(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Dünyanın büyük çoğunluğu Amerika Birleşik Devletlerinden haz etmez. Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte antipati herhalde artmıştır. İlginç olan hususlardan biri de gençliklerinde Amerikan eğitiminden yararlanmış olanlardan Amerika’ya yerleşmemiş kesimin ABD’yi eleştiride ön planda olmalarıdır, sanki kendilerine tanınan ayrıcalıklarından çekiniyorlar gibi…
Ben ise gördüğüm Kolej eğitiminden memnunum, hatta yaş aldıkça değerinin daha iyi anlaşıldığı kanısındayım. Uzunca bir öğrenim sürecinde açık görüşlü, bilgi kaynakları bol, rekabetçi eğitim modelini tattım. Ortaokuldan başlayarak sınavlarda kitaplar serbestti. Düşünün, 1960’larda, internetten 40 yıl önce, imtihana giriyorsunuz, formül ve tarih ezberlemeye gerek yok, yanınızda getirdiğiniz defterlere bakıp soruyu yanıtlamaya olanak var. Eğer sorular bir bakışda cevap bulunacak cinstense…
Eğitimimiz kıta Avrupası eğitim modelinden, özellikle Fransız ve Alman skolastik sistemlerinden çok farklıydı. Ezberi kıt, sporu yaygın, ders dışı etkinlikleri çeşitliydi. Öğretmenlerle aramızda ast üst ilişkisinden ziyade saygılı arkadaşlık bağları vardı.
İşe yaradı mı bu eğitim tarzı? Lisans ve yükseği için Amerika’da üniversitelere giden arkadaşlarımızdan birçoğu oralarda kaldılar ve başarı kazandılar. Ülkeye dönenler uluslararası şirketlerde üst pozisyonlara yükseldiler veya kendi şirketlerini kurdular.
Zamanla bazıları ile ABD hakkındaki düşüncelerimizde ayrılıklar oluştu. Biraz da Türk milliyetçiliği damarından kaynaklanan Amerika’ya husumet, o ülkenin geliştirdiği eğitimden yetişen yüzlerce binlerce okuldaşımın yaşam felsefesini oluşturdu.
Nesini beğenmiyorlar Amerika’nın? Aşırı güç kullanma arzusunu, dünya polisliğini, Amerikan Doları sayesinde uluslararası ticaret ve finansa müdahale etme yetkisini, seçim sisteminin “demokratik” olmayışı ve en fazla oy alan adayın doğrudan Başkan seçilememesini, internet ve bilişim alemindeki hükümranlığını, Hollywood’un eğlence ortamına hakimiyetini, kabadayı taraflarını, silah serbestiyeti ile her yıl binlerce ölüme neden olmasını, Suriye Kürtlerine destek vermesini, İsrail’in müttefiki olması ve silah sağlamasını…
Tüm bu olumsuz taraflarına rağmen neden Amerika dünyanın bir numaralı cazibe merkezi? Neden Amerika’ya karşı olanlar dahi çocuklarını Moskova veya Beijing’e değil de, Stanford ve Harvard’a göndermek istiyorlar? Neden 2nci Dünya Savaşından sonra Almanya veya Japonya’dan tüm Amerikan askerlerinin çekilmelerine rağmen bu iki ülke demokrasiye döndüler ve ABD müttefiki oldular?
15 - 20 yıldır Amerikan hükümranlığının sona erdiği, dolar hakimiyetinin bittiği, Çin ekonomisinin ABD’yi geçeceği yazıldı duruldu. Geldiğimiz noktayı yeniden inceleyelim:
1) ABD ekonomisi Avrupa Birliğini katladı: 1990’da kişi başı milli hasılada % 13 fark var iken 2023’de fark % 30’a çıktı.
2) 2024’de Çin’in milli hasılası (GDP) 18,5 trilyon $ idi, ABD ise 29 trilyon $’a yükselmişti.
3) Amerikan dolarının gücünü kaybedeceği öngörülerine rağmen merkez bankalarındaki rezervlerin % 59’u $, % 20’si €. Çin Yuanı (Renminbi) ise önemi artacak iddialarına rağmen % 2’de kaldı. Dünya ticaretinde ABD’nin ağırlığının düşmesine (% 8,5) ve Çin’in yükselmesine (% 14,2) rağmen Amerikan dolarının finans piyasalarındaki derinliği, kullanışlılığı ve diğer paralara serbestçe değiştirilmesi büyük avantaj.
4) Borsalarda ABD sanki tek başına dev. Dünyanın tüm halka açık şirketlerinin % 55’i NewYork veya Nasdaq adlı Amerikan piyasalarında. Ardından % 13,7 ile tüm Çin borsaları (Şangay, Şenzen, Hong Kong) geliyor.
5) Tüm bu ekonomik zenginlik haliyle savunma harcamalarına yansıyor. ABD 916 milyar $ ile dünyanın en büyük ordusunu besliyor. Ardından gelen Çin ise 300 milyar $’ın altında. ABD, donanması sayesinde tüm okyanuslara hakim fakat Pasifik’in Asya kıyılarında Çin giderek güçleniyor ve Amerika’ya meydan okuyor.
Washington’un bu gücüne karşı olanlar dünyayı ikiye bölmek isterler mi? Bir yanda serbest Batı medyası ve interneti, diğer yanda Rusya ve Çin’in kontrolü; Bir yanda ABD’in Nato ve Uzakdoğu müttefikleri, öte yanda Moskova, Beijing, Tahran ve Pyongyang.
Öyle olmayacak! Rusya, Ukrayna savaşından yoruldu ve işgal ettiği topraklarda egemenliğini koruyarak duracak. Tahran son dönemde İsrail’in saldırılarından ciddi zarar gördü. Çin ise ticaretinin çoğunu Batı ile yaptığından bölünme yarar getirmez.
Trump’ın seçilmesi Batı ülkelerinin 80 yıllık rahatlık döneminin sonuna gelindiğinin işaretidir. Savunmaya daha fazla para ayıracaklar ve bütçeleri önemli açıklara aday. Göçmene tolerans düşecek. Birleşmiş Milletler, Unesco, Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) gibi kurumlarda demokrasi veya insan haklarına bakılmaksızın her ülkenin birer oyunun bulunması ucubesi gözden geçirilecek ve reformlar yapılacak.
Türkiye de önümüzdeki 10 yılın radikal değişimlerinde kendi halkının mutluluğunu ve geleceğini ana hedef belirleyerek kimlerle iyi geçinmesi gerektiğini anlayacak iktidarlara kavuşacak mı?
Aksi takdirde yoksulluk, hukuksuzluk, muhalefeti bastırmak ve sonuçta eğitimli Türk vatandaşlarının dışa göçü, yerlerinin Afgan veya Suriyelilerle dolması gündemdedir.
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comments