysuz, yılların birikimiyle eski nesli temsil ediyor. Bu iki kadın arasındaki karşılaşma, tamamen farklı iki dünyanın çarpışması...
Genç oyuncu, tiyatroyu kendini ifade etme ve gerçekleştirme platformu olarak görürken yaşlı oyuncu, tiyatroyu gelenek, sorumluluk ve izleyiciye karşı bir görev olarak algılıyor.
İlişkileri, sahne ve seyirci üzerinde bir üstünlük mücadelesiyle başlar. Her biri kendi üstünlüğünü kanıtlama ve diğerini gölgede bırakma çabasındadır. Ancak hikâye ilerledikçe, aralarındaki ilişkide daha derin katmanlar ortaya çıkar. Düşmanlık ve rekabetin altından, karşılıklı bir tanıma ve takdirle yoğrulmuş bir bağ gelişir. İnsani mesajlar oyuna ayrı bir duygusallık katar.
Gilad Kimhi'nin yönetimi, metni en iyi şekilde ortaya çıkarmayı başarıyor. Gerilim dolu bir dramatik atmosfer yaratırken oyunun hem komik hem trajik yönlerini vurguluyor. Eran Atzmon’un olağanüstü sahne tasarımı ve Orna Smorgonski’nin kostümleri genel atmosferi destekliyor ve karakterler arasındaki farklılıkları öne çıkarıyor.
Oyuncuların üstün performansı, akıllıca yazılmış metin, ince espriler ve evrensel konulara dokunan hikâye övgüye değer. “Çilavut” oyununun duygusal hikâyesi, keskin mizahı ve düşündürücü yönleri beni oldukça etkiledi. Oyunu şiddetle öneririm.
THE ROOM NEXT DOOR (החדר הסמוך)
İspanyol usta yönetmen Pedro Almodóvar’ın yeni filmi, "Yandaki Oda" (The Room Next Door) ilk kez tamamen İngilizce çekilmiş bir uzun metraj eser - Tilda Swinton ve Julianne Moore'un başrollerini paylaştığı bir yapım. Sigrid Nunez'in What Are You Going Through romanını ilk İngilizce filmi The Room Next Door / Yandaki Oda olarak uyarlayan Pedro Almodovar, sakinliğini koruyan bir ölüm yolculuğunu, aynı zamanda kendi klasik temalarını da aktararak dostluk, kadın, dayanışma gibi renkli duygularla bezemeyi başarıyor. Karşımızda geveze, kimi zaman suskun ve karakterlerin sürekli kim olduklarını sorgulayan bir film var!
Filimde ölümcül bir hastalıkla sınanan bir kadının, hayattan kendi isteğiyle ayrılma duygusunu ele alıyor. Bu süreçte yıllarca görüşmeyen iki dost bir araya geliyor. Film bu iki kadın hakkında: New York’ta yaşayan ünlü yazar Ingrid (Julianne Moore) ve eskiden çok tanınmış bir savaş muhabiri olan Martha (Tilda Swinton).
Martha ölüme yakın olduğunu biliyor, bunu açık bir şekilde dile getiriyor, Bu yüzden de eski arkadaşı Ingrid’den yardım istiyor. New York’un kuzey kanadında kiraladığı bir evde son günlerinde kendisiyle olmasını istiyor. Ama yanında bir ölüm hapı olacaktır, hayatına son vermeyi seçtiği anda yanında, yan odasında birisinin olmasını diliyor. Hikaye biraz bundan ibaret biraz da ötenazinin yasaklı olmasıyla ilgili! …
Filmi iç karartıcı bulabilecek seyirciye önermek istemiyorum. Ancak kanımca bir Almodóvar filmi her daim izlenmeye değer.
Banu Bozdemir
Comments