İki hafta boyunca otobüsün penceresinden; gözlüğümün çerçevesinden, tabanıma kuvvet, yolları, doğayı, şehirleri, ülkeleri bir kitap okur gibi ve bir tabloya bakar gibi izliyor ve geziyorum.
Balkan ülkeleri; görkemli doğa, ihtişamlı kanyon ve vadiler, yemyeşil ormanlar, millî parklar, göller ve akarsular, nefis Adriyatik kıyıları ve kumsalları ile dolu, tarih ve kültürel çeşitliliği iç içe sunan bir derya gibi...
Üstelik ucuz, temiz ve güvenli !
Bir geziden beklenti - benim beklentim - öncelikle yolda olmanın ruh halini mutlak bir şekilde özlemek oluyor, o özlem içinde herşey bir mutluluk vaadi gibi algılanıyor...
Yolda olmak, yola çıkmak, sürekli yeni insanlar, kültürler, yeni yerler, yeni tatlar keşfetmenin hazzı bir çeşit sendrom gibi...
Bir adı var : Wanderlust sendromu !
Bir yolun önce doğaya, sonra tarihe, tarihin sayfalarından çıkarak şehirlere ve uygarlıklara ; aslında özündeki kaynak olan insana dönüşmesini izlemenin keyfini yaşamak sendromu !
Var olan hikayelerin peşine düşmenin edebî bir tadı, köklere yolculukların romantik bir hazzı var.
Hikayenin sonundan başlayıp geçmişin izini sürmeyi, kendimi özlere dönüş yollarında bulmayı hep sevdim.
Bulmayı ümit etmeyi,
nokta vuruşu gerektiren bir hedefi belirleyip, taşın hedefe vurduğunda oluşan, dalga dalga yayılan oyun alanımı çok sevdim.
Bulmayı ümit etmek bir yolculuksa, ben o yolun iflah olmaz bir yolcusu, başka bir deyişle iz sürücüsü,
Bulmayı ümit ettiğim şey bir anlamsa,
O anlamı bulmaya, anlam vermeye uzanan bir yolun gezginiyim.
Anlam dediğin sey nedir?
Anlam bir hikaye, aklımızın ve duygularımızın ihtiyacı olduğu yaşamın özü...
Hayatın anlamı wanderlust sendromlar'ında aranırmış ... Ne gam!
Dünyada farklı âlemler olduğunu bildiğinizde , kendi hikayenize o kadar yapışmıyor ve kendi hikayenizi bir tüy kadar hafif taşıyorsunuz üstünüzde!
Bir sendromunuz olacaksa bırakın o "wanderlust" olsun !
Gezi hazzı kaynaklı sendromun farklı bir çehreye büründüğü ince bir kırılma noktası var.
O da : seni dürtüp duran o genetik mirasın kollektif bilincin.
"İki haftalık Balkan ülkeleri gezisinin içindeki Kuzey Makedonya'nın yazı konusu olarak seçilmesi işte bu yüzden...
Kuzey Makedonya Üsküp şehrinde Holokost Kurbanlarını Anma Müzesi olduğunu biliyor muydunuz ?
Israel Yad Vashem, Washington, Berlin, Budapeşte, Cape Town Holokost Müzeleri gibi büyük kurumlar, yüce amaçlara hizmet eden, insanlık trajedisini sonsuz dek dile getiren Anma Merkezleri, çok ağır ve çok acı da olsa gerçeklerin abideleri !
Bu Abide-Anma Merkezlerine yeni bir tanesi daha eklendi.
Balkanlarda yer alan, denize kıyısı olmayan, dört tarafı Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan ile çevrili Kuzey Makedonya, türünün en iyi kurumlarından biri olarak anılan mültimilyon dolarlık bir Holokost müzesinin açılışına tanık oldu.
Üsküp'ün üç katlı Holokost Anma Merkezi, Holokost'ta öldürülen 7.000'den fazla Makedonyalı Yahudi'nin anılarını ve Balkan Yahudilerinin genel tarihini anıyor.
Bir zamanlar Üsküp'ün Yahudi Mahallesi olan alanda bulunan müze, Makedon Yahudilerinin Treblinka toplama kampına sürgününün 68. yıldönümüne denk gelen Mart 2011'de açıldı.
Makedonya'nın neredeyse kaybolmak üzere olan Yahudi kültürünü anmak için tasarlanmış haritalar, videolar, fotoğraflar ve İngilizce duvar metinleri içeren trajik ama gerçeklerin dile geldiği sergiler, Magen David şeklindeki binada hizmet veriyor.
Hareket, animasyon, film içerikli sergiler, ülkedeki Yahudi cemaatinin İber Yarımadası'ndan sürülmesinden başlayarak , Makedon Yahudilerinin %98'inin Holokost'ta öldürüldüğü süreci kapsıyor.
Bu sene Mart 2023'te Kuzey Makedonya, Makedon Yahudileri Treblinka Soykırım Kurbanlarının 80. yıldönümünü andı.
Never Again - Bir Daha Asla!
Kuzey Makedonya, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin 1992'de dağılmasından sonra 7 farklı ülkeye bölünen ülkelerden biri Balkan Coğrafyasında.
MÖ binli yıllardan beri etnik çeşitlilikle kutsanmış bir bölge burası.
Boşnak, Sırp, Yunan, Arnavut, Aromani, Bulgar, Türk ve Makedonların beraber yaşadığı bu yörede Yahudiler de kendi kimlikleriyle yürekleriyle dokunmuş bu topraklara...
Makedonya'daki Yahudi varlığı, Stobi şehrinde eski bir sinagogun kalıntılarının görülebildiği MÖ birinci yüzyıla kadar uzanır. Yahudiler, Roma (İkinci Tapınak) Dönemi'nde Makedonya'ya göç etmeye başlarlar.
Yahudilerin Makedonya'ya en büyük göçü, Osmanlı yönetimi sırasında gerçekleşir. Osmanlı dönemi aynı zamanda İspanyol Engizisyonu dönemidir. İspanya ve Portekiz'den göçe zorlanan Yahudiler dünyanın dört bir bucağına dağılırken, Makedonya bölgesinde de Bitola (Manastır), Skip, Skopje (Üsküp), Ohrid gibi şehirlere yerleştiler.
Ticaret, tıp ve hukuk alanlarında başarılı oldular.
Nispeten refah ve huzurun hüküm sürdüğü bir dönemdi..
Taa ki... Osmanlı'nın 1912 'de Balkanlardan çekilmek zorunda kaldığı tarihe dek."
2023 yılı itibarıyla Skopje'de Modern Avrupa yaşantısı ile ülkenin Osmanlı geçmişi ile yakalanan ilginç ve kaotik bir uyumdan söz etmek gerek...
Meşhur Taş Köprü iki yakayı bir araya getiriyor.
Eski bir Anadolu kentini andıran, içinde Tarihi Üsküp Eski Çarşı, camiler, han ve hamam bulunan şehrin bu bölümü şaşırtıcı bir şekilde şaşaalı köprüler ve heykeller eşliğinde modern ama kitsch bir tiyatro dekorunu andıran şehrin diğer modern bölümüne geçiş yapıyor !
Holocaust Remembrance Müzesinin tam bu iki yakanın ortasında bulunması da ayrı bir fenomen...
----------------------------------
Ohrid:
Görünce aşık oldum.
Ohri Gölü kenarına kurulmuş küçük, şirin, huzurlu şehir Ohrid, Çarşısı, otantik sokakları, kale çevresi, tarihi yapıları ile keşfedilesi bir yer.
Bir turizm cenneti.
Osmanlı döneminde, İstanbul Balat'ta 500 yıl öncesinde, eski tarihi Ahrida sinagogunu kuran Yahudilerin de yaşadığı şehir Ohrid !
Doğa Tarih ve Turizm ile buluşmanın diğer adı Ohrid şehri Makedonya'nın incisi olarak adlandırılır, bunun sebebi sadece burada üretilen Ohrid incisi değil, şehri saran doğa güzellikleri ve sunduğu çok sayıda tatil, rahatlama ve turizm seçenekleri.
Arkeolojik buluntular Ohrid'in tüm Avrupa’daki en eski insan yerleşimlerinden biri olduğunu gösteriyor.
MÖ 700 yıllarında İlliryalılar tarafından ‘Lychnidos’ adıyla küçük bir balıkçı köyü olarak kurulmuş.
Zengin tarihi ile övünen şehir, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde bir kültür ve ticaret merkezi olmuş.
Günümüzde başta Rusya olmak üzere birçok Slav toplumunun kullandığı Kiril Alfabesi, Ohri şehrinde ortaya çıkmış.
Ohrid denince en çok akla gelen Ohri Gölü ise şehrin simgesi durumunda. Hatta Ohri Gölü 1979’da UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne eklenmiş, bir yıl sonra 1980 yılında da Ohri kenti bu listeye eklenmiş.
Tüm Balkanlar genelinde mutlaka tekrar geleceğim dediğim şehirlerden birisi
rüzgar bizi taşıyacak /yoldan korkmuyorum/ tadına varmak, görmek gerekecek/ göğüs boşluğunda zikzaklar/ ve herşey iyi olacak / orada / rüzgar onları taşıyacak/
sen yokolacaksın ama/ rüzgar bizi taşıyacak/ rüzgar onu götürecek/deniz yükseldiğinde/ve herkes kendi hesabını yaptığında /gölgenin derinliklerine / senin tozlarını götüreceğim
Comments