BİRLİKTE YAŞAMAK — SINIRLARI GEÇMEK
Haifa Bienale
Haifa, İsrael'in üçüncü büyük şehri, kuzeyde Karmel Dağı'nın Akdeniz'e bakan yamaçlarında, yokuşlu yollarıyla adeta İsrael'in San Francisco'su. Bahai Bahçeleri , Alman Kolonisi, bir çok müze ve İsrael'deki karma ama barış içinde yaşayan Yahudi ve Arap nüfusuyla ünlü.
Bu şehirde, 4 senedir Akdeniz Bienali yapılıyor. Bende tesadüfen son gününü yakaladığım bienali gezme şansını yakaladım ve bakın ne güzel düşünceler ekledim kendime. Tabii ki paylaşmasam olmazdı.
2021 icin seçilen konu oldukca etkileyici:
BİRLİKTE YAŞAMAK — SINIRLARI GEÇMEK
Bu yılki gösterinin amacı, kültürlerarası bir diyalog geliştirmek. Sanatı müze duvarları dışına taşıyıp, izleyicilerine alternatif bir sahne sunuyor. Yürürken bir tarafta düşünceleriniz çatışıyor, bir tarafta evet aynen diyorsunuz. Gördüğünüz mekanlar size bir taraftan gündelik yaşamı işaret ederken, diğer taraftan da dualiteyi yüzünüze çarpıyor.
Tam da Tel-Aviv’de Pride Month kutlanırken, bu konuyu kaleme almak çok gerçekçi oldu benim için. Farklı toplulukların ve grupların, farklı görüşleri arasında diyalog oluşması, sanatın günümüz tüketim toplumundaki önemi ve kültürler arasında bir aracı olması konusu Bienal boyunca her eserde karşımızdaydı.
4. Akdeniz Bienali, hareket kısıtlamaları ve sosyal mesafe zamanında, sınır ötesi, kişilerarası temasları bize yansıtmayı amaçlıyor. 60 katılımcı sanatçının arasında, Türk ve İsrael’li sanatçıların adlarını görmek gurur vericiydi. (AFGANISTAN, AVUSTURYA, BAHREYN, FRANSA, ALMANYA, İTALYA, İRAN, KAZAKISTAN, MEKSİKA, PORTEKIZ, ROMANYA, RUSYA, İSPANYA, İNGILTERE, USA)
Bienal fiziksel mesafe zamanlarında bile fikir alışverişine ve deneyimlerin paylaşılmasına izin vermeyi, pandemi ile uzlaşmak için yaratıcı bir yol olarak karşımıza çıkarıyor. Görünür olanın, kendi içinde görünmez olanına işaret ediyor. Başka bir deyişle, uluslararası bir yetenek ve çağdaş bir ortak his sergileniyor.
İlk mekanımız bir alışveriş merkezinin içindeydi. Sanatçının ( Thorsten Brinkmann.Germany 1971) eserlerini daha sonra şehrin güzel restaurantlarının birinin duvarında da gördük.
İçlerinde insan olup olmadığı belli olmayan porte fotograflara bakarken gerçekliğin yitirilmesi konusu oldukça çarpıcıydı.
Ardından girdiğimiz Alman Kolonisi’nin içindeki Aroma café’de espressolarımızı içerken, anlamsız mekanlardaki insanların gündelik pozlarının absurd görsellerini seyredaldık. (Michal Chelbin. Israel 1974) Kalabalık bir caféde fotograftaki insanların mekanla uygunsuzluğunun hisleri tarifsizdi.
Yol sizi devam ettirince, restorasyonda olan bir binanın önünde duruyorsunuz. Tarih sizi 1875’e taşıyor. Schumacher House. İsrael’e gelmiş en önemli araştırmacılardan biri. Akko’nun mühendisi, Meggido’nun kazı çalışmalarının başı, bir çok tarım havzasının kurucusu ve ülkeye ait haritaların düzenleyicisi.
Alman Kolonisi başlı başına bir tarih. 1860'ların sonlarında bölgeyi inşa edenler Protestan Alman Tapınak Şövalyeleri ve iki dünya savaşı boyunca Almanlar tarafından iskan edilen bölge, bu gün, Ben Gurion Caddesi olarak geçiyor ve arkanızda görkemli Bahai bahçeleriyle, sağlı sollu bir çok yerel arap lezzetleri ağırlıklı restaurantla çevrili. Evlerin her biri bir tarih. Gezdikçe oldukça farklı hislere kapılıyorsunuz. Nazi Almanya’sının Almanları ve buradaki Almanların farklılığı çarpıcı.
Bienal’in bir parçası olan WIZO Akademi’nin içine girdiginizde de bu hisle donanmışken, kapıdaki Donald Duck Hitler (Hands Up, Orit Ishay. Israel 1961) sizi bütün svecenliğiyle karşılıyor ve o sevimli hal sizi beyninizin ortasından vuruyor. Yapılanlara anlam vermenin imkansızlığı ile Donald Duck’ın çocuksu saflığı arasında nefesiniz kesiliyor. Sanat işte diyorsunuz.
Ardından şiddetin hayatımızdaki yerine vurgu yapan inanılmaz bir görselle kanınız donuyor. Hiç insan olmamasına rağmen insanın öfkesinin yansımasını izliyorsunuz çalışmada.
https://vimeo.com/495578914 (Blow by Blow, Anna Anders. Germany) ve bu şiddetin ardından birden bire kendinizi bir birlik çemberinde buluyorsunuz.
Sanatçı (Manuel Saiz) size umutlu bir dünyayı işaret ediyor. Tanımadığınız birinin kolunu tutmak sadece her şeyin devinimi sağlamak için yeterlidir diyor. Etkilenmemek imkansız. Ardından güzel bir çalışma Feminist bir Filistinli sanatçıdan geliyor (Balata, Hanan Abu Husain. 1972)Kadın sesi eksikliği, din, kapitalizm, aşk, sex ve kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasını vurguluyor. Karmaşa. İsrael topraklarında 9 kadın bakan ve Filistin’li kadınların silik varlıkları arasında sıkışıyorsunuz.
Binadaki tuvalete gidiyorum ve beni karşılayan seksi bakışlı, davetkar kadının tuvalet maceralarını izlerken kendi kendime, acaba hiç tuvalet aynasına bakıp bunları düşündük mü derken buluyorum kendimi.
Peşpeşe 3 Türk sanatçı, Ali Kazma (Home) , Hacer Kıroğlu ( Rutin Hareketler) , Nevin Aladağ ( Raise the Roof) . Etkileyici konular. Nevin Aladağ ile bir sonraki mekanımızda da karşılaşıyoruz. The Colony Hotel’in vitrininde, aynı cadde üzerinde yürüyen ayakların birbirinden ne kadar habersiz olduğunu izliyorsunuz. Hani cadde aynı, insanlar farklı. Herkes birbirinden habersiz. Oysa saniyeler önce bambaşka bir ayak, o caddede yürüdü. Farkında mıyız? Toleranslı mıyız?
Daniel Kuaför’deyiz. Saçları yapılan kadınların arasından erişiyoruz sanatçının eserine. Tutsak edilmek istenen kadın bedenin özgürlük çığlığını izlerken, özgür bir ülkede yaşadığımıza şükür ediyorum.
Son durağımız Templars Hotel. Otelin bodrumuna iniyoruz. -120mt. Israel’li sanatçı ve aynı zamanda Bienal’in kruatörlerinden Belu Simion Fainaru bizi karşılayan eseri Bienal’in nerdeyse özeti. Denizin ortasındaki kayıktaki deve, bize dünyanın halini anlatmaya çalışıyor adeta. Simgelediği ve akıllarımızda bıraktığı izler çok derinlerimize dokunuyor, sesizce mavide kayboluyoruz. Kim o deveyi kayığa koyup bırakmış ki? Deve neden o kayığa binmeyi kabul etmiş ki? Neden kimse onu kurtarmıyor ki?
Küratörler (Belu-Simion Fainura ve Avital Bar-Shay) bu sanatçıların eserlerini bir araya getirerek, bizleri sınırlarımız hakkında düşündürerek övgüye değer bir iş çıkarmışlar.
4.Akdeniz Bienali soruyor: Dünyanın şu anki kırılgan durumu göz önüne alındığında, yeni yaşam biçimlerini nerede aramalıyız? Bienal karmaşalarımızın cevaplarını adeta 1987'den beri birlikte çalışan Moskovalı bir grup sanatçı olan AES+F'nin mükemmel video çalışmasında buluyoruz. Bir göz atın bakalım sizler “Inverso Mundo” için ne düşüneceksiniz?
Bienal sona erdi ama iz düşümleri sonsuz olacaktır izleyicilerin zihinlerinde. 5.sini kaçırmayın.
Comments