Bu yaz İsrael’den Türkiye’ye seyahat edenlerin sayısı ciddi bir azalma gösterdi. Bunun nedeni tabi ki Covid-19. İsrael, Türkiye’yi uçuşa açık ülkeler arasına almadı. Türkiye’den dönen bir İsraellinin 14 günlük karantina süresine tabi tutulması gerekiyor. Durum böyle olunca da yolcuların tamamına yakınını İsraelli Araplar oluşturdu. Her halde İsraelli Arap vatandaşlar düzenledikleri düğünlerde olduğu gibi bu konuda da tedbirleri fazla önemsemiyorlar. Sonuç bu kesim arasında, Ortodoks Yahudilerde olduğu gibi virüse yakalanma oranı çok yüksek. Her gün açıklanan iki bin vakanın aşağı yukarı yüzde yetmişi bu iki kesimden geliyor.
Pek az tanıdığım bu yaz Türkiye’ye tatile gitti; bunlar genelde yakın ailelerini görmeye giden dostlardı. Hasret gidermece!...
Türkiye’de yine dostlardan duyduğuma göre sanki Koronavirüs diye bir şey hiç olmamış, yaşam aynen eskisi gibi devam ediyor. (Gündemde müjdeli gaz bulundu haberleri, 12 mil. gibi farklı konular yer alıyor). Tedbiri elden bırakmayan pek az kişi var, cafeler tıklım tıklım, sosyal mesafe, maske hak getire… Taşıma araçları, deniz motorları yine alt alta, üst üste…
T.C. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca her gün son durumu açıklıyor; Tabloya göre Türkiye’de geçtiğimiz gün 42 kişi vefat ederken, 1482 kişiye tanı konuldu. Toplam vaka sayısı 268 bin, can kaybı 6 bin 326. Unutulanları, sayılmayanları bile ekler, rakamları ikiye, üçe de katlasak, nüfusun İsrael’in 9 katı olduğunu düşünürsek yine de Türkiye’nin durumu fena değil, ama kırmızı ülkeler listesinde yer almaya devam ediyor.
Yukarıda dikkatinizi çektiyse ailelerini görmeye gidenler için “hasret” sözcüğünü kullandım, “özlem” demedim. Hasret giderilir, hasret çekilir. Güllüoğlu baklavasına karşı hasret duymak oldukça abartılı bir ifade olurdu.
İki kelime eş anlamlı gibi görünse de Türkiye’deki tatlılara, sucuk vs. türü yiyeceklere hasret duyulmaz. Gerçi özlem de duyulmaz, İsrael'’de artık yok yok… Künefesinden, simitine, Türk kahvesinden, peynirine her şeyi bulmak mümkün. Geçenlerde eşim önemli bir market zincirinde gösterdi; “Borekas Mayim”. Su böreğinin bire bir çevirisi, Türkiye’den ithal…
Bir zoom programında 40 yılı aşkın bir süredir ABD’de yaşayan Ester Alkanlı adında bir hanım anlatıyordu; “Eskiden bir şey yoktu, bazen bir kebap olsa da yesek derdik. Şimdi ne ararsan var”. Globalleşen dünyada bu tür kaprisleri gidermek günümüzde tabi ki daha kolay…
Sonuca gelelim; her göç zordur, dünyanın hangi ülkesinden hangi ülkesine olursa olsun. Hatta bazen şehir, mahalle bile değiştirmek zordur. Zihnen artı ve eksileri yan yana getirmek lazım; bazı küçük maddi eksiler ve alışkanlıkların yanı sıra hangi manevi artılar ve hazlar edindik.
Diğer yandan bir söz vardır söylenegelen ; “Köprüleri atmazsan tam bir İsraelli olamazsın!” veya daha genel; “Roma’da Romalı gibi yaşayacaksın.” Özellikle belli yaşın üstünde aliya yapanlar açısından bu görüşe katılmıyorsam bile hep Türkçe konuşuyor, Türkçe düşünüyor, sabah akşam Türk filmi seyrediyor, Türkiye haberleri izliyorsan ve İsrael gerçeğinden kopuk yaşıyorsan Roma’da hep bir yabancı gibi yaşarsın.