Bernard Malamud: ÇIRAK-
Yakup Barokas
Bernard Malamud, Saul Bellow ve Philip Roth’la birlikte Amerikan- Yahudi romanının en önemli üç yazarından biri olarak gösterilir.
Malamud'un ailesi, Çarlık Rusya'sından kaçan Rus Yahudileriydi. Kendisi 26 Nisan 1914’te babasının küçük bakkal dükkanının bulunduğu Brooklyn'de doğdu. Aile fakirdi. Annesi, Malamud 15 yaşındayken öldü ve babası yeniden evlendiğinde o engelli kardeşinin sorumluluğunu üstlendi. Malamud, City College of New York (BA, 1936) ve Columbia Üniversitesi'nde (MA, 1942) eğitim gördü.
Malamud'un dehası en çok kısa öykülerinde görülür. Göçmen karakterlerinin özlü konuşmalarını yansıtan öyküleri bir düzyazıda anlatılsa da, hikayeler genellikle duygusal metaforik bir dile dönüşür. Acımasız şehir mahalleleri büyülü olaylarla ziyaret edilir ve sakinlerine sevgi ve fedakarlık bakışları verilir.
Yazarın 1957 yılında yayınlanan ikinci romanı Çırak’ta da kısa öykülerindeki aynı yaklaşımı görüyoruz. Malamud, New York'un bir işçi sınıfı mahallesinde geçen bu romanında 1950'lerin başında birinci ve ikinci nesil Amerikalıların durumunu üç ana karakterin deneyimlediği şekilde araştırmakta ve aralarındaki ilişkileri irdelemektedir.
Rus İmparatorluğu'ndan göç etmiş küçük bir bakkal dükanı sahibi yaşlı bir Yahudi mülteci; bakkalın yardımcısı olarak hayata kötü bir başlangıcın üstesinden gelmeye çalışan genç bir İtalyan-Amerikalı serseri; annesinin itirazlarına ve kendi şüphelerine rağmen babasının yardımcısıyla romantik bir ilişkiye giren bakkalın kızı Helen. Roman bu üç temel kişi arasında örülmektedir.
Çırak, 1958 Ulusal Kurgu Kitap Ödülü için finalist oldu. 1997 yılında aynı isimle sinemaya uyarlandı.
Eski moda bir bakkal dükkanının 60 yaşındaki sahibi Morris Bober, müşterileri onu daha modern mağazalar lehine terk ederken yoksullukla karşı karşıya kalır. Bir gece geç saatlerde dükkanında iki maskeli haydut tarafından silah zoruyla alıkonulduğunda durumu daha da kötüleşir. Silahlı adam onu döver.
Tam bu sırada Frank Alpine ortaya çıkıyor: Frank babası onu terk ettikten sonra yetimhanede büyür ve 25 yaşında Batı Yakası'ndan, koruyucu ailenin evinden ayrılarak hayatını değiştirecek fırsatlar bulma umuduyla Doğu Amerika’ya yöneliyor.
Frank, Morris'in dükkanına musallat olmaya başlar ve asistanı olarak ücretsiz çalışmayı teklif eder. Saldırı nedeniyle zayıf düşen ve işinin başında durmakta zorlanan Morris, eşi İda’nın karşı çıkmasına rağmen Frank’ın evin üst katındaki pansiyonda bir odada kalmasını kabul eder ve ona ufak da bir harçlık verir. Ancak bu noktada okuyucu Frank'ın soygundaki silahlı adamın suç ortağı olduğunu anlar.
Frank, mağazada gayretle çalışır ve özenli hizmeti sonucunda geniş bir müşteri kitlesi kazandırır. Ancak aynı anda kasadan çalmayı sürdürür. Bunun, mağazanın iyileştirilmiş durumuna yaptığı katkının bir karşılığı olduğunu düşünür ve böylece vicdanını rahatlatır. Dükkânın durumunun yeniden alt üst olması üzerine Frank iade etme niyetiyle ufak ufak çaldığı paraların bir hesabını tutmaktadır.
Yahudi olmayanların varlığından özellikle rahatsız olan Ida, dükkanın geçmişteki gelişmesini müşterilerin Yahudi olmayan bir tezgahtarı tercih etmelerine bağlamaktadırlar. Böylece Morris, Frank'a daha yüksek bir ücret önermekte ısrar eder.
Müşteri olmadığı zamanlarda Morris ile Frank sohbetlerinde felsefi ve kişisel konulara değiniyor ve Frank özel olarak kendi etnik ikilemiyle mücadele ediyor.
Böylesi felsefi bir tartışmada Frank Morris’e soruyor: “Yahudiler neden bu kadar acı çekmek zorunda Morris. Bana öyle geliyor ki acı çekmekten hoşlanıyorlar, değil mi?”
Morris’in yanıtı şöyle: “Yaşarsın acı çekersin. Bazıları daha fazla çekerdir ama istediğinden değil. Bense derim ki bir Yahudi kanun için acı çekmezdirse, hiçbir şey için acı çekmezdir o zaman.”
Burada Morris’in yanıtının sözlerinin anlamının ve bu nedenle de bir ölçüde anlaşılmazlığının ötesinde kullandığı cümle yapısının bozukluğuna dikkati çekmek istiyorum. Bugüne kadar doksanın üstünde kitap çevirisi yapan Seda Çıngay Mellor çok zor bir işi gerçekleştirmeye çalışmış. Morris’in göçmen karakterini yansıtırken Malamud bir göçmenin en belirgin özelliği olan İngilizceyi abuk subuk konuşmasını da bozuk cümlelerle kitabında aktarmış. Seda Mellor da Türkçe cümlelerin yapısıyla oynayarak bir ölçüde aynı etkiyi korumaya çalışmış ve başarılı da olmuş…
Kitapta o günün Amerikasında Yahudilere karşı küçümseyici, aşağılayıcı, antisemit duyguları Frank’ın suç ortağı Ward’ın şu sözlerinde de gözlemliyoruz:” Duyduğuma göre o Yahudi kızları yatakta pek afet oluyormuş.”
Morris, semtin diğer gençlerine karşı oldukça hoşgörülü olsa da, İda genç Frank’ın 23 yaşındaki kızı Helen'e yakınlığından endişe duyuyor. Helen ve Frank birbirlerini fark etmeye başlarlar ve aralarında bir romantizm gelişir. Ancak Helen bu ilişkiye son verir. Tabi ki hikâyenin devamını aktarmayacağım, ne de son derece çarpıcı olan sonunu…
Kitabın çevirisinde özüne sadık kalınarak pek çok yerde Yiddiş sözlere yer verilmiş. Örneğin Frank dükkâna giren gezgin bir satıcıya; “İşler nasıl?” diye sorduğunda yanıt Yiddişçe mecazi anlamda zor, acı verici olan; “Schwer” sözcüğüdür. Bu nedenle kitabın başlangıcında bir “Yiddiş Sözler, Kavramlar ve İfadeler Sözlüğü” yer alıyor.
Malamud Çırak adlı eserinde büyük ümitlerle örülü göçmen dünyasını olağanüstü bir duygusal yoğunlukla aktarıyor. Amerikan göçmen romanları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Çırak hala emekleme dönemi yaşayan bir ülkenin toplumsal bölünmelerine yakından bakan bir klasik. Göçmen her ülkede göçmendir. Bu romanın İsrael’e aliya yapan okura da yakın geleceğini sanıyorum.
***
· Bernard Malamud: Çırak; çev. Seda Çıngay Mellor; 350 sayfa; Kafka Yayınevi, 2017
***
Bir sonraki yazı: 26 Ocak 2022
Comments