Dürziler, İsrail’in savunma güçlerinde yer almaları ve sosyal yaşamda oldukça etkin olmaları nedeniyle ‘çoğunlukçu azınlık’ tanımına uymakta ve diğer azınlıklardan farklılık göstermektedir. Dürzileri diğer azınlıklardan ayıran en önemli özellik, bu toplumun İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından beri yaşadıkları ülke ile kader birliği yapmış olmalarıdır.
Yad Lebanim’in kurucusu ve eski milletvekili Amal Nasraldin bizleri makamında kabul etti. Söyleşiyi gerçekleştirdiğimizde 90 yaşının üstünde olan bu zat adeta İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana Yahudi-Dürzi birlikteliğinin mihenk taşıydı. Amal Nasraldin 2023 yılında 95 yaşında iken topluma ve devlete katkılarından dolayı “İsrael Ödülü” nü aldı.
Dürzi inancı Suriye ve Mısır’da 1017-1047 yılları arasında ortaya çıktı. İlk inananlar İslâmiyet’in Şiilik mezhebinin İsmailliye kolundan gelenlerdi. Ancak, ilk anda hem Şiiler, hem de Sünniler tarafından bu farklı inanca yönelenlere karşı büyük bir tepki oluştu. Bu inanca sahip olanlar kendilerini ‘birleştiriciler’, tek Tanrıcılar anlamına gelen ‘Muvahhidûn’ (Muvahhidler) diye tanımladılar ve isimlerini bu inancın savunucusu olan Muhammed bin İsmâ ‘il ed-Derezî’den aldılar.
1043 yılında misyoner tutum terk edildi, bu inancın dışa açılmasına son verildi. Takipler sonucu Mısır’dan sürülen Dürziler Güney Lübnan, Suriye ve İsrail’e sığındılar. Lübnan’daki iç savaşlar sonucunda 18. yüzyılda, Lübnan’da Dürzi dağlarına yerleştiler. Uzun yıllar Dürzilere karşı girişilen saldırılar, bu inancın gizlilik içinde sürdürülmesi sonucunu doğurdu. Yaşadıkları ülkelerde genel kabul gören çoğunluğun dininden görünmeyi ve uzak bölgelerde yerleşmeyi yeğlediler.
Dürziler, İsrail’in savunma güçlerinde yer almaları ve sosyal yaşamda oldukça etkin olmaları nedeniyle ‘çoğunlukçu azınlık’ tanımına uymakta ve diğer azınlıklardan farklılık göstermektedir. Dürzileri diğer azınlıklardan ayıran en önemli özellik, bu toplumun İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından beri yaşadıkları ülke ile kader birliği yapmış olmalarıdır.
İsrail’e yerleştikleri tarih konusunda çelişkili görüşler ileri sürülmektedir. İsrail topraklarında varlıkları 11. yüzyıla kadar uzanmakta ise de, büyük çoğunluğunun, liderleri 2. Emin Fahad Adin zamanında 17. yüzyılda bu topraklara göç ettikleri bilinmektedir. İsrail’de ikamet eden Dürzilerin 120 bini İsrail vatandaşıdır ve büyük çoğunluğu Hayfa yakınında Daliat El Karmel’de ve Galil bölgesindeki yerleşimlerde yaşamaktadır. Otuz bin kadarı ise Suriye’den alınan Golan tepelerinde yaşamakta olup halen Suriye vatandaşlıklarını da koruyorlar. Daliat El Karmel, İsrail’de yer alan en önemli Dürzi yerleşim bölgesi. Burası, eski otantik görünümünden oldukça uzak; beyaz sarıklı geleneksel giysileri içinde Dürzilere pek nadiren rastlanmakta… Turistik bir görünüme sahip çarşısında trafik tam bir keşmekeş içinde… Son model arabalar yaygın. Dar sokaklarında heybetli villalara rastlamak mümkün… Yerli ve yabancı turistler genellikle kebap ve künefe yenilen lokantalara ve turistik eşyaların satıldığı dükkânlara rağbet ediyor. İsrail bayrağının yanında her yerde beş renkli Dürzi bayrakları yer alıyor. Konum olarak yüksekte bulunan bu yerin temiz havası ve yemyeşil manzarası insanı büyülüyor.
Yad Lebanim’in (Oğullar Anıtı) kurucusu ve eski milletvekili Amal Nasraldin bizleri makamında kabul etti. 90 yaşının üstünde olan bu zat adeta İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana Yahudi-Dürzi birlikteliğinin mihenk taşı.
Yad Lebanim adlı kurumun Dürzi temsilciliğinin kurucusu ve başkanısınız. Bu kurumun ne olduğunu ve özellikle Dürziler açısından ne gibi bir anlam taşıdığını anlatabilir misiniz?
Yad Lebanim, İsrail genelinde faaliyet gösteren bir kuruluştur. Biz Dürziler, Bedeviler, Yahudiler hepimiz bir bütünün parçasıyız. Yahudi bir şehit ailesi ile Dürzi bir şehit ailesi arasında fark yoktur. 1980 yılında Dürzilere ait Yad Lebanim’in oluşumu için öncülük ettim. O dönem milletvekili idim ve kurumun, savaşlarda yaşamını yitiren aileler açısından ne anlam taşıdığını biliyordum. Galil ve Hayfa Dürzüleri için de böyle bir yer inşası yönünde girişimde bulundum. Çocuğu ölen bir anne / babaya veya eşini yitiren bir kadına bu acı haberi duyurmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. İlkin projeye destek vermeleri için şehit ailelerine başvurdum. Hepsi olumlu karşıladı ve birlikte bu işi gerçekleştirdik. Sonra da mekânın tüzel kişilik kazanması için çalıştım.
Yad Lebanim’in temel görevi nedir?
Yad Lebanim’in en önemli görevi şehitlerin anısını yaşatmaktır. Bu nasıl gerçekleştirilir? Öncelikle Galil ve Hayfa’da, Dürzülerin yaşadıkları her köyde askeri bir mezarlık oluşturduk. Ülkede her yıl düzenlenen şehitleri anma gününde (Yom Ha Zikaron) ailelerin yanında yer alarak onların yalnız olmadıklarını hissettirmeye çalıştık. Bunun yanı sıra kitaplar yayınlıyoruz. Bu kitaplarda şehit düşen askerin hangi aileden geldiğini, kim olduğunu, nerede, nasıl şehit düştüğünü anlatıyoruz. En önemlisi şehit aileleri ile yakın ilişki kurup onların her türlü sorunları ile ilgileniyoruz. Üçüncü görevimiz, Yahudiler ile Dürziler arasında bir köprü oluşturmaktır. Bazı kesimler bu uyumlu birlikteliğe ve iki halk arasındaki kader birliğine inanmamakta ve onu engellemeye çalışmaktadırlar. Biz bununla da mücadele ediyoruz. Yad Lebanim’in merkezini Daliat El Karmel’de kurduk, Galil’de de beş temsilciliğimiz var. Amaç oradaki ailelerle de yakinen ilgilenmek. Ailelerin sorunlarını ilgili bakanlıklara taşıyıp çözüm üretmeye çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi gençler askerlik öncesinde bir hazırlık dönemi geçirirler. Ben bu hazırlık sürecini Yahudiler ile Dürziler arasında bir kardeşlik platformuna dönüştürdüm. Son dönemde 250 gencimizi ordunun en seçkin kıtalarına gönderdik.
Şu anda orduda hizmet yapmakta olan kaç Dürzi var?
Bir sayı söyleyemem, zaten bu benim görevim de değil. Ancak İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion’un devletin kuruluşunu ilan ettiği günden itibaren Dürziler sadakatlerini göstererek İsrail ordusunda yer almışlardır.
Dürzilerin askerlik hizmetinde bulunmaları bir zorunluluk mudur?
Evet, bir zorunluluktur. 1948’de bu, gönüllülük esasına dayanmakta idi. 1953’te kişisel başvuru yerine 700 genç toplu olarak askere alındı. Bu durum gönüllükten mecburi hizmete geçiş yolunu açtı. 1955’te Knesset’te, 18 yaşındaki her Dürzinin askere gitme mecburiyeti yönünde bir kanun çıkarıldı. Günümüzde Dürzilerin % 83’ü askere giderken, bu oran Yahudi gençlerde % 72.
Askeri kariyer yapıp yüksek mevkilere geliyorlar mı?
Onlarca generalimiz var. Bugün Dürziler orduda tam eşit konumdalar. Örneğin son olarak, Tabip General Tarif Badar, ordunun sıhhiye sınıfının genel komutanlığına getirildi.
1980’li yıllarda Likud Partisi’nden Knesset’te milletvekili idiniz. O döneme ilişkin anılarınızı aktarabilir misiniz? Niye Likud’u seçtiniz?
Ben İşçi Partisi saflarında yetiştim. Dürziler arasında, İbranice konuşan ve askere giden ilkler arasında yer aldım. Bu arada David Ben Gurion, Golda Meir, Levi Eshkol, hepsi ile tanıştım. Ancak 1971 yılında İşçi Partisi ile ihtilafa düştüm. En büyük oğlum Lütfi Nasraldin, Ürdün’den topraklarımıza sızan ve güneydeki En Yahav yerleşimine giren teröristlerle göğüs göğse savaşırken şehit oldu. Askerliğinin son günüydü, ertesi gün tezkere alacaktı. Giriştiği silahlı mücadelede üç teröristi öldürerek yerleşime girmelerini engellerken ne yazık ki kendisi de yaşamını yitirdi. (Her ne kadar söyleşimiz sırasında dile getirilmediyse de, Amal Nasraldin’in bizlere sunduğu kitaptan, diğer oğlu Salah’ın 1995 yılında Hamas tarafından Cenin’de kaçırıldığını, torunu Lütfi’nin ise Dökme Kurşun Operasyonu’nda şehit düştüğünü öğreniyoruz.) Ben Dürzilerin Bedevi, Çerkez gibi diğer Arap azınlıkların konumunda tutulmalarına karşı çıktım. Çünkü bizler askere gidiyorduk, şehit ve gazi oluyorduk. Dürzilerin Araplar ile bir tutulmamalarını istedim. İgal Alon başkanlığında bir komisyon kuruldu. Komisyon önerimi ret etti. Dürzileri Araplardan farklı tutarsak sayıca fazla olan diğer azınlıkları rencide etmiş ve desteklerini kaybetmiş oluruz dediler. Ben de İgal Alon ve Yossi Sapir’e; “İşçi Partisi saflarında yetiştim ancak nitelikten çok niceliğe önem veren ve siyasi çıkarı ön planda tutan bir partide artık yer alamam” dedim. İşçi Konfederasyonu’nda (Histadrut), Parti Meclisi’nde ve daha pek çok görevde idim. Hatta milletvekili adayı olduğum Mapai’dan istifa ettim. Ertesi gün bir basın toplantısı düzenledim; Maariv, Yediot Aharonot gibi önemli gazeteleri çağırdım. Parti mensubu olduğum için pek çok konuda bilgim vardı, eleştirilerimi dile getirdim ve Dürzilerin karşılaştıkları eşitsizliklerden söz ettim. Orduda üst rütbelere gelemiyorlardı, ancak daha da önemlisi sosyal yaşamdaki ayırımcılıktı. Konuşmamda, birbirlerine yüz metre uzaklıkta bulunan biri Yahudi, diğeri Dürzi iki yerleşimi örnek gösterdim. “Yahudi köyünde su var, elektrik var, oysaki Dürzi köyünde karanlıkta yaşanıyor ve su iki kilometre öteden getiriliyor,” dedim.
Likud Partisine geçişiniz nasıl oldu?
Likud Partisi lideri Menahem Begin bana, Tzipi Livni’nin babası Eytan Livni’yi gönderdi ve görüşmek istediğini belirtti. Başta tereddüt ettim; onun, Arapça konuşanları sevmediği bizlere öğretilmişti. Ama o bir muhalefet lideri idi ve karşılıklı bir kahve içmenin ne zararı olur diye düşündüm. Onunla dört kez bir araya geldim. Her seferinde ona hayranlığım daha da artı. İnsana verdiği değeri gördüm. O bana şunları söyledi: “Dürzilere haksızlık yapıldı. Oysaki yedi Arap ülkesi İsrail’e saldırdığında yanımızda yer alan sadece Dürzilerdi.”
Yıl 1971’di. Begin; “Sana söz veriyorum, birkaç yıl içinde Başbakan olacağım ve bu eşitsizliği ortadan kaldıracağım” dedi. Dediği de gerçekleşti, 1977’de hükümeti kurdu ve ben de meclise girdim. Bir ay sonra beni çağırdı ve, “Verdiğim sözü hatırlıyor musun?” diye sorup konuşmaya başladı; “Ülkemiz göçmen sorunları, yerleşim, ekonomi ve alt yapı gibi konularla ilgilenmek zorundaydı. Dürziler bin yıldır buradalar, bir süre daha zeytincilikle ilgilenmeye devam edebilirler diye düşünüldü. Bunun kasti olarak yapıldığını söylemiyorum, ama durum bu…” dedi. Bana, Dürzi belediyelerle bir toplantı düzenlememi ve bu belediyelere bütçe ayıracağını söyledi.
Bu öneriye karşı çıktım, çünkü sorunlar sadece para yardımı ile çözülemezdi. 29 yıldır Dürzi köylerinde düzgün bir eğitim yoktu, hatta eğitim verilecek okul binası bile yoktu. Bizler de İsrail’de yaşıyorduk, eşit haklara sahip olmalıydık. Knesset’ten Dürzi yerleşimlerinin tüm sorunlarının çözümleneceğine ilişkin bir kanun çıkarılmasını, bakanlıkların Dürzilere de Yahudi vatandaşlarına verilen aynı hizmetleri götürmelerini istedim. Bunu desteklemek için 1977 Mart ayında Knesset’te bir konuşma yaptım. Bu konuşmam değişimin başlangıcı oldu. İmar Bakanlığı da Dürzi yerleşimlerinin geliştirilmesi yönünde karar aldı. (Knesset’te yaptığı konuşma metnini dosyasından çıkarıp bana gösterdi.)
İsrail’de ve dünyadaki Dürzi nüfusu nedir?
Dünyada 3 milyon Dürzi yaşamakta… Ancak çok dağınıklar. Lübnan ve Suriye’de 1,5 milyona yakın Dürzi var, ABD’de 250 bin, Afrika ülkelerinde de bir miktar yaşıyor. İsrail’de ise 120 bin kişilik bir nüfus var.
Günümüzde İsrail’de Dürziler her alanda eşit haklara sahip midirler?
Haklar bildiğiniz gibi gökten inmez. Bunları elde etmek için mücadele vermek gerekir. 1977’den 1990’a kadar tam bir eşitlik söz konusu idi. Sonra farklı siyasetçiler farklı kararlar aldılar, durum Dürzilerin aleyhinde değişti. Bu yönde mücadelemiz sürüyor. Ancak Yahudiler arasında da tam bir eşitliğe sahip olmayan kesimler var. Özetle orduda, Savunma Bakanlığı ile ilişkilerimizde bir sorun yaşamıyoruz. Fakat bazı konularda siyasiler ile tartışmamız, gerekirse masaya vurmamız gerekebiliyor. Eğitimde, sosyal koşullarda, Likud’un iktidarda olmasına rağmen bazı aksamalar var.
Knesset’te mücadeleyi sürdüren Dürzi milletvekilleri yok mu?
Var ama inanın Yahudiler haklarımızı daha iyi koruyorlar. (Gülüşmeler)
Araştırdığım kadarı ile Dürzi inançlarının temelinde gizlilik yatıyor. Bu doğru mu?
Günümüzde hiçbir şey gizli kalmıyor. Hatta Savunma Bakanlığı’nda bile gizlilik yok. Fakat gelenekler var ve bunlara sımsıkı bağlıyız. Örneğin, kişi ancak anne ve babası Dürzi ise kendisi de Dürzi olarak kabul edilir. Yahudilerde sadece anneye bakılır, diğer dinlerde insanlar farklı inançlara geçebilirler. Oysa hiç kimse Dürziliğe kabul edilmez. Nasıl ki, Yahudiler Musa’yı, Müslümanlar Muhammed’i peygamber olarak kabul ediyorlarsa, Dürziler de Musa’nın kayınpederi Yitro’yu (Şuayb) peygamber olarak kabul ederler. Diğer bir önemli gelenek ise karışık evliliklerin kabul görmemeleri ve buna uymayanların Dürzi sayılmayacağıdır.
Söyleşimizin ardından Amal Nasraldin bizi Yad Lebanim’in Daliat El Karmel’deki merkezini gezdirdi; uzun bir koridorun her iki tarafında devlet başkanlarının, başbakanların, ordu ileri gelenlerinin, dinî ve yabancı ülke temsilcilerinin merkezi ziyaretlerinde çekilmiş onlarca fotoğrafı yer alıyordu. Kapısında yeni bırakıldığı belli olan çelenklerin bulunduğu sade mozoleden içeri girildiğinde bir bölümde, şehit düşen 408 Dürzi askerin fotoğrafları, diğer bölümde ise askerlerin gösterdikleri kahramanlıklar nedeniyle verilen bröve ve madalyalar sergilenmekteydi. Yad Lebanim merkezi, konum olarak Daliat El Karmel’in yüksek bir tepesinde yer alıyor. Alanın bir köşesinde Bağımsızlık Savaşı’nın anısına korunan bir tank, biraz ötesinde İsrail bayrağı ile beş renkli Dürzi bayrağının yan yana dalgalanıyor olması etkileyici bir görüntü oluşturmaktaydı.
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
çok ilginç bir soyleşi. Teşekkür ederiz.