Merak etmeyin rakkamın önündeki eksi işareti sıcaklık değil, yükseklik belirtiyor. Anlayacağınız su seviyesinin 300mt altındayız. Bir zamanlar su ile kaplı olan Wadi OG...
Og adı o bölgede yetişen bir bitkiden geliyor (Rhus tripartita).
Bölgenin yeri Yeruşalayim'deki Zeytin Dağı, Scopus Dağı ve Abu Dis'in arasında, deniz seviyesinin 300 mt altında, Ölü Deniz'e kadar alçalan bir bölgede bulunuyor.
Judean dağlarının eteklerinde dolanan dere, Nabi Musa Müslüman türbesinin yanından geçiyor. Dışardan görüntüsü büyüleyici. Bölgede bir de kibbutz var, Almog, korona öncesi aktif bir tatil beldesi. Şimdilerdeyse açılmayı bekliyor.
Wadi’nin girişi kocaman bir boşluk ve ilerledikçe yol daralıyor. Bu gezi bana sanki yaşamın bir mini bir özeti gibiydi. Daraldığı yerlerdeki görüntü o kadar ihtişamlıydı ki daraldığını farketmekten daha fazla etrafla ilgileniyorduk. Kanyonun içindeki taşların dokusu sivri ve keskin gözükmesine rağmen son derece davetkardı. Tırman, dokun, hisset diyordu sanki. Yaşa diyordu anı. Düşersen acır ama bil ki şifası sende diyordu sanki.
İlerledik kanyonun ortasına doğru ve birden ortadaki kocaman taşları gördüm. Etrafıma bakındım ama onlar kadar pürüzsüz başka hiç bir taş yoktu. Bunlar da neydi? Nasıl gelmişlerdi buraya? Buraya ait değillerdi. Tam da düşündüğüm gibi bu kadar pürüzsüz olmaları onların yüzyıllardır suyun altında kalmış olmalarındanmış. Bilinç altımızdaki dokunulmamış, itilip kakılmamış duygular, bilgiler gibiydi duruşları. Zamanı gelince doğal olarak yukarı itilecek ve diğerleri gibi yaşam içine doğacaklar nasılsa. Sonsuza kadar böyle kalamazlar ki. Hiç bir şey sonsuza kadar olduğu gibi kalamaz zaten.
Girintili çıkıntılı taşların arasında ilerlerken yol bitiverdi aniden. Tırmanmak için taşlara çakılmış demirden basamaklara yönlendirildik. Hayat bize zorlu yollar verir tabii, ama yanında da zorlanmayı kolaylayacak yardımcıları da verir. Görmek lazım. Çocukların bile kolayca tırmanabileceği bu korku dolu çıkışın büyüklerin zihninde zor, kirlenmemiş çocuk zihninde ise kolay olduğunu deneyimlemek bu günün en büyük öğretisiydi bana.
Yolun sonunda bizi harika bir deneyim bekliyordu. Ne tırmanmak, ne de yürümek. Jeeplerin içinde daldık çölün engebeli ay yüzeyi havasındaki dokusuna. Sürekli sürprizlerle karşılaşıp anda her sorunu çözdüğümüz bu gezide, inemeyiz dediğimiz yerden inerken, çıkarız deyipte çıkamadığımız tepeciklerimiz oldu. Arabadan inip arkadan ittirdiğimiz olduğu gibi aynı zamanda içinde oraya buraya savrularak yol aldığımız da oldu. Tekerlekler havada boşta dönerken ağırlığımızı o yöne verip durumu kurtarmalarımız da.
Bu kadar adrenalin yüklü bir gezinin sonu öylesine olamazdı zaten. Olmadı da. Hayat her daim mucizelerini esirgemez ya bizden, öyle ihtişamlı bir Ölü Deniz manzarası bizi bekliyordu yolun sonunda. Ein Feshkha, dünyanin en alçak noktasındayız. Yeryüzünün üstündeyken aslında su seviyesinin altındayız. işte hayatın altının üste geldiği yer. Işte manzaranın keyifli öğretisi.
Sems-i Tebrizi’nin dediği gibi; Derlerse yaşamın altı üstünden kötüdür, inanmayın.
Leylekler mevsimin dönüşümünün habercisi olarak masmavi gökte uçuyorlar. Elimde Israel usulü pişirilmiş Türk kahvesi, yüzümde bir gülümsemeyle aşağıda uzanan Ölü Deniz’e baktım. Ve dedim ki; yaşam hareketler zinciri. Durmak doğaya aykırı, öyleyse değişime direnmek gereksiz.
Bölge son derece güvenli. Kış dönemi için uygun bir gezinti parkuru. Eğer ‘böyle turlar ilgimi çeker’, diyorsanız kaçırmayın... Ha küçük çocuklar yapamaz diyenlere cevabım fotoğraflarda...
Comments