top of page

İnsanlar ve Hayvanlar


Tora’da sayıca en çok mitsva içeren peraşa, bu hafta okuyacağımız Ki Tetse peraşasıdır. Tora’daki 613 mitsvanın, 27’si “yap”, 47’si “yapma” şeklinde olmak üzere 74 tanesi bu peraşadadır. Tora’daki mitsvaların %12’si bu peraşadadır. Yaklaşık olarak her 3 pasuğa 2 mitsva düşmektedir.

Bu bolluk ve yoğunluk içinde ilginç bir mitsva göze çarpmaktadır:

“[Tarlanı,] boğa ve eşeği birlikte [sabana koşarak] sürme” (Devarim 22:10).

Bu iki iş hayvanı örnek olarak verilmiştir; zira en çok kullanılan iş hayvanları bunlardır. Ama başka iki farklı hayvan cinsi de aynı şekilde birlikte çalıştırılmamalıdır. Yine, tarla sürmek de bir örnek olarak verilmiştir ve yasak bunun dışındaki başka işler için de geçerlidir. Örneğin bu doğrultuda, herhangi bir yükün taşınması için iki farklı cins hayvanı yan yana koşmak yasaktır.

Bu yasağın öncesinde Tora karışık tarım yapmayı, farklı tohumları bir arada ekmeyi yasaklamaktadır. Sonrasında ise şaatnez [yün ve ketenin birlikte kullanıldığı bir giysi] giymek yasaklanmaktadır. Önündeki ve arkasındaki yasaklara bakıldığında, yukarıdaki mitsvanın da “yasak karışımlar” sınıfında olduğu anlaşılmaktadır. Hayvanlar birlikte çalıştıktan sonra çoğunlukla aynı yere kapatılacaklardır. Bu, farklı cinslerin çiftleşmesine yol açabilecek bir uygulama olduğu için, Tora bunların en baştan itibaren aynı ortamda çalıştırılmasını yasaklamıştır; zira Tanrı her hayvanı da “kendi türüne göre” yaratmıştır. Vayikra 19:19’da da bu üç yasak bir arada verilmiştir ve orada da, hayvanlarla ilgili yasak, onları melezlemekle ilgilidir.

Yasakla ilgili öne sürülen ikinci bir sebepse iki hayvan arasındaki fiziksel uyumsuzluktur. İkisi farklı güç kapasitesine sahiptir. Hayvanlardan güçsüz olanı, diğerine ayak uydurmakta güçlük çekecek ve bu da ona fiziksel acı verecektir. Alternatif olarak iki hayvanın birlikte yapması gereken işi, güçlü olan hayvan, diğerinin cüzi katkısı nedeniyle neredeyse tek başına yapmak zorunda kalacak ve fiziksel sıkıntı yaşayacaktır.

Üçüncü bir sebepse biraz daha derine iner. Boğa ile eşek arasında, fiziksel güç farklılığının dışında bir başka fark daha vardır. Boğa geviş getiren bir hayvandır. Eşek ise geviş getirmez. Diyelim ki iki hayvanı birlikte işe koştuk. Çalışmanın ortasında boğa geviş getirmeye başlıyor. Daha önce yemiş olduğu yiyeceği tekrar ağzına getiriyor ve çiğnemeye başlıyor. Eşek bunu fark ettiği zaman bu ona, belki fiziksel açıdan da, ama kesinlikle duygusal yönden eziyet verecektir. Çünkü işte, çalışma arkadaşı yemek yerken, kimse kendisine yemek vermemiştir!

Tora, mitsvaların büyük çoğunluğu için herhangi bir açıklama vermemiştir. Bu da, mitsvaların her halükârda yerine getirilmesi veya riayet edilmesi gereken emirler olduğunu gösterir. Buna rağmen, Hahamlarımız ve sonraki dönemlerde büyük Tora otoriteleri, Tora’nın mitsvaları için bazı sebepler aramışlardır. Tabii ki bu sebepler mitsvayı yerine getirme gereğinin önünde değildir; yani öne sürülmüş herhangi bir sebep veya açıklama önermesinin belirli bir durumda geçerli olmaması, o mitsvayı yerine getirmekten geri kalmayı haklı kılmaz. Öyleyse nesiller boyunca otoriteler neden mitsvalara sebepler aramışlardır?

Her şeyden önce, insan, eğer yaptığı bir şeyin belli bir mantığa dayalı olduğunu hissetmek ister. Tabii ki, özellikle Hukat peraşasıyla ilgili yazımda değinmiş olduğum gibi, Tora’nın birçok emrinin ardındaki sebepler insanın kavrayış kapasitesini aşar. Ama bu, insanın anlama veya anlamaya çalışma ihtiyacını ortadan kaldırıyor değildir. Dolayısıyla otoriteler mitsvalar için çeşitli sebep olasılıkları öne sürerek bu ihtiyaca cevap vermeye çalışmışlardır. Ancak verilen sebepler çoğunlukla mitsvayı her yönden açıklamayabilir. Yine de bu önemli değildir; zira yukarıda belirtildiği gibi, biz anlasak da anlamasak da Kral’ın verdiği hüküm yerine getirilmelidir.

İkinci bir nokta ise, otoritelerin, mitsvalara sebepler aramak suretiyle, Tora’nın ve Yahudiliğin, yazılı olmayan, ama geleneksel ve köklü bazı prensiplerini aşılamayı amaçlamış olmalarıdır. Böylece herhangi bir mitsvaya sebep arandığı zaman, verilen sebep belki mitsvayı her yönden açıklamayacaktır; ama içerdiği mesaj, mutlaka bir Yahudi’nin ve genel olarak bir insanın yaşamı için temel bir rehberlik ögesi teşkil edecektir.

Yukarıda, aynı mitsva için verilmiş üç farklı sebep gördük. İlkinin mesajı, Tanrı’nın yaratmış olduğu doğanın kanunlarına aykırı davranmamak gerektiğini vurgulamaktadır. Tanrı her canlıyı “kendi türüne göre” yaratmıştır. Buna rağmen, tıpkı diğer herhangi bir mitsvada, insanın özgür iradesi doğrultusunda Tanrı’nın emrine aykırı hareket etme olanağının mevcut olması gibi, Tanrı, biyolojik olarak melezleme olanağını da açık bırakmıştır. Yani bize, “yapma olanağın var; ama Ben sana yapmamanı söylüyorum” demiştir. Dolayısıyla her ne kadar tarlayı melez ekmek, farklı meyve türlerini aşılama yoluyla birleştirmek, farklı hayvanları çiftleştirmek ve belli durumlarda – katır veya bazı karışık meyveler gibi – bunlardan, sınırlı dahi olsa, sonuç almak bile mümkünse de, Tora bunu yasaklamıştır. “Ben dünyayı olması gerektiği gibi yarattım. Sana dünyayı geliştirme ve ilerletme gücünü ve görevini verdim. Ama bunu yanlış kullanma. Yaratılışın temellerine aykırı bir davranış içinde olma.” Bu elbette sadece melezleme konusuyla sınırlı değildir; doğanın ve Yaratılışın esaslarına aykırı her türlü davranış Tora’da açıkça ve bazen sert bir dille yasaklanmıştır.

Verilen diğer iki sebep ise hayvanlara yönelik yaklaşımın nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Bunların ilki hayvanlara fiziksel olarak eziyet etmemenin önemini vurgularken, ikincisi daha da ileri gitmekte, hayvanların da duyguları olduğunu, bu duyguların da mutlaka dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.

Tora’da bu çizgide başka mitsvalar da görülebilir. Örneğin: “Nefret ettiğin birinin eşeğini, yükü altında çökmüş halde görürsen, ona yardım etmekten imtina mı edeceksin? [Sahibi] ile birlikte [eşeğin] yükünü mutlaka indir!” (Şemot 23:5). Bu mitsvada da değinilecek birçok nokta vardır. Örneğin “Akranımızı kendimiz gibi sevmemiz emredilmişken birinden nefret etmek nasıl mümkün olabilir?” gibi. Ama konumuzun dışına çıkmayalım. Bu pasukta Tora hayretle bir soru sormaktadır: Bir an için, eşeğin sahibinden nefret etmek için geçerli bir sebebin olduğunu farz edelim. Ama bu nefretin, yükü altına ezilmekte olan eşeğin çektiği acıya kayıtsız kalmana sebep olmasına nasıl izin verirsin? Burada da, Tora’nın, hayvanlara fiziksel olarak acı çektirilmemesi konusundaki hassasiyeti görülmektedir.

Hayvanların duygusal acısına duyarlılık konusundaki diğer bir örnek de yine peraşamızdaki ünlü bir mitsvada görülür: “Yolda, herhangi bir ağaçta veya yerde önüne bir kuş yuvası rast gelirse [ve bu yuvada] yavru kuşlar veya yumurtalar [var], anne de bu yavru kuşların veya yumurtaların üzerinde çökmüş halde ise, yavruların üstündeki anneyi alma. Anneyi mutlaka göndermelisin ve yavruları kendine [ancak bundan sonra] alabilirsin. Bu senin iyiliğine olacaktır ve [bu sayede] ömrünü uzun kılacaksın” (Devarim 22:6-7).

Uygulamasındaki kolaylıkla karşılığı olan ödülün büyüklüğü göz önünde tutulduğunda bu mitsvanın ardında mistik ve çok derin noktalar olduğunu sezinlemek güç değildir. Ama basit düzeyde değerlendirildiğinde, bu mitsvada iki temel nokta vardır: [1] Yavru kuşları veya yumurtaları, anne oradayken alma. Annenin acı çekmesine sebep olma. Önce anneyi uzaklaştır. [2] Yavrularla veya yumurtalarla birlikte anneyi de alma. Annenin tehlikeye rağmen orada olması ve orada kalması, yavrularına yönelik endişesinin bir sonucu. Sen onun annelik duygularını istismar ederek, onun bu zaafını, bu fedakârlığını, yavrularını alırken anneyi de almak için kötüye kullanma.

Tabii ki eğer konu sadece merhamet ve hassasiyet olsaydı, Tora’nın basitçe “yavruları hiç alma”, “hayvanları hiç çalıştırma” demesi gerekirdi. Ama işte sınır buradadır. Tanrı dünyayı, doğayı, hayvanları, insanın yararı için yaratmıştır (bkz. Bereşit 1:28 ve 9:1-2). Onları tarla sürmek veya araba çekmek için işe koşmak, binek veya yük hayvanı olarak kullanmak, yünlerinden, sütlerinden, hatta etlerinden faydalanmak – kurallar dâhilinde – mümkündür. Kuşun yavrularını ve yumurtalarını almak da mümkündür. Ama tüm bunlar hayvanlara fiziksel veya duygusal olarak eziyet etmenin de serbest olduğu anlamına geliyor değildir.

Bunu şehita (hayvan kesimi) kurallarında da görmekteyiz. Kullanılan bıçağın, ağzından tırnak geçirildiğinde en ufak bir çentik veya yükselti olmayacak kadar son derece düz, pürüzsüz ve keskin olması gerekir. Ayrıca hayvanın başka türlü yaralanmaması için bu bıçağın ucu da küt olmalıdır. Bunun yanında kesime dair başka kurallar da vardır. Bu kurallar, hayvanın, fiziksel acı anlamında, kesildiğini neredeyse fark bile etmeden öldürülmesini temin eder.

Hepsinin ardındaki mesaj aynıdır: Gerçek bir ihtiyaç varsa, hayvanlar insanın emrindedir. Ama insan, hayvanlara bu ihtiyacın dışında herhangi bir şekilde sıkıntı verme veya eziyet etme hakkına sahip değildir. Tora hayvanlara yönelik doğru yaklaşımın ana hatlarını vermiştir. Hayvanlar insanın eşiti değildir, ama insan, emrine verilmiş olan hayvana bile eziyet çektirmemelidir. Ona fiziksel eziyet bir yana, duygusal yönden de acı verme, ezme veya istismar etme hakkı ve yetkisi yoktur. Ve hayvanlar için durum böyleyse, insanlar için de haydi haydi öyledir!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page