Çocukluğumdan beri Türkiye’de pek çok şey değişti – bazısı düzeldi, kimisi kötüye gitti – ama geçtiğimiz seneye kadar değişmeyen tek şey vardı: Ramazan ve Kurban bayramlarını takip eden günlerdeki gazete manşetleri. BAYRAM TATİLİNİN ACI BİLANÇOSU adı altında, yola araba ile çıkanlardan kaçının kaza yaptığı, bu kazalarda kaç kişinin ölüp, kaç kişininse ağır yaralandığını konu alan haberleri okumak beni her daim çok üzerdi.
Bu sene ne değişti diyeceksiniz? Anlatayım… Öncelikle konuya açıklık getirmek gerekirse, sayılarında bariz bir düşüş olsa da bu bayram tatili boyunca meydana gelen kazalarda yine çok sayıda insan gerek yaralandı, gerekse hayatını kaybetti. Ancak bu yıl insanların merakla beklediği bir şey vardı: Kurban bayramında sokağa çıkma yasağı gelecek mi? Ve herkesin heyecanla beklediği haber gelmekte gecikmedi: Türkiye’nin hiçbir yerinde sokağa çıkma yasağı olmayacaktı. Elbette ki çok sevindik, karantina süresince sayısız defa “sürpriz” gibi gelen eve tıkılmalardan bunalmıştık ne de olsa.
Oysa sevincimiz pek de uzun sürmedi. İlk haber, İstanbul Büyük Şehir Belediyesinden geldi ve Kurban Bayramı süresince Şehir Hatları Vapurlarının ücretsiz olarak hizmet vereceklerini duyurdu. “Adadakiler yandı!” diye geçirdim içimden. Hemen ardından Büyükada'da yeni yeni kullanılmaya başlanan elektrikli minibüslerin bayram süresince ücretsiz olarak halka hizmet vereceği haberi duyuldu. Ve bu kez içimden “Adalılar esas şimdi yandı!” diye geçirdim.
Tahminimde yanılmadım. Gerek arkadaşlarımın Facebook ve Instagram’da paylaştıkları ada görüntüleri, gerekse medyada çıkan “İstanbul'da bayramda en kalabalık yerlerden bir tanesi Adalar'dı. Faytonların yerine gelen elektrikli araçlarda yoğunluk yaşandı. Bayram nedeniyle taşıma ücretsiz olunca kuyruk uzadıkça uzadı” haberleri beni üzmekten beter etti. Faytonların kaldırılmasına en çok sevinenlerden bir tanesi bendim, ama şart mıydı bu elektrikli araçları bayram süresince ücretsiz yapmak? Üstelik de pandeminin tam ortasındayken, okullar Ağustos sonu açılacakken, henüz ikinci dalgayı bile yaşamamışken, günlük vaka sayıları 1000’in altına düşmemişken?
Dışarıdan gelen ziyaretçi sayısı bu kadar çok olunca, ada halkı mecburen evlerine tıkılmak zorunda kaldı. Bazı öngörülü arkadaşlarım, adanın dolup taşacağını anlayıp önceden alışverişlerini yapmışlar ve kendi kendilerine bir “zorunsuz” sokağa çıkma yasağı uygulayarak, bayramın son gününe kadar, sıcağa rağmen kendilerini evlerine kapamışlar.
Her ülkede, Covid-19 kapsamında sayısız önlemler alındığından söz ediliyor, salgın yönetimi ve çalışma rehberleri oluşturuluyor, okullar derslere online devam ediyor, işyerleri kapatılıyor, her mağazanın girişinde ateş ölçülüyor, maske takılıyor vs. Oysa bana kalırsa alınan tüm bu önlemlerden daha önemli bir şey var, o da duyarlılık. Ve bana kalırsa duyarlı davranılmadığı takdirde bu pandeminin üstesinden gelmemiz çok uzun zaman alacak.
Demem o ki, bu seneki “bayram bilançosu” bayramın bitişinin hemen ertesinde değil, 7 ila 10 gün sonra verilecekmiş gibi görünüyor. Umarım bu karamsar görüşüm konusunda yanılıyorumdur. Hepinize sağlıklı günler dilerim.