Çoğumuz Afife Jale’yi sahneye çıkan ilk Türk Müslüman kadın tiyatrocu olarak biliriz. Adına, Türkiye’nin en önemli tiyatro ödül törenlerinden biri düzenlenir. Belki bazılarımız onun, ışıltılı bir sahne geçmişi olduğunu bile düşünür. Kaçımız Afife’nin cenazesine sadece üç kişinin katıldığını bilir?
Türk tiyatrosunun fedaisiydi Afife. İlham verici bir kadındı. Cesaretli, tutkulu ve ne yazık ki çok acılı…
1902 yılında Dr. Sait Paşa’nın torunu olarak dünyaya gelen Afife, Darülbedayi’ye öğrenci olarak kabul edilen beş kızdan biri olmuştu. 1920 yılında sahneye çıktıktan kısa bir süre sonra, tiyatroyu polisler basmış, tutuklanmıştı. O anda başına giren ağrılar hayatı boyunca peşini bırakmamış, tiyatro uğruna sağlığını kaybetmişti. Sahneye çıkamamanın, unutulmanın verdiği acı, ruhsal sağlığını etkilemiş, bitmek bilmeyen baş ağrılarını bastırmak için morfin kullanmak zorunda kalmıştı. Çok sevdiği kocası ünlü besteci Selahattin Pınar’ın aşkı, acılarını dindirmeye yetmedi. Ağır depresyonlarla mücadele eden Afife, kocasını daha fazla üzmemek için sonunda evini terk etmiş, son günlerini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde geçirmişti. Daha sadece 39 yaşındayken, yapayalnız bir kadın olarak hayata veda etmişti Afife…
Sahneye çıkan ilk Türk Müslüman kadındı o, ama kendisinden sonrakiler kadar şanslı değildi. Cumhuriyet kurulduktan sonra değeri bilinmedi, unutuldu gitti… Mücadeleyi veren oydu; ailesini karşısına alan, parasız kalan, hatta bir dönem itibarsızlaştırılan oydu. Sahnede olmanın keyfini yaşayanlarsa ondan sonrakilerdi… Unutulmanın verdiği acı, baş ağrıları ve onunla gelen morfin bağımlılığı hayatı boyunca devam etti. Tiyatro tutkusu uğruna mutsuz bir hayat yaşamıştı belki de Afife. Bugün Türkiye’de kadınlar sahneye çıkabiliyorlarsa, o ve onun gibi mücadeleci insanlar sayesindedir. Baskılara direnen, tutkuları ve inandıkları uğruna kendi hayatlarını riske atan cesur kadınlar iyi ki varlar...
AFİFE, 103 YIL SONRA “BEN BURADAYIM” DEDİ…
Tiyatro yapmak için hiçbir kuruma ve kişiye bağlı değiliz. Craft Oyunculuk Atölyesi’nde yönetmen Serdar Börcan biz öğrencilerine “sokakta tirat oynayacaksınız” dediğinde, aklıma gelen ilk düşünce bu oldu. Derdini anlatmak isteyene, her yer sahne. Çok heyecanlanmıştım. O sıralarda, Osman Balcıgil’in “Nefesi Tutku Olan Kadın: Afife Jale” kitabını gözyaşları içinde yeni bitirmiştim. Kesinlikle Afife’nin hikayesini anlatmalı, onun anısını yaşatmak için bir şey yapmalıydım… Mekân olarak Afife’nin ilk sahneye çıktığı yeri, Kadıköy’ü seçtim. Eski Apollon Tiyatrosu’nun olduğu noktayı araştırmaya başladım.
Apollon Tiyatrosu, 1873’de Kadıköy Rum Cemaati Vakfı tarafından yaptırılmış. Bazı arşivlerde Theatron Halkidonas olarak da bilinen bina, 1915’lerden sonra sinema salonu olarak da kullanılmaya başlanmış. 1930’larda, binanın ismi Hale Sineması olarak değişmiş. 1960 yılında ise, tekrar inşa edilip Reks Sineması olarak hizmet vermeye başlamış. Bina, 2000’li yıllarda yenilenmiş ve Mart 2020’ye kadar Rexx Sineması olarak seyirciyle buluşmuş. Şu anda binanın bulunduğu yerde maalesef artık bir sinema salonu yok…
AFİFE’NİN BÜSTÜ GERİ GETİRİLSİN
Google Earth’den eski Rexx sinemasının bulunduğu yere baktığımda, görüntüde bir büst ve büyük bir ağaç vardı. Görüntüyü yakınlaştırınca, büstün Afife’nin anısına yapılmış olduğunu fark ettim. Ancak oraya gittiğimde, Google Earth görüntüsünün eski olduğunu, büstün kafa kısmının kaldırılmış olduğunu gördüm. O köşede artık sadece kafası kopuk ve yazısı sökülmüş bir hayalet büstü vardı. Afife’ye dair hiçbir şey yoktu ve o, yine unutulmuştu… Bugün o köşede olan tek şey o ağaç, ama önünde duran ve yaşını belirten Londra Çınarı yazısında Afife’den bahsedilmiyor bile. Bundan tam 103 yıl önce, Afife ilk defa sahneye çıktığında, o Londra Çınarı yaklaşık olarak 2 yaşında bir fidandı.
Yine doğa olmuştu her şeye şahit olan ve yine sadece doğa kalmıştı o köşede bize Afife’nin anısını yaşatacak olan…
Tiradımı oynayacağım noktayı bulmuştum. Afife’nin ilk sahneye çıktığı bu köşeye, ağacın yanına bir tabure koydum. Selahattin Pınar’ın ona yazdığı “Bir bahar akşamı rastladım size” şarkısını
açtım, üzerimde Afife kostümüyle, tam o noktada bir kartona spreyle şu sözleri yazdım: “Bu ülkede sanat için hayatını feda eden kadınlar var”. Pankartımı duvara astıktan sonra, büstün kafasının eksik olan kısmına bir çiçek bıraktım ve Afife’nin sesini duyurmak, onu tekrar görünür kılmak üzere tabureye çıktım. Afife, “ben buradayım” demek için yıllar sonra geri döndü ve bu sefer sokaktan geçen seyircilere bu tiratla seslendi… Ve tabii ki sonrasında polisler geldi, aynı yıllar önce olduğu gibi.
“Lütfen bir dakika durup beni dinler misiniz? Ben, Afife Jale… 13 Nisan 1920 gecesiydi. “Yamalar” oyunu sahneleniyordu. Emel rolünü oynayan Eliza Binemeciyan, Paris’e gitmişti. Darülbedayi yönetimi Emel rolünü bana verdi. Ve ben, Afife Jale, tam 103 yıl önce burada, sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldum! Perde kapandığında bana çiçekler getirdiler. Oyunun yazarı Hüseyin Suat Bey ben çıkarken durdu, alnımdan öptü: “Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı, sen işte o fedaisin!” dedi. Evet, duydunuz işte. Ben, Afife Jale. Ben buradayım! Bu ülkede sanat uğruna hayatını feda eden kadınlar var! Görün onları, destek olun onlara. Ve beni acıyarak değil, gülümseyerek hatırlayın. Çünkü tiyatro varsa ben varım!”
Umarım bu yazı bir yerlere ulaşır ve Afife’nin büstü bu köşeye geri konur… Onun hikayesi, bugün tiyatro için varını yoğunu ortaya koyan, hayatını sanata adayan herkes için ilham verici.
Afife’yi her daim gülümseyerek hatırlamak dileğiyle…
Yazar: Dafne Beri - Dafne Beri, Kanada’da bulunan McGill Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Orta Doğu Çalışmaları okudu. İngiltere’de London School of Economics (LSE)’de Savaş Çalışmaları (Conflict Studies) bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 3 yıl boyunca İsrail’de Reichman Üniversitesi’nde bulunan Uluslararası Terörle Mücadele Enstitüsü’nde (ICT) Araştırmacı ve Kıdemli Proje Yöneticisi olarak çalıştı. Şu anda, İstanbul’da tiyatro çalışmalarına devam etmekte.
Comments