top of page

Tora Budur…


Sinagogda [veya korona döneminde bazen bahçelerde ve açık alanlarda da] dua etmeye alışkın kişilerin normal bir haftada dört kez yaşadığı, ama aslında hepimizin hayatının bir noktasında bir şekilde mutlaka tanık olduğu bir sahne vardır. Sefer-Tora açılarak havaya kaldırılır ve orada bulunan herkes parmağını [bazıları işaret parmağını, bazıları serçe parmağını, bizim geleneğimizde de bitişik halde işaret ve orta parmaklarını] veya talitinden bir tsitsiti Sefer-Tora’ya uzatarak bir cümle söyler:

VeZot A-Tora, Aşer Sam Moşe Lifne Bene Yisrael…

Ve Moşe’nin, Bene Yisrael’in önüne koyduğu Tora budur…

Bazen bu olurken, kadınların balkonunda durup manzarayı seyretmek isterim. Sinagogun merkezinde Sefer-Tora kaldırılıyor ve her yönden tüm eller tek bir merkeze işaret ederken, halk bir ağızdan aynı cümleyi söylüyor. Sizi bilmem, ama ben, her ne kadar kuşbakışı görüntüye hiç tanık olamadıysam da, hayalimde bu manzarayı her zaman heyecan verici bulmuşumdur.

Bu cümleden bahsetmemin sebebi, Tora’da bu hafta okuyacağımız Vaethanan peraşasında yer alıyor olması. Cümlenin, tıpkı tüm görkemiyle kaldırılan Sefer-Tora’nın görüntüsü gibi huşu dolu bir ilham kaynağı olan, derin, etkileyici ve temel konular bağlamında, örneğin belki Tanrı inancı, Tanrı sevgisi, Tanrı korkusu gibi Yahudiliğin temel doktrinleri veya Şabat ve kaşerut gibi Yahudiliğin temel ve özgün kanunlarının merkezinde geçtiğini düşünebiliriz.

Ama tam olarak öyle değildir…

Bu pasuk, Tora’nın, belki de okuyup fazla üzerinde durmayacağımız bir bölümünün hemen bitiminde geçmektedir: Sığınma şehirleri:

“O zaman Moşe, Yarden’in, güneşin doğduğu [taraftaki] yakasında üç şehir ayırdı. [Bu şehirlerin her biri,] bir katilin oraya kaçabilmesi içindi. Akranını, önceden ona karşı nefret beslemeksizin, bilinçsizce katleden [biri] bu şehirlerden birine kaçıp hayatta kalabilecekti. [Böylece Moşe,] Çöldeki düzlük bölgede Reuven [kabilesine] ait Betser’i, Gilad’da Gad [kabilesine] ait Ramot’u ve Başan’da Menaşe [kabilesine] ait Golan’ı [ayırdı]. Ve Moşe’nin, Bene Yisrael’in önüne koyduğu Tora budur” (Devarim 4:41-44).

Öncelikle sığınak şehirler konusunu biraz açalım. Hepimizin bildiği gibi, cinayet, Tora’ya göre idamı gerektiren (tabii ki tüm şartlar yerine geldiği takdirde) çok ağır bir suçtur. Ancak her adam öldürme olayı cinayet sınıfında değildir. Bazı durumlarda kişi, tamamen kontrolü dışında olan koşullar sonucunda adam öldürebilir. Örneğin bir kişi, insanların hiç geçmediği bilinen bir yere öylesine taş attıysa ve tam o sırada biri başını oraya uzatıp taşın isabet etmesiyle öldüyse, taşı atan kişi herhangi bir cezadan muaftır. Bu durumla, yelpazenin diğer ucundaki taammüden cinayet arasında bir de gri alan vardır. Dikkatsizlik, ihmal veya öngörülebilir bir kaza sonucunda başkasını öldüren bir kişi işte bu gri alandadır. Bir yandan, cana kastetmediği için idam edilemez. Diğer yandan, dikkatli olması gereken bir durumda bunu yapmayıp birini öldürdüğü için tamamen suçsuz da değildir.

Kan davasının kabul gördüğü eski dönemlerde, böyle bir durumda ölen kişinin bir yakını, kasıtsız katili öldürdüğü takdirde bundan sorumlu tutulmazdı. Bu durumda kazara katil olan kişinin, kurbanının yakınlarının hışmından kurtulabilmesi amacıyla Tora, “sığınak şehir” adı verilen bir çözüm sağlamıştır. Bu çözüm bir yandan kazara katil olmuş kişiyi intikamcı akrabadan koruyacak, diğer yandan katil, sığınak şehrin dışına çıkamayacaktı. Yani aynı çözüm içinde hem koruma hem de ceza yönü vardı. Bu durum dönemin Koen Gadol’u ölene kadar devam eder, o öldükten sonra katil sığınak şehirden çıkabilir ve intikamcı akrabanın onu öldürme hakkı da sona ererdi.

Tora bu amaçla Kenaan Ülkesi’nde üç ve Reuven, Gad ve yarı-Menaşe kabilelerinin yerleştiği, Yarden’in doğu yakasındaki topraklarda da üç sığınak şehir ayrılmasını öngörmüştür. Kenaan Ülkesi’ndeki üç şehri, fetih sonrasında Yeoşua bin Nun ayırmıştır. Peraşamızda da, Moşe’nin Yarden’in doğu yakasında üç şehir ayırdığından bahsedilmekte ve hemen ardından “VeZot A-Tora… Tora budur” pasuğu gelmektedir.

Acaba gerçekten Tora bu mudur? Kazara da olsa, sonuçta insan hayatı konusunda yeteri kadar dikkatli davranmadığı için katil durumuna düşen birinin korunmasını amaçlayan şehirlerin ayrılması mıdır Tora?

Tabii ki bu pasuğun yalnızca kendisinden önceki sığınak şehirler konusuyla bağlantılı olduğunu iddia etmeyeceğim. Nitekim Raşi de, bu sözlerin, Tora’nın bir sonraki bölümünde karşımıza çıkan ve Sinay’daki tecrübe ile On Emir’in alınışını tekrarlayan bölüme giriş niteliğinde olduğunu belirtir. Ramban’ın açıklamasına göre de, Moşe, halkı uyarıp biraz azarladıktan sonra, onlara kanunları bir kez daha tekrarlamak üzere bu giriş cümlesini söylemiştir.

Yine de bir nokta göz ardı edilemez: “Ve” bağlacı. Tora’da “ve” bağlacı, yani İbranice “vav a-hibur”, önceki konuyla bir bağlantıyı belirtir. Tora’da bunun birçok örneği vardır. Dolayısıyla burada da “VeZot A-Tora” ifadesi, önceki konu olan sığınak şehirlerle bir şekilde bağlantılı olmalıdır. Acaba Tora, Yahudiler olarak yaşantı şeklimizi belirleme amacını taşır gibi görünen “Tora budur” sözlerini, neden toplumun en düşük sınıfı olan katillerle bağdaşacak şekilde vermiştir?

Bazen insanlar, Tanrısal bir düşünce ve/veya kanun sisteminin yalnızca “ulvi” konularla ilgilenmesi gerektiğini, dünyevi meselelerinse Tanrı’yı ilgilendirmediğini düşünür. Aslına bakılırsa, bu, tam olarak olmasa da, eskiden beri filozofların Tanrı hakkındaki düşüncesinden etkilenmiş görünmektedir. Aristo’nun başını çektiği düşünceye göre Tanrı bir mükemmellik örneğidir. Ama bu mükemmellik, Tanrı’yı dünyadan soyutlanmış bir varlık haline getirir. Bu doğrultuda, Tanrı evrenle ilgilenmez, hatta onu tanımaz bile. Dünyayı bilinçli bir şekilde yaratmış bile değildir; sadece ilk müsebbiptir. Yani dünya Tanrı’nın sebep olmasıyla meydana gelmiştir, ama Tanrı dünyayla ve tabii ki insanlarla hiç ilgili değildir.

Ancak bu düşünce Yahudiliğin tanıdığı Tanrı’yla tam bir çelişki içindedir. Tora’dan ve Yahudi tarihinden gördüğümüz üzere, Tanrı dünyayı – bilinçli bir şekilde – yaratmış olmakla kalmamış, tarih boyunca ona yakından eşlik de etmiştir ve etmektedir. Üstelik bu sadece olaylara müdahale veya tarihi yönlendirme konusuyla sınırlı kalmamıştır. Tora insana ve hayata dair her şeyin her ayrıntısıyla ilgilenir. En ulvi konulardan, komşular arasındaki anlaşmazlıklara ve evet – kazara katil olmuş kişilere kadar.

Tora’nın kanunları açısından “daha önemli” veya “daha önemsiz” gibi bir sınıflandırma da söz konusu değildir. “Tora budur” sözlerini sığınak şehirlerle ilgili bölümün hemen ardına koyarak, Tora, bizlere hayatın “her yönünde” rehber olmaktan çekinmediğine dair bir mesaj vermektedir. İster Şabat veya kaşerutla ilgili kuralları anlatıyor, ister Pesah olaylarını hatırlatıyor, isterse de hata sonucu birisini öldüren kişileri topluma tekrar kazandırıyor olsun, Tora’nın her bölümü, aynı öneme sahip olup, aynı derecede değerlidir.

Ayrıca Tora, hataları, şanssızlıkları ve kötülükleri, sanki yokmuş gibi ihmal ve inkâr da etmez. Koenlerle ilgili bölüm ne kadar Tora’ya dâhilse, hırsızlar ve katillerle ilgili bölüm de o kadar Tora’nın bir parçasıdır ve dolayısıyla kutsaldır. Tora, yanlış davranışlar içinde bulunanları, mükemmel görünenlerden ayırıp saklamaz. Günahkâr kişiler de toplumun bir parçasıdır ve Tora onlarla ilgili kural ve ihtiyaçlarla da ilgilenir. Ve bunu yaparken de, “Ve Moşe’nin, Bene Yisrael’in önüne koyduğu Tora budur” demekten gurur duyar.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page