Stefan Zweig: SATRANÇ
Malka Azaryad
İncecik bir kitap, sembolik ve özlü bir anlatımla, II. Dünya Savaşı’nın tüm yıkıcılığını, tarihin en büyük acılarını sığdırıyor.
Stefan Zweig'ın 1938-1942 yılları arasında Brezilya'da sürgündeyken yazdığı kariyerinin son eseri SATRANÇ; onun temsil etmek için uğraştığı değerler açısından büyük bir önem taşır. İnsan ruhunun derinlerine inen, duru anlatımıyla okuru saran Zweig, Satranç’ta da aynı başarıyı yakalamış usta bir yazar. Roman, piyes, biyografi gibi pek çok türde eser veren Stefan Zweig aynı zamanda bir gazeteci, çevirmen ve bir düşünür. Kısacası okumak, tanımak ve anlamak gereken bir kalem...
Yazarın intiharından önce bıraktığı hem bir veda mektubu hem de doğrudan Nazizm'i hedef aldığı kurmaca bir eserdir Satranç.
Stefan Zweig’ın hayatı, Satranç’ın satır aralarını tümüyle kavramak adına okurlara önemli ipuçları vermektedir. 1881 doğumlu Zweig, her iki dünya savaşının da merkezinde bulunan Avusturya’da dünyaya gelmiştir. Köklü bir Yahudi ailesindendir ve çok iyi bir eğitim almıştır. Gençlik ve yetişkinlik dönemlerini savaş ortamında geçiren yazar, daima savaşın karşısında bir tutum sergilemiş, Birinci Dünya Savaşının akabindeki yıllarda Avrupa'nın düşünsel birliği için çalışmalar yapmaya başlamıştır. Estetiğe ve sanata çok önem vermiştir. Tek istediği yaşamış olduğu dünya savaşının sonrasında, insanların huzuru ve barışı yakalamasıdır. Bu uğurda makaleler yazar, konferanslar düzenler. Özellikle Nasyonal Sosyalist söylemler ve Hitler konusunda uyarılarda bulunur. Fakat başaramaz. 1933'te Naziler kitap yakmaya başladığında, listede onun da kitapları vardır. Bir sene sonra Gestapo villasını basar ve günlerce onu suçlamak için evde delil arar. Zweig bu baskıya daha fazla tahammül edemez ve 1937'de ikinci karısı Lotte Altman ile birlikte ülkeden kaçar.
Zweig, son kitabı olan Satranç’ı, Rio De Janerio’da 1942’de kaleme almıştır. Ne hazindir ki kitabı yayınladıktan kısa süre sonra1942'de Nazi düzeninin bir daha hiç değişmeyeceğine, tüm güzelliklerin birer birer yokolacağına kati bir şekilde inanıp, karısı Lotte ile birlikte intihar eder… Duyarlı ruhu dünyanın içine düştüğü bunalımlara dayanamadığı için, kendisi de içine düştüğü bunalımdan kurtulamamıştır…
---------------------------------------------------------------------------------------
Uzun öykü olarak nitelendirilen kitap, New Yor'tan Buenos Aires'e giden bir gemide geçer. Kitapta ismini bilmediğimiz ve Stefan Zweig'ın kendisini temsil ettiği düşünülen bir anlatıcı, dünyaca ünlü bir satranç ustası olan Czentovich’i daha yakından tanımak istemektedir. Bu satranç ustasının tüm dehasına karşın, kültürsüz, cahil, soğuk ve acımasız olması, anlatıcının merakını çeker. Büyük çabalarla satranç ustasıyla bir maç ayarlandığı gün, Dr. B. karakteri sahne alır, anlatıcı ve ekibine yardım eder. Böylelikle anlatıcı ve ekibi satranç ustasıyla berabere kalır.
İsimsiz bir amatör olan Dr. B.’nin satrançla tanışmasının olağanüstü bir hikâyesi vardır.
Bir Nazi kurbanı olan Dr. B., o kara günlerde sadece satranç sayesinde ayakta kalabilmiştir. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin hummasına yakalanır. Tedavi olur, ardından serbest bırakılır.
Uzun müddettir eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde başarılı olur.
Satranç'ın Zweig için bu derece önemli olması, kitapta yarattığı Czentovich ve Dr. B. karakterlerinin çatışmasının estetik ve faşizmin o dönemdeki çarpışmasıyla eşdeğer olmasındandır.
Dr. B. hücrede geçirdiği zamanları anlatırken, Zweig onun ağzından şu cümleleri yazmıştır: “Yeryüzünde hiçbirşey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapamaz”.
Albert Camus'nün “cehennem hiçlikten iyidir” sözü gibi Zweig da, Faşizmin tüm Avrupa'yı sadece savaş ve yıkımlarla dolu bir hiçliğe sürüklemesini, doktor B.'nin tek bir odaya kapatılmasıyla özdeşleşmiştir. Odaya kapatılan doktor B. değil, Sanat, Ahlak, Edebiyat ve Müzik gibidir.
Doktor B'ye karşı oynayan Czentovich ise tüm o kaba, cahil, üretkenliğin zerresine sahip olmayan bir sistem dehası olarak, Avrupa'nın sırtına çökmüş Faşizmin vücut bulmuş halidir.
Zweig, Çzentovich ve doktor B'yi aynı Satranç tahtasına oturturken,Siyah ve Beyaz'ın savaşında umutsuzluğunu gösterir.
Dr. B. en sonda Czentovich'e karşı, hayalperestliğinin kurbanı olurken, Zweig'ın da intihar edeceğini, bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını, hiçliğin güzelliğe galip geleceğini işaret ediyordu…
Ve bu yüzden Satranç'ın son cümlesi Zweig'ın kendisine inandığı değerlerin bir veda cümlesiydi. "Yazık ! Hamle o kadar da kötü düşünülmemişti. Aslında amatör olduğu düşünülürse, olağanüstü yetenekli bu bey !”
-----------------------------------------------------------------------------------
Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.
---------------------------------------------------------------------------------------------
Daha ilk sayfadan kelimelerin özenli seçimi, ne eksik ne fazla ama tam kıvamında yapılmış tasvirleri, ne fazla duyguya boğulmuş ne de duygusuzca verilmiş anlatımı...
Her konuda ölçülü olan Zweig, sayfa sayısında da ölçülü davranmış ve meseleyi çok uzatmamış. Nazi Almanyasının işkence yöntemlerinin sadece Yahudi Soykırımı ile sınırlı kalmadığını anlamak, insanın sosyal bir varlık olarak yalnızken nasıl psikolojik sorunlar yaşayabileceğini gösteren bu derece kısa ve daha iyi bir kaynak düşünemiyorum.
Bu kısa anlatıda, Zweig'ın tüm izlerini bulmak mümkün:
Dünün dünyasından bugünün dünyasına geçiş, marazi tutkular, sapkın zekâlar, felaketlerini yaşamları boyunca taşıyan bireyler,
Fazişm ve kaba şiddet karşısında Avrupa'nın ve Dünyanın kaderi…
Toplam 80 sayfadan oluşan bu kitap, hakkında 80 sayfa değerlendirme ve üzerine düşünceler eklemeye değer bir BAŞYAPIT….
Kitabı okuyun, okutun.
Stefan Zweig: Satranç; çeviren Ahmet Cemal; Türkiye İş Bankası Yayınları, 2013; 88 sayfa
*****
Bir sonraki yazı: 11 Kasım 2020