2022’in son günlerinde kuzenim Paris’li iktisatçı Isaac (Isy) Johsua dünyaya veda etti. Annesi, teyzem Louise Navaro (kızlık) 1930’ların sonlarında doğduğu İzmir’den İskenderiye’ye göç etmişti. Mısır’ın sahil kenti o zamanların en şaşalı Ortadoğu merkezlerinden biriydi ve binlerce yıldır yaşayan güçlü bir Yahudi toplumuna sahipti.
Isy 1939’da İskenderiye’de doğdu. 1956’da Fransa, İngiltere ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nın millileştirmesine tepki olarak başlattıkları ortak savaşa cevaben ülkedeki Yahudileri ve bazı başka toplulukları sınırdışı etme kararı alındı.
Johsua ailesi tüm varlıklarını Mısır’da bırakarak beş parasız Fransa’ya sığındılar. Marsilya’ya vardıklarında ailenin iki erkek (Izy, Samy) bir de kız (Etty) çocuğu vardı. Isy ve Samy Johsua Fransız yüksek eğitim sisteminin bedelsiz olmasından yararlanarak üniversite bitirdiler, akademisyen oldular ve 1960’larda Fransa’da kaynayan solcu siyasetin içinde piştiler. İdeolojik olarak Navaro ailesinin belki de en uç düşüncelerinden birine sahip olan Isy, Castro devrimini takiben Küba’ya yerleşti, yeni devletçi iktisat politikalarına yön verme aşamasında Che Guevara ile çalıştı, Fransa’ya döndüğünde Marksist ekonomik felsefeyi tartışan kitaplar yazdı.
Louise Türkiye’den ayrılan tek kardeş değildi. 1930’larda İzak ve Eli Navaro da İzmir’i terk ederek Arjantin’e yerleştiler. İskenderiye misali Buenos Aires’de 20. Yüzyılın ortalarında geleceğin en cazip, en zengin kentlerinden biri olarak değerlendiriliyor ve Avrupa’dan göç alıyordu.
Eli ve İzak Arjantin’de çoluk çocuğa karıştılar, torunlarını ve hatta onların çocuklarını gördüler. Mutluydular fakat ülke karışıktı. 1950’lerde Juan Peron ve eşi Eva, yanlış ekonomik politikaları yüzünden doğal kaynakları sayesinde yüzyılın en zengin ülkelerinden biri olması beklenen Arjantin’i uçurumun eşiğine getirdiler. Peşpeşe devalüasyonlar, iflaslar, darbeler ve siyasi istikrarsızlık halkı yoksulluğa mahkum etti. Navaro ailesinin Güney Amerika’lı üyeleri bu badirelerden dayanışma ruhunu koruyarak ve yara almadan çıktılar.
Geride 3 Navaro kardeş kalmıştı: En büyükleri Matild İzmir’e yerleşti ve iki çocuğu oldu (Alber ve Laura). Hayim ve en küçükleri Karmen ayrı ayrı evlendikten sonra 1940’larda eşleriyle birlikte İstanbul’a geldiler. İkinci Dünya Savaşı bitmişti ve Türkiye’nin en büyük kentinin ufku açılıyordu. Hayim’in iki çocuğu oldu, Daniel ve Paulette. Karmen’in de iki: Ralf ve Tina.
Erkek çocuklar Navaro ailesinin işadamı kanadını temsil ediyorlardı. Alber İzmir’de ticarete soyundu, Daniel ise İstanbul’da gençken memur olarak girdiği bir kimya şirketinin en üst noktasına yükselerek hissedarı oldu. Bu satırların yazarı da 40 yıl boyunca kendi kurduğu firmayı yönetti.
Esasında Navaro Ailesinin tarihi 15. yüzyıla uzanır. İspanya’nın kuzeyinde Navarra bölgesinde yaşayan Navaro’lar, 1492 yılında İberik Yarımadasını Endülüs Emevilerinden geri alan Katolik Kraliyetin bir fermanı ile tüm İspanya Yahudileri gibi ülkeyi terketmeye mecbur bırakıldılar. Kuzey Afrika’ya, Hollanda’ya ve Osmanlı İmparatorluğuna sığındılar.
Aradan yüzyıllar geçtikten sonra İzmir kökenli Navaro’lar 2014 yılında İstanbul’da bir araya gelmeye karar verdiler. Tüm bireyler, uzak kuzenler, yıllardır birbirlerini tanımayan akrabalar ayni mahalde buluştuklarında 50 küsur Los Navaros’dan birçoğu ilk kez “merhaba, hello, bonjour, şalom, ola” diyordu ailenin diğer fertlerine.
Ailenin küreselleşmesinin kanıtı nerelerden yola çıktılarıydı: Paulette Kalifornia’dan, Perla ve Samy (Eli ve İzak’ın çocukları) Buenos Aires’den, Johsua’lar Fransa’dan, Tina TelAviv’den, başkaları Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden gelmişti.
Navaro’ların ortak noktalarına gelince:
· Şanslıydılar - Harpten önce Avrupa’da yaşamadıkları için Yahudi Soykırımı’na kurban vermediler. Naziler bulundukları ülkelerin sınırlarına kadar gelmekle birlikte (Rommel’in Afrika Korps’u İskenderiye’ye 100 km mesafedeydi) içerilere giremediler.
· Çokdilliydiler – Ortalama 4 lisan (Türkçe/Arapça/İbranice, Fransızca, İngilizce, İspanyolca vb) konuştuklarından gittikleri ülkelere uyum sağlamaları zor olmadı.
· Sık Ülke Değiştirmediler – Sonuçta çoğu doğdukları yerden en fazla bir başka memlekete göç edip orada kök salmayı benimsedi, oradan buraya savrulmadılar.
· Çocuk Yetiştirmeye Önem Verdiler – Ortalama iki çocuk ile nesli devam ettirmeyi başardılar.
· Ağırlıklı Meslekler: Akademisyen ve Sanat Dünyası – Fransa’daki Johsua’ların ve çocuklarının (Florence) dışında Paris’de bir belgesel film yapımcısı (Ilana) ve bir oyuncu/müzisyen (Livia) , Cambridge’de bir antropoloji profesörü(Yael), Londra’da bir tiyatro/film aktörü (Philip), İsrail’de bir analist/editör (Tina) bir de rehber/öykü anlatan (Galia), Kalifornia’da genetik uzmanı (Julia) bulunuyor.
· İş Alemine Eskisi Kadar Yakın Değiller - Türkiye kökenli bir kimya şirketinin başında bulunan Daniel’in oğlu Erez’den ve Alber’in oğlu Selim’den başka iş aleminde pek görev alan yok. Amerika’lı Paulette’in oğlu Jamie de uluslararası bir çevre sürdürebilirlik şirketi yönetiyor.
· Geleneklere Sadakat – Navaro’ların bugünkü kuşağından birçoğu hala ata lisanı Ladino (Yahudice-İspanyolca) anlar ve konuşur. Yahudi geleneklerini hafif de olsa sürdürür, aile dayanışmasına önem verir ve bir araya gelme fırsatı ararlar. Esas memleket İzmir’in Sefarad (İspanyol Yahudileri) geleneklerini Alber’in kızı Tilda tanıtıyor.
· Aile İçinde Kavgaya Yer Yok - Bazı ailelerde vuku bulan parasal ve miras çekişmelerinden, hasetten uzak kalmayı başardılar (belki de pek zengin olmadıklarından). Birbirlerine küs olan hiç bir Navaro yok!
Küreselleşme kavramı mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı olarak bilinir. Fakat Navaro ailesinin Kutsal Topraklarda başlayan göçleri, önce İspanya’ya, sonra Anadolu’ya, Mısır’a, Avrupa’ya, Kuzey ve Güney Amerika’ya uzanarak kültür, gelenek ve akrabalık unsurlarını sırtlamış seyyahlar peydah ettiler.
Çok ulusluluk ile birlikte vatandaşı oldukları ülkelere de sahip çıkarak.
R.
Not: Bahse konu İzmir’li Navaro’lardan başka birçok Navarro, Nabaro, Navara adlı aileler de var. Bazıları uzaktan akrabamız. Burada yalnız Perla ve Şlomo’dan olma 6 kardeşi ve çocuklarını, torunlarını kaleme aldım.
Comments