Sonunda beş ölü olmasaydı, bu olayı “gülünç” bulabilecektik! Akli
dengesi kuşku uyandıracak bir başkanın, burada gerçekten “çapulcu”
olarak nitelendirilebilecek birkaç yüz kişiyi kışkırtmasıyla onların
ABD’nin en “demokratik” mabedine saldırması, Cohen Biraderler’inin
ironik filmlerinden birini andırıyordu sanki...
İzlediğimiz sahneler gerçekten “trajikomik”ti: ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi’nin terk ettiği ofisindeki koltuğa tüneyip ayaklarını masanın üstüne uzatan beyzbol kasketli pis sakallı adam; yarı çıplak vücudu ile başında kürk şapka ve boynuzlu adam; eski başkanlardan Gerald Ford’un heykelinin yanında poz veren adam – bu kişiler, acaba neyin peşindeydi? Tüm bunlar ve diğerleri, yani aşırı sağcılar, komplo teorisi kurbanları ve Trump tarafından galeyana getirilmiş kimi zavallılar, Meclis Binası’nın salonlarıyla ofislerinde tamamen plansız, programsız dolaşıyor, selfie çekiyor, bazıları ise sağa sola zarar vermeye çalışıyorlardı...
İşte, Meclis binasına yapılan bu kontrolsüz saldırıda, her hangi bir eylem planı göze çarpmadığından, neydi ki bu? Fransız Devrimindeki Bastille işgalinden çoook uzaklarda, ne bir darbe sayılabilirdi, ne de bir iç savaş provası... Lag Vegas’a gitmiş olanlar, anımsayacaktır: “Bellagio”, “Paris”, “Shangri-La” gibi otellerde İtalya, Fransa veya Uzak Doğu gibi yerleri andırmaya çalışan, kitsch biçemindeki oteller örneği, bu eylem de bana göre bir kötü “kitsch” hareketiydi, ABD halkının kökeninde yatan niteliksizliği gösteren ...
Frankfurter Allgemeine Gazetesi’ndeki bir yorumcu bu halk kitlesini, tarihte geç Roma İmparatorluğu’na saldıran, Helen Uygarlığı’nı yıkmaya çalışan “barbarlar”a benzetmişti ki, buna katılmamak mümkün değil! Washington Post ise bu eylemin, “otokratik ülkelerdeki darbe ve ayaklanmaları” andırdığını yazıyordu. Yıllar boyu Trump’ın bir çeşit sözcülüğünü yapmış olan Fox TV dahi şaşkınlığını gizleyemiyor, “şaşırtıcı, korkunç ve suç oluşturan” bir olaydan söz ediyordu. ABD ve dünya basınında yüselen sesler, Trump’ın derhal istifa etmesi gerektiğini, yoksa görevinden ya kendi kabinesi (anayasanın 25. ek maddesi) veya Meclis (“impeachment”) tarafından uzaklaştırılmasını öneriyordular.
Acaba bu akıl almaz eylemin tek sorumlusu olarak Başkan Donald Trump mı gösterilmelidir? Ya, dört yıl boyunca başını çektiği Cumhuriyetçiler Partisi? Böylesine boş popülist, demagog ve yalancı bir başkanı bugüne dek engellemenin, ona yapılması gerekenin (örneğin, Corona virüsünü daha ciddiye almak gibi) hatırlatılması, dahası bunlara zorlanması, kendi partisinin aklı selim çevrelerine düşmüyor muydu? Senato ve Temsiciler Meclisi’nin yüzde ellisini oluşturan Demokrat Partisi yetkililerine, daha etkin bir muhalefet yakışmıyor muydu? Veya –en önemlisi– Trump’ı daha iki ay önce neredeyse yeniden seçtirecek olan ABD’nin yarısını oluşturan halk? Eğitimi, dünya görüşü o denli geri bırakılmış mı bu halk kesiminin?
11 Eylül 2001 günü ABD halkına karşı derin bir acıma duygusuna kapılmıştım, “şer kuvvetleri”nin bu vahşi saldırısı sonucu... Ancak 6 Ocak 2021 günü, bu halka belki de daha da çok acınması gerektiği bir gerçeği ortaya koymuştur: Kötülüğün kendi saflarında olması!
Peki, şimdi ne olacak? İyimser bir görüş ile, çıbanın patladığı, cerahatın dışarıya aktığını söyleyebilir miyiz? ABD halkının, içindeki parazitleri/asalakları tanımasıyla, olası bir iç savaşın tehlikesi ortadan kalkmış mıdır? Günümüz ABD/geç Roma İmparatorluğu benzetmeleri yersiz mi kalacak? Joe Biden’in işi çok çok zor – ve bence sloganı (Trump’ın “Make America Great Again” yerine) “Make America United Again” olmalıdır...
Comments