Peraşamız Koenlere yönelik özel bir mitsvayı ele almaktadır. Buna göre Koenler, halkı her gün, bildiğimiz üç bölümlü beraha ile mübarek kılmalıdırlar: “A-Şem seni mübarek kılsın ve korusun. A-Şem Yüzünü sana doğru ışıtsın ve sana letafet bahşetsin. A-Şem Yüzünü sana doğru kaldırsın ve senin için barışı tesis etsin” (Bamidbar 6:22-27). Amida’nın tekrarı sırasında yapılan bu işleme genel olarak, “Nesiat Kapayim – Ellerin Kaldırılması” adı verilir; zira Koenler berahayı ellerini kaldırarak verirler. Nesiat Kapayim konusunda Rav Aşer Meir şunları yazar:
Koenler’in berahasını incelemeden önce, “beraha nedir?” sorusunu sormamız doğru olacaktır. Bir insanın bir başkasını mübarek kılması ne anlama gelir?
Beraha sözcüğü, Tanrı’nın, hedefteki kişiye özellikle maddi anlamda özel başarı sağlaması yönünde bir dileği ifade eder (beraha ~ bereket). Başka bir deyişle, berahanın temelinde, maneviyat ile maddiyat arasında bir köprü oluşturmak vardır. Maddi dünya, kutsiyetten ayrı olduğu sürece, gerçek bereketten yoksundur. Diğer yandan, manevi başarılar da kendi başlarına yetersizdir ve sadece bu dünyaya yöneltildikleri takdirde gerçekten anlamlıdır.
Bu sebeple, bereketi ulaştırma konusunda aracı olabilmek için, bir insanın bir yandan manevi olarak bu dünyanın dünyeviliğinin üzerine çıkmayı başarmış olması ve bu sayede kutsiyet dünyasıyla canlı ve sürekli bir bağ halini alması; diğer yandan da kendini bu dünyadan tamamen soyutlamamayı bilerek, maddi dünyaya kutsiyet aktarımını başarma yeteneğini canlı tutması gerekir. Birkat Koanim’in çeşitli yönleri, bu ikili rolü yansıtır niteliktedir.
Koenler, kendilerine özgü [örneğin, evlilik kısıtlamaları, ölüden dolayı tame olma yasağı, Bet Amikdaş döneminde, kutsiyet etiketi taşıyan yiyecekleri yerken bazı saflık kurallarına riayet şartı gibi] çeşitli kurallar yoluyla, diğer insanlara göre daha yüksek bir kutsiyet konumundadırlar. Yine de Koenler münzevi değildirler; diğer tüm Yahudiler gibi evlenirler, hayatlarını kazanırlar ve dünyevi işlerle iştigal ederler. Bu özellikleri, Koenleri, halka beraha verme konusunda en uygun kişiler haline getirir.
Koenlerin berahayı verdikleri sıradaki hareketleri de bu düşünceye uygundur. Bir yandan ellerini talitlerinin altına gizlenmiş bir şekilde yukarı kaldırıp, kutsal yukarı âlemlerle olan yüce ve gizemli bağlantıyı simgelerlerken; diğer yandan beraha sırasında ayakkabılarını çıkararak, “ayaklarının yere bastığını”, başka bir deyişle bu dünyayla kesintisiz bir bağlantı içinde olduklarını vurgularlar.
Berahanın koreografisi de aynı mesajı yansıtır. Koenler beraha sırasında, Sefer Toraların bulunduğu dolabın [Ehal Akodeş] önündeki nispeten yüksek platforma gelip, Tora’nın Yazarı ile olan bağlantılarını belirtirken, diğer yandan, berahayı tamamlamadan hemen önce yüzlerini halka dönerek, insanlardan kopuk olmadıklarını vurgulamış olurlar. Rav Yitshak şöyle demiştir: Halka daima saygı göster. Zira Koenler bile, berahayı söylerlerken, sırf halka dönme uğruna [sözün gelişi] sırtlarını Tanrı’ya verirler” (Talmud – Sota 40a).
Koenlerin rolü ile ilgili bu bakış açısı, Yahudi Ulusu’nun da bir bütün olarak rolünü anlamamıza yardımcı olacaktır. Tora Bene-Yisrael’den “Bir Koenler krallığı ve kutsal bir ulus” (Şemot 19:6) olarak bahsetmektedir. Yahudiler, tıpkı Koenler gibi kutsaldır ve Tanrı ile aralarındaki antlaşma, Tora ve mitsvalar sebebiyle insanlığın kalanından farklıdır. Ancak aynı zamanda bir “krallık ve ulus”turlar – tıpkı diğer uluslar gibi. Ve bu sebeple insani aktiviteyi kutsiyetle birleştirmekle görevlendirilmişlerdir.
Bu da bizi, peraşada Birkat Koanim’den hemen önce açıklanan Nazir konusuna getirmektedir. Nazir, genellikle kısıtlı bir dönem için (standart dönem otuz gündür) bazı riyazet kurallarını gönüllü olarak üstlenen kişiye verilen sıfattır. Bir Nazir, başta şarap olmak üzere, üzümden mamul hiçbir şey yememeyi, bir ölü nedeniyle tame olmamayı ve saçlarını tıraş etmemeyi üstlenir. Özellikle şarap konusu dünyevi zevklerden imtina etmeyi simgelemektedir.
Nazirlik genellikle, belli bir sebepten dolayı Tanrı’ya yakınlaşmak için dünyevilikten bir nebze uzaklaşmak isteyen kişilerin seçebileceği bir yoldur. Bu açıdan Nazirliğin övgüye değer bir tercih olduğunu düşünebilirdik. Gerçekten de bu görüşte olan otoriteler vardır. Ancak ilginç olan, başka otoritelerin Nazirliğe eleştirel yaklaşıyor olmalarıdır. Bu tavrın sebebi, Tora’nın, Nazirlik dönemi sonunda bu kişiden getirmesini istediği kurbanlar arasında bir de Hatat, yani günah kurbanı olmasıdır. Eğer Nazirlik iyi bir şeyse günah kurbanına ne gerek vardır?
Bu görüşteki Hahamlara göre Nazir, şarap gibi bir dünyevi zevki kendisine menettiği için bir bakıma “yanlış yapmıştır”. Tabii ki Nazirlik Tora’nın verdiği bir seçenek olduğuna göre bunun tam olarak bir “günah” olduğunu söylemek zordur. Ancak verilen mesaj bellidir. Normal şartlarda Yahudilikte insanın kendisini dünyadan soyutlaması, dünyevi zevklerden alıkoyması bir ideal değildir. Tanrı dünyayı, insanların ondan zevk alması için yaratmıştır ve sadece bunu hangi şartlar altında yapabileceğine dair bazı kurallar belirlemiştir. Bu kurallar çerçevesinde Tora bazı şeyleri zaten yasakladığına göre, kişinin daha da ileri giderek bu zevkleri kendisine yasaklaması normal şartlarda gerekli değildir. Bu ancak bir kişinin, belli başlı koşullar içinde, örneğin günah işlediği için teşuva yapmak istediği takdirde veya başka geçerli bir sebeple – ve kısıtlı bir süre için – üstlenebileceği bir yaşam tarzıdır. Zira Yahudilik, fizikselliği inkâr etmenin değil, onu kutsal kılarak maneviyatla maddiyatı birleştirmenin üzerine kuruludur. İnsan, tıpkı hem maddi (beden) hem de manevi (ruh) bileşenlere sahip olduğu gibi, aynı şekilde hayatını da maddiyatı maneviyatla yücelterek sürmelidir. İstisnai durumlar haricinde Yahudiliğin insanlar için öngördüğü yaşam tarzı budur.
Commenti