Spiritual adı altında bir takım kirletilmiş kavramları kaba koyup satıyoruz. Oysa bunlar kaba konulmayacak kadar sınırsız şeyler. Maalesef günümüzde pek çok şeyi özünden ayırarak parçayı bir bütün gibi satıyoruz.
Filin hortumunu FİL olarak, Araba kapısını ARABA olarak satmaya başladık. Bu umutsuz yolcuların o araba kapısının üstünde durup bu araba ne zaman bizi başka bir diyara götürecek diye beklemesi gibidir. Halbuki o sadece bir kapı.
Günümüzde modern Yahudilik’teki problemlerden biri Tora, Kabala ve Yahudilik adına düşünülen yazılan birçok şeyin aslında “KİŞİSEL GELİŞİM” veya “KENDİ KENDİNE YARDIM” modeline ait olmasıdır.
Yanlış anlamaların önüne geçmek için şunu belirtmek isterim ki ben bu trendi eleştirmek amacında değilim. Yazılan şeylerin büyük bir bölümü çok güzel ve değerli malzemeler bunlar insanların hayatlarını zenginleştiriyor. Ve kişisel sorunlarıyla başa çıkmalarına yardımcı oluyor.
Ancak Yahudilerin Tora’da aradığı şey hayatlarımızı daha iyi hale getirecek felsefi veya sosyal fikirler değil, İLAHİ YAŞAMIN SEMBOLİK TANIMLARIDIR. (Hukim)
Zihin, üzerinde “DÜŞÜNCELERİN” ve “İMAJLARIN” geliştiği verimli bir topraktır. Her gün düşünce ve imaj dediğimiz yeni yeni çiçekler açıyor. Popüler kültürde hangi çiçek varsa genelde onu sevip okşamaya eğilimliyizdir.
Evet, gelişmiş navigasyon sistemleri varacağınız yere NASIL GİDECEĞİNİZİ söyleyebilir ama NEREYE GİDECEĞİNİZİ asla söyleyemez. Bu sizin karar vermeniz gereken şeydir.
Hayatta verebileceğimiz en önemli karar eninde sonunda NEREDE OLMAYI seçtiğimizdir. Kral Davit kimdi? O, Goliath'a karşı mazlum genç miydi, yoksa savaş alanındaki hünerli bir savaşçı mıydı? Bathsheba'ya ulaşan gücünü kötüye kullanan kişi miydi yoksa geleceğin mesih liderinin atası mıydı? Sizin için Davit’in kim olduğu, büyük ölçüde amaçlarınıza ve deneyimlerinize bağlıdır. Nerede durduğunuz, nerede olmayı seçtiğiniz ile ilgilidir.
Floransa'da bulunan Michelangelo’nun Davit’inin gözleri KALP şeklindedir. Kudüs’ün kurucusu Davit, masum ve sevgi dolu olarak tasvir edilmiştir. Ve hümanist bir estetiğin güçlü yönleriyle ilişkilendirilmiştir.
Bu peraşada dünyanın en ünlü felsefi probleminin büyüleyici bir versiyonuna sahibiz. “TEODISE” Bu terim 1710'de yazdığı eseri için Gottfried Leibnitz tarafından icat edildi. Onun, bu kavramı “Tanrı kötülüğe neden izin veriyor” sorusunun yanıtıdır.
“Eğer Hükümlerim’i takip ederseniz, Emirlerim’i gözetir, onları yerine getirirseniz, yağmurlarınızı vakitlerinde vereceğim. Toprak, ürününü; kırdaki ağaç da meyvesini verecek. ….Ülke’de barışı sağlayacağım; sizi korkutan hiçbir şey olmadan yatacaksınız.” (Vay 26:3-4-6)
“Ancak eğer beni dinlemezseniz ve tüm bu emirlerime uymazsanız….” o zaman felaketler gelecek. (Vay 26:14)
Bu pasajı bütünüyle okursanız, tekrarlanan ifadelerin - “Eğer tüm bunlardan sonra. .. . Buna rağmen. .. . Her şeye rağmen” - kederin çekiç darbeleri gibi geldiğini görürsünüz. Yine de lanetler, nihai tesellinin en derin vaadiyle sona erer. Her şeye rağmen Tanrı Yahudi halkıyla yaptığı antlaşmayı bozmayacaktır. Toplu olarak ebedi olacaklar. Acı çekebilirler ama asla yok edilmeyecekler. Sürgüne gidecekler ama sonunda geri dönecekler.
Tanrı Kayin'e, “Neden bu kadar kızgınsın? Neden üzgünsün? Doğru davransan affedilmeyecekmisin? Eğer doğru davranmazsan günah kapıda pusuya yatmıştır. Seni arzulamaktadır; ama sen ona hakim olabilirsin (Bereşit 4:6-7)
Tanrı, SEÇİM SİZİN ELİNİZDE diyor. Seçtiğiniz şeyi yapmakta özgürsünüz. Ancak eylemlerin sonuçları vardır. Aşırı yemek yiyerek, egzersiz yapmadan sağlıklı kalamazsınız. Bencil davranarak diğer insanların saygısını kazanamazsınız. Yani anlam aramaya başladığımız zaman yaşamın VAROLUŞUMUZU göstermekten çok HİÇ OLUŞUMUZU göstermekle ilgili olduğunu anlıyoruz. Erdemli olmaya geçiş bir miktar kendimizi geri çekmeye (Bitul) ve kainat ölçeğinde hiç olduğumuzun farkına varabilmektir. Çünkü her birimiz sadece birer Kum Tanesiyiz.
Kum taneleri bir araya gelince kumsalı, su damlaları bir araya toplanınca okyanusu meydana getiriyor. Bu su damlalarını bir araya toplamak bir miktar hırslarımızdan arınmamızı gerektiriyor. Bunu başardığımızda Maddesel Yaşam ile Manevi Yaşam arasındaki bağlar güçlenmeye başlıyor.
Bizler seçeriz, hata yaparız, öğreniriz, değişiriz ve büyürüz. Okuldaki başarısız, Nobel Ödülü sahibi olur. Hayal kırıklığına uğrayan lider, kriz anında aniden cesaret ve bilgelik gösterir. Azimli iş adamı, ölümlü olacağına dair bir imaya sahiptir ve fakirlere yardım amacıyla hayatının geri kalanını onlara adamaya karar verir.
Bu FARKINDALIK hali bizi aydınlatınca (otomatik pilottan çıktığımızda) başarı veya başarısızlıkların yaşam yolculuğunda bir süreç yani değişik duraklar olduğunu kavrıyoruz. Bir şeyi iyi veya kötü yapan kendi algımızdır. Bunun için tolerans (tevekkül) göstermeyi kabul etmemiz lazım. O zaman anlam bulmaya başlayabiliriz.
Yaşantımızı kaçan bir treni yakalamaktan ziyade farkındalık haline geçiş için harcamalıyız. Yoksa bilgelerin dediği gibi; derdi dünya olanın dünya kadar derdi olurmuş.
Hayatı “ilahi bir çağrı”, (Vayikra) davet olarak görmek ile onu varış noktası olmayan tesadüfi bir durum olarak algılamak arasında yapılan seçim, YAŞAMDAKİ YILLARIMIZIN SAYISI ile YILLARIMIZA EKLEDİĞİMİZ YAŞAM arasındaki fark kadar olacaktır.
Tek ihtiyacımız olan şey değerlerimizi değiştirmektir.
Sevgilerimle - Shabat Shalom
Rabi. Yishak BİLMAN (z”l) & Moşe PASENSYA
Comments