Joseph Roth’un şiirsel yapıtı EYÜP
Nelly BAROKAS
Tevrat’ın Eyüp kitabında yedi oğlu ve üç kızı olan varlıklı ve aşırı derecede dürüst olan Eyüp adlı kişinin hikâyesi anlatılır. Şeytan, Eyüp'ün Tanrı'ya sadık olduğunu, eğer bunlar elinden alınırsa Tanrı'ya söveceğini dile getirince Tanrı Eyüp'ün dürüstlüğünü sınaması için Şeytan'a izin verir. Eyüp'ün tüm varlığı harap olur; çalınır, koyunları 'gökten düşen Tanrı'nın ateşi' ile telef olur, evin içindeki Eyüp'ün tüm soyu ölür. Acılar içinde kıvranan Eyüp, Tanrı’ya sövmez, giysilerini yırtar ama Tanrı’ya inancını yitirmez.
Kısaca Tevrat’taki Eyüp kitabı, Eyüp’ün acılarının kökenini, Tanrı için mücadele edişini ve Tanrı'nın ona verdiği cevabı kapsayan hikâyeleri içeren, düzyazı tarzında yazılmış didaktik bir şiirdir.
Yazar Joseph Roth’un aynı adı taşıyan ve 1930’da kaleme aldığı Hiob (Eyüp) adlı romanı da benzer şiirsel özelliğe sahip bir eserdir. Roth’un yakın dostu Avusturyalı yazar Stefan Zweig bu romanı şöyle tanımlıyor: “Eyüp, roman ve efsane olmanın ötesinde, yalın, mükemmel şiirsellikte bir yapıt; çağdaşları olan bizlerin yaratıp yazdıklarından uzun ömürlü olacağı kesin. Yapısal birliği, duygusal derinliği, yalınlığı, dilinin ezgiselliği neredeyse aşılamaz.”
Tevrat öğretmeni Mendel Singer
Eyüp kitabının başkahramanı Mendel Singer, Birinci Dünya Savaşı öncesi Rusya'sında, Zuhnov isimli bir kasabada yaşayan basit, fakir bir Tevrat öğretmenidir. Tanrı korkusu olan, yoksul ve sıradan bir Yahudi… Karısı Deborah zenginleri kıskanırdı. Onun gözünde Mendel çok silikti.
İki oğulları Yonas ile Şemarya ve kızları Miryam’dan oluşan ailenin tek geçimi, Mendel’in 12 öğrenciye verdiği Tevrat dersinin geliriydi. Deborah bir çocuk daha dünyaya getirdi, oğlana Menuhim adı verildi. Büyüdükçe Menuhim’in normal olmadığı anlaşılır oldu. Kocaman bir başı, çarpık bacakları, çelimsiz kolları vardı. Konuşamıyor, ağzından tuhaf sesler çıkarıyordu. Kardeşleri onunla ilgilenmiyor, yok sayıyorlardı.
Deborah günün birinde Menuhim’i bilge bir hahama götürür. Haham ona, “Mendel’in oğlu Menuhim iyileşecek. Acısı onu bilge, çirkinliği şefkatli, hastalığı güçlü kılacak” der. Deborah’ın “Ne zaman iyileşecek?” sorusuna bilge haham, “Uzun yıllar sonra… Sana büyük bir yük olsa da oğlunu kimseye bırakıp terk etme” tavsiyesinde bulunur.
Yıllar geçer, Yonas ile Şemarya askere çağrılırlar. Yonas severek gider, Çar’ın hizmetine girer, Şemarya Amerika’ya kaçar, orada Sam olur, şansı yaver gider ailesini yanına çağırır. Kızları Miryam bir Kazak askeri ile aşk yaşamaya başlayınca aile bu birlikteliği engelleme adına, istemeden de olsa göç kararı alır.
Aile bireyleri yürekleri parçalanarak Zuhnov’u terk eder. Sakat Menuhim’i yanlarına almazlar, evlerine yerleşen genç çiftin bakımına bırakırlar. Deborah ile Menuhim’in ayrılırlarken gözyaşları içinde haykırışları kasabada yankılanır.
Sam’ın desteği ile Singer ailesi Amerika’da yeni bir hayat kurar. Oysa Mendel yapayalnızdı. Sanki kendini Zuhnov’da Menuhim’in yanında bırakmıştı.
Deborah geride bıraktığı oğlunu özlüyordu, uykusunda, uyanıkken hep onun sesini duyuyordu. Zuhnov’dan gelen bir mektup Menuhim’in ansızın konuşmaya başladığını haber veriyordu. Belki de artık onu Amerika’ya getirmenin zamanı gelmişti.
Ama ne yazık ki Avrupa’da savaş başlar. Kızılhaç Yonas’ın kaybolduğunu haber verir. Amerikan ordusunda savaşa katılan Sam da hayatını kaybeder. Bu acı haberler üzerine Deborah saçlarını yolar, bir şarkı söylemeye başlar, eski bir Yahudi şarkısı, ölü çocuklar için söylenen kasvetli bir ninni. Deborah son nefesini verip, oturduğu koltuktan düşer. Mendel Singer’in hayatındaki felaketler zincirine kızı Miryam’ın aklını yitirip tımarhaneye kapatılması da eklenir.
Amerika’da bir başına kalan Mendel Tanrı ile hesaplaşmaya başlar. Tefilinlerinin, Talitinin, dua kitaplarının bulunduğu kırmızı kadife torbayı yakacak olur. Aslında Tanrı’yı yakmak ister. Yüreği Tanrı’ya öfke dolu dua etmeyi bırakır ve bir daha kırmızı torbaya dokunmaz.
Mendel Singer kendini sorgular; acaba Menuhim’i bıraktığı için Tanrı’nın planlarını bozmaya mı çalışmıştı? “Bunca yıl Tanrı’yı sevdim, o ise benden nefret etti” diye düşünmeye başlar.
Mendel Singer bitmişti. Oğulları yok, kızı yok, kadını yok, parası yok, evi yok, Tanrı’sı yok… Bir gün savaş sona erdi… Ve Mendel gramofondan bir şarkı duydu. Küçücük bir plaktan sanki tüm dünyayı duyuyordu. Uzun yıllardan beri ilk kez ağlamaya başladı Mendel… Bu şarkının adı “Menuhim’in Şarkısı”ydı.
Mucize gerçekleşmişti… Bir Pesah akşamı… Komşusunun evinde Seder masasında otururken kapı çalındı. Tam da şarap kupalarının doldurulup Eliyahu Ha Navi’yi içeri almak üzere kapının açılacağı zaman… Gelen “Menuhim’in Şarkısı”nın bestecisi ünlü müzisyendi. Mendel Singer’i arıyordu.
“Menuhim benim” diyordu yabancı… Mendel’in bağrından kopan kahkaha ağlamaya dönüşüyor, hıçkırıyor, gözyaşları sakalının tellerinde asılı kalıyor. Menuhim yaşıyordu… “Acısı onu bilge, çirkinliği şefkatli, kaderi yumuşak, hastalığı güçlü kılmıştı…” Ağzından tuhaf sesler çıkaran o sakat ve çelimsiz çocuk ünlü bir bestekâra dönüşmüş, bilge hahamı kehaneti doğru çıkmıştı.
Konusunu özetlemeye çalıştığım Eyüp romanının yazarı Joseph Roth yalın, duygusal anlatımı ile Çarlık Rusya’sında yaşayan dindar bir Yahudi ailenin yapısını, karakterini, yenidünya Amerika’daki yabancılaşmasını, yalnızlığını ve her daim güçlü Tanrı inancını ve bazen de Tanrı’ya isyanını dile getirmekte. Şöyle özetlemem gerekirse, Kutsal Kitap'taki Eyüp'ün acı dolu öyküsü yirminci yüzyılın savaş ve diğer acılarla dolu dünyasında Joseph Roth'un şiirsel öyküsüyle yankı buluyor. İki kez okuduğum ender kitaplardan biri; “EYÜP…”
Joseph Roth: EYÜP / Kitabın özgün adı: HIOB / Almancadan çeviren: Firuzan Gürbüz Gerhold / Alfa Yayınları Klasikler dizisi / Mart 2019 /242 sayfa
******* Bundan sonraki yazı, 30 Eylül 2020 tarihinde yayımlanacaktır.