Ne olacak uçaklar başlayacak mı? Başlarsa nasıl olacak? Test mi yapılacak? Yoksa vardığımızda karantina mı olacak? 15 gün karantinada kalacaksak gitmenin anlamı kalır mı?
Haberleri takibe aldık, bol bol dualar ettik anamıza babamıza kavusabilelim diye. Hem de çok korktuk yanlarına varınca onlara zarar verir miyiz diye. Ya kendimize ne olur? Virüsü yollarda kapar mıyız? Ya taşıyıcı isek, başka insanlara bulaştırırsak? Ülkeye dönünce 14 gün karantina nasıl olacak? İşler güçler, hayat????
Pöffff...
Ve derken THY uçmaya başladı ve bir anda kendimizi, bomboş bir havalimanında, sosyal mesafenin hikaye olduğu bir uçakta uçarken buluverdik.
Kalbim küt küt, yüzümde maske ve siperlik hoop anne baba evine.
Ayrı bir odaya ve maskeyle evde gezinme hali. Sevdiklerine dokunamadan, sarılamadan… Yumruklar çarpıştırıldı, dirsekler dokunuldu ve sosyal mesafe ile semptomları takibe aldıktan 5 gün sonra kendimizi arabanın içinde Asos’ta minicik bir beldeye giderken bulduk.
Mart’tan beri evlerde ve sosyal alanlarda sınırlandırılmış zihnimin bu yolculukta nasıl davranacağı bu yazıyı yazmama sebep oldu.
Korku ve keyfin aynı anda içimde olduğu, bu güne kadar Türk vatandaşı olarak gittiğim bir şehire ilk defa bir turist gözüyle bakmayı denedim. Ve bakın neler neler takıldı gözüme...
Eskinin hoşgeldin kolonyası korona dezenfektanına dönüşmüş. Turist olarak güzel kokan bir el dezenfektanı ile karşılanmak keyifliydi.
Aynı garsonlar bütün bir gün sınırsız servis yaparken her daim gülümsediler. Nasıl yorulmadan servis verdiler bilemiyorum. Çok çalışkan ve hizmet konusunda müthişler.
Şef’e artık buralarda turistim, az geliyorum ve ülkenin deniz lezzetlerini özledim dedim. Ne balık istersiniz diye sordu, Sardalye dedim. Benim için çarşıdan özel olarak alıp akşam yemeği menüsüne ekledi. Böyle bir hizmet yok!
Yemek esnasında EKMEK bedava iken SU parayla. Su sebili halka açık değil, ödemeden alınmıyor. Çay semaveri her daim fokurduyor, alabiliyorsunuz.
Turistik beldelerde ahali çok samimi. Bir şeyler satmak için dil dökmelerin ötesinde hava sıcak dediler, dükkan onünde bize limonata sundular, ev yapımı. Tanımaz etmez ama hava sıcak.
Bizim saat kaçta Türk kahvesi içtiğimizi öğrenen garson, her gün saat tam 11’de sade Türk kahvesini servis etti. Yanına lokumla. Turistim ya ülke nimetleri özenle sunuluyor. Bahşiş bırak bırakma...
ADATEPE müthiş bir yer, kaç turistin haberi var diye düşündüm. Bu keyifli mekanları bakanlık ne kadar duyuruyor? Değer bilinmesi konusu eksik gibi. Yani bu günlerde Ayasofya cami oldu dünya biliyor, bu güzelim Rum köyü sadece bilenlere mi hizmet veriyor? Ne güzel ki genelde dokuyu bozan ahali dokusunu hiç bozmamış. Yolları yapılmamış, tozlu taşlı tepelerine el sürülmemiş. Bu sayede korunabilmiş. Eski Rum taş binaları restore edenlerde çok duyarlı davranmış. Köy kahvesinde “koruk” içtik. Henüz tam olgunlaşmamış üzümlerin sıkımından yapılıyor. Aman ne ekşi. Ortam köy kahvesi ve o kadar sevimli ki koruk suyunun ekşiliğini aldı götürdü. Ahalinin plastiklere döndürmemiş olması mekanı özel kılmış. İyi ki…
BEHRAMKALE, eski bir Osmanlı köyü. Öncesi geçmi tarih, taa M.Ö 6.yy. 30 senedir SIT alanı. Ancak kale içi dokusunu, denize uzatılmış sallar ve bilimum satıcılarla kaybetmiş bence. Yeni bina yapılmamış ama eskiden önü bomboş olan Kervansaray oteli artık sıradan bir otel haline getirilmiş, konaklama bedeli hariç. Turizm bakanı beldenin bu halinden memnun herhalde diye düşünüyorum, ayrıca esnafta. Demek ki eskiyi korumak yerine modernleştirerek kapitalizmin esiri olmak varmış minicik balıkçı kasabasının kaderinde.
Tüm tatil yerlerindeki ülke simgesi magnetler fabrika usulu. Çok az el emeği gözlemledim. Tasarımcılar turizm bakanlığınca teşvik edilse güzel olmaz mı?
Zeytin cennetinden zeytinyağ ve zeytin almadan dönmedik. Ancak tanınmış bilinmiş mağazalar yerine, yol kenarında emeğini ekip biçen bir köy yerlisinden almayı tercih ettik. Bu alışverşin en güzel tarafı ise satıcının satmanın ardındaki kayıtsız şartsız samimi misafir perverliği. Herşeyi tattıran, aile hayatını anlatan, şikayetlerini dile getiren, çocuğumu soran o samimi sohbetin keyfine alisveris eklenince doyum olmaz. Evde zeytinlerimi yerken Mehmet’i ve hayallerini hatırlayacağım.
Demek ki insan kendini turist gibi görünce farklı şeyler farkedebiliyormuş.
Şimdi sevgili İsraelli Türk okuyucularımız Türkiye ziyaretlerinizde sizde turist gibi gezdiğinizde göreceklerinizi paylaşırsanız sevinirim.