top of page

Antisemitizmin kirli çehreleri


Antisemitizm hakkındaki yazılarımı okumuş olanlar, bu asırlık hastalığa başlıca 3 + 1 neden atfettiğimi bilir: Bunların ilki, özellikle Yahudilerin “İsa’nın katilleri” olarak suçlanmasıyla, dini nedenlerdir. İkincisi, faşizme dayanan ırkçı ulusalcılıktan kaynaklanan siyasi dürtülerden oluşmuş ve özellikle geçtiğimiz yüzyılda ölümcül, acı meyvelerini vermiştir... Üçüncü grubu ise “bayağı nedenler” olarak adlandırıyorum – bunların en başta kişisel kıskançlıklardan beslendikleri yadsınamaz.



20. yüzyılın ikinci yarısında oluşmuş ve günümüzde de çokça görülen, kaynağını anti-Siyonizm’de bulan antisemitizm, incelememin dördüncü grubunu oluşturur ki, bununla da tabii ki “tekerleği keşfetmiş” olmuyorum!.. Ortadoğu Arapların “Filistinli” olarak adlandırılması ve Yahudilerin iki bin yıl önceki yurtlarına geri dönmeleri, genel olarak dünya Yahudiliğini tehdit eder bir neden oluşmuştur...


Son yıllarda yeniden ortaya çıkmış olan bir diğer olguyu ise “popülist antisemitizm” olarak adlandırmak istiyorum. Nasıl ki Ortaçağda görülen nice veba salgınından Yahudiler sorumlu tutulmuşsa, dünyada meydana gelen bazı hoş olmayan olayların arkasında “Yahudi parmağı” aranır, kimi sorumsuz siyasetçiler de değirmenlerini bu su ile döndürmeye çalışırlar!



Bütün bu nedenlerin yanı sıra, bir de (Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” tanımından esinlenerek) antisemitizmin “sıradanlığı”ndan da söz etmek istiyorum bugün. Bununla ilgili, ikisi birer fıkrayı andıran üç gerçek örnek getireceğim:



1) Mamullerinin yurt dışı satışına önayak olduğum, ülkemizin önde gelen bir sanayi işletmesinin fabrika müdürü, A.B.D.’den konuk ettiğimiz iki önemli müşteri ve eşlerine lüks bir tekne ile Boğaziçi gezisi yaptırıyordu. Hep birlikte Sarıyer açıklarına kadar gidildi, balıklar yendi, rakılar içildi… Artık dönüş yoluna geçmişken, teknenin arka bölümünde kahvelerimizi yudumlarken, fabrika müdürünün pantolon cebinden (her halde teknenin kira bedelini oluşturacak) tomar tomar banknotların yere saçılıp neredeyse denize düşeceğini gördüm. Bir yandan eğilip paraları kurtarmaya çalışırken, aynı zamanda da kendisine “Ertan bey, Ertan bey – paralarınız havalandı, uçup gidiyor!” diye seslendim. Cevap neydi istersiniz? “İşte, Yahudilerin ilk fark ettikleri, paradır!”



2) Oldukça samimi iş ve dostluk ilişkileri kurmuş olduğum Türkiye’nin önemli sanayicilerinden birini cep telefonundan ararken, kendisini rahatsız etmemek için telefonu genellikle üç kereden fazla çaldırmazdım... Bunu ilk kez yaptığımda, kapattıktan sonra beni geri arayan dostum, “Eh, siz Yahudiler cimrilikten kendi telefon hesabınızın şişmemesi için arayıp hemen kapatıyorsunuz her halde!..” yorumunda bulundu...



3) Yıllar önce bir dostlar toplantısında aramızdan biri “Nasıl da oluyor, bir sürü yerde her taşın altında Yahudiler çıkıyor?” sorusunu ortaya atmıştı... Konuyu biraz daha açmasını rica ettiğimde, “Her iki Amerikan filminin birinde ya Holokost veya Yahudilikle ilgili sorunlar işleniyor – kaldı ki Hollywood’un dışında da Wall Street’de, ABD basınında, büyük mağazacılıkta, uluslararası finans dünyasında hep karşımıza çıkıyorlar, hep Yahudilerden söz ediliyor...” savını getirdi.

0


Bilmem, anlatabildim mi? Bu örneklerde son sözü söyleyen üç kişi de, aramıza neredeyse su sızmayan dostlarımdı... Gerek iş, gerekse özel ilişkilerimiz, birlikte seyahatlare çıkacak kadar samimiydi... Birbirimize karşılıklı olarak ihtiyacımız vardı... Yahudi olduğumu pek tabii ki biliyorlardı... Her hangi bir ikilememiz yoktu – beni üzmeyi de tasarlamış değillerdi... Ancak gene de içlerindeki gizli antisemitizmi, belki de kısmen farkında olmadan, dışa vurmadan edemediler! İşte, Anglo-Saksonların “latent”, “dormant” veya “subconscious” olarak tanımlandırdıklari Yahudi düşmanlıklarını ben de antisemitizmin “sıradanlığı”olarak adlandırmak istiyorum.


Antisemitizm öylesine kirli ve uçsuz bucaksız bir denizdir ki, yüz, yüz, temiz bir yere varamazsın!...


Commentaires


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page