Web sitemizde bir aylık bir tatilin ardından yazılarımızla yeniden sizlere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu tatil döneminde iyiye, olumluya doğru bir ilerleme kaydedildi mi ülkede? Hiç sanmıyorum. Oysa ki bir aylık aranın ardından daha güzel paylaşımlar yapmayı arzu ederdim.
7 Ekim’den bugüne 330 gün geçti. Rehine ailelerinin yüreği burkan çaresiz çığlıkları her tarafta yankılanmaya devam ederken, kuzeyden İran ve Hizbullah’ın saldırısını bekler olduk. 7 Ekim’den bu yana 704 askerimiz çarpışmalarda hayatlarını yitirdi. Bir düşünsenize yaşamlarının henüz ilkbaharında sönüp giden 704 genç…
Ben bu yazımda 7 Ekim günü Nova müzik ve dans festivaline katılan ve Hamas teröristlerinin vahşetinden canlı kurtulmayı başaran iki gençten söz etmek istiyorum. Atlattıkları büyük travmanın ardından bu iki gencin seçimleri çok farklı oldu. Biri ölümü, diğeri yaşamı seçti…
Sözünü edeceğim ilk gencin adını bilmiyoruz, ondan söz ederken “delikanlı” diyeceğim. Bu delikanlı 7 Ekim günü gizlendiği yerden bir kızın acımasızca saldırıya uğramasının üzücü görüntüsü de dahil olmak üzere, anlatılamaz dehşetlere tanık oldu. Tanık olduğu olayların yarattığı travma, kızı kurtarmaktaki çaresizliğiyle birleşince, delikanlı hayatına artık devam edemeyeceğine karar verdi ve intihar etti. Bir mektup bıraktı ardından…
Mektup, delikanlının kız kardeşi tarafından bir sosyal medya grubunda isimsiz olarak paylaşıldı. Aile delikanlının mahremiyetini korumak istedi, bu nedenle kimliğini açıklamamayı yeğledi.
“Hey sen, lütfen beni affet! Her şey perşembe günü başladı, dans ediyorduk ve eğleniyorduk ve cuma geldiğinde yıllardır görmediğimiz arkadaşlarımızı gördük. Hepimiz dans etmek ve hayatı kutlamak için buluştuk. Cumartesi sabahı güneş doğmaya başlıyor, o kadar güzel ki herkesin üzerini aydınlatmaya başlıyor.
Dans ediyoruz, mutluyuz, sarılıyoruz ve arkadaşlarımdan bazıları ayrılmaya başlıyor. Bir anda üzerimizden roketler geçiyor, buna alışkınım, çünkü güneyliyim. Ama bir de yamaç paraşütçüleri var. Sonra silah sesleri başlıyor, neler oluyor? Bir kamyonun geldiğini görüyoruz, yabancı üniforma giymiş paraşütçüler herkesi öldürüyor. Az önce Shay'i öldürdüler, Adi'yi de öldürdüler. Orada öldürülen erkek arkadaşına sarılan kızı kaçırıyorlar.
Sen birden saklandığım çalılıklara doğru koşuyorsun, dudaklarımdan tek bir ses bile çıkmıyor. Çalılıkta yanımdasın, o kadar yakınımdasın ki içinden çığlıklar fışkırıyor. Gizlendiğim çalılığın çok yakınında bir terörist var ve beni görmemesi için dua ediyorum, o kadar çok dua ediyorum ki, hayatım boyunca yapmadığım bir şey… Tanrı duamı duyabiliyor. Ama sen yüksek sesle ağlamayı bırakmıyorsun çünkü her saniye birileri vuruluyor ve öldürülüyor.
Seni gördüler, çalıların arasından sürükleyerek çıkarıyorlar. Onlar dört, sen birsin. Yardım için çığlık atıyorsun. İçlerinden biri susturmak için sana yumruk atıyor ve seni kurtarmam için bana doğru bakarken onlarla savaşmaya çalışıyorsun. Ama eğer dışarı çıkarsam ikimiz de öldürülürüz. Yaşamak istiyorum! Ben sessizce oturuyorum, seni soymaya başlıyorlar! Ağlıyorum, çığlık atmam gerektiğini hissediyorum ama bir el beni susturuyor! Belki Tanrının elidir, ya da kim olduğunu bilmiyorum...
Seni yüzüstü çevirip tek tek tecavüz etmeye başlıyorlar. Seni tekrar geri çeviriyorlar ve sana İngilizce bağırıyorlar, seni nasıl mağlup ettiklerini kendi gözlerinle görmeni istiyorlar. Sen bana doğru sürünmeye çalışıyorsun ve ben bir şeyler olması için, birisinin onları öldürmesi ve canlı kalabilmen için dua ediyorum, ama sen bana doğru sürünürken ateş sesi geliyor. Seni öldürdüler ama bedenini öldürmeden önce ruhunu öldürdüler.
Orada, çalıların arasında saatlerce oturdum, dışarı çıkmadım. Yanında bir şişe su gördüm, inanılmaz derecede susamıştım. Seni kurtarmış olmam gerekirken, nasıl bu kadar saygısız olup suyunu içebilirdim?
Dibe vurdum, artık yaşayamam. Bakışın her gün beni takip ediyor; duşta, uykumda, odamda. İşe dönemedim, gidemedim. Evinize gittim. Anne babana yaşadıklarını anlatmadım ama vücuduna taciz edildiği söylendi onlara, ben de şahit oldum. Bağışlamanı diliyorum. Ben sana, bir sonraki büyük dünyaya geliyorum, seni orada kurtarıp koruyacağıma söz veriyorum. Beni affet lütfen!”
Sözünü etmek istediğim diğer genç, hepinizin tanıdığı Noa Argamani… Nova müzik festivalinden bir motosiklette iki teröristin arasında kaçırılırken Noa’nın yüzündeki dehşet ve korku ifadesini hatırlamayanınız yok tabii ki… Motosiklet Gazze’ye yol aldığında, Noa’nın çığlık atarken kaçırılma görüntüleri, 7 Ekim terör saldırısının en çarpıcı görüntülerinden biri oldu.
Noa rehin alındığında annesi Liora ölümcül bir kanser hastasıydı ve ölmeden önce kızını görmesine izin vermesi için Hamas'a başvurdu. Ancak terör örgütünün Kasım ayında bir haftalık ateşkes sırasında serbest bıraktığı rehineler arasında Noa yoktu.
Dokuz ay Hamas esaretinde yaşam savaşı veren Noa, 8 Haziran'da rehineler Almog Meir Jan, Andrey Kozlov ve Shlomi Ziv ile birlikte ordunun başarılı bir operasyonuyla kurtarıldı. Böylece Liora ölmeden önce kızı Noa’ya son bir kez sarılabildi.
246 gün Hamas esaretinde kalan genç kız geçtiğimiz günlerde düzenlediği bir parti ile “hayata dönüşünü” kutladı. "Noa ile Dans Et" adlı partiye babası Yaakov da dahil olmak üzere arkadaşları ve aile yakınları katıldı. Bol bol dans edildi partide…
Askerlerimiz halen savaş alanındayken ve erkek arkadaşı Avi Natan Or da dahil olmak üzere Gazze’deki rehineler evlerine dönememişken Noa özgürlüğün mutluluğunu tam olarak yaşayamıyordu. Ama her şeye rağmen hayata tutunmayı seçti. Şöyle diyordu Noa Argamani: "Bu hayatta her güne değer vermemiz gerektiğini hatırlamalı, yaşadığımız her anı kutlamalıyız."
Gençlerden biri tanık olduğu dehşetin anıları ile çaresizlik ve pişmanlığın yükünü daha fazla taşıyamadı… O ölümü seçerken, diğeri cehennemi gördüğü halde hayata tutunmayı yeğledi.
Hayat devam etmeliydi… Dans ederek… Aynen bugün birçoğu hayatta olmayan gençlerin Nova müzik festivalinde yaptıkları gibi… Müzik ve dansla başlamışlardı, öyle devam etmeliydi…
Gençlerimizin bu tür dehşetlerle sınanmadığı, barış ve huzur içinde yaşayacakları ülkelerinde geleceğe umutla bakabilecekleri günlerin beklentisi içinde sevgiyle kalın…
Nelly BAROKAS
Kommentare