Uzun zaman hayatımızda olacağı kesinleşmiş Korona zamanında, dört duvar arasındayken, hangi gün neresi açık, hangi gün neresi kapalı bilmediğimiz günlerden çoook önceki bir dönemde, bir telefon ile hazır olup yeni yerler keşfettiğimiz zamanlarımız vardı. Kıymet bilinesi, üstünde düşünülesi keyifli zamanlar.
İşte o zamanların birinde Ramla’da bir kilisede harika bir konser dinlemeye gitmiştim. Soğuk bir Ocak sabahı. Noel sonrası, bahçesinde kocaman bir ağacı vardı. Çoğunluğu Yahudi bir toprakta Noel ağacı görmenin coşkusu içindeydim. Ve de buralara gelmeden önce yaşadığım çoğunluğu Müslüman ülkedeki Noel ağaçlarını özlemiştim. Yeşil kapının ardında harika bir konser dinledim.
Müzik ne hoş bir farkındalık yaratıyor insanın ruhunda. Korodakilerin yaş ortalaması bir hayli yüksek ve hiç müzik eğitimi almadan sadece hobi olarak 26 senedir birlikte şarkı söylemeleri oldukca şaşırtıcıydı. Şef Arjantinli, pianist Rus...
Korodakilerinde herbiri bambaşka yerlerden... Bu toprak böyle. İçi dolu turşucuk sanki. Lezzetine doyum olmuyor.
Önce “Hallelujah” sonra darbuka ardından bir Astor Piazzolla final yapmaları harikaydı.
Kilise gibi bir mekanda, her ezgiyi kendi içindeki harmonisiyle dinlemek keyiflidi...
Bir sonraki deneyimim Jazz olacaktı...
Yol üstünde girişini görmüştük ama çıkışta vaktimiz kalır mı bilemedik, o yüzden arabayla yanından geçtik, kimbilir belki diyerek. O belki, belli ki hepimizin aklında kalmış, konser bitince kapanmadan vardık mekanın kapısına.
“Pool of Arches” Kemerli Havuz..
Bu eski yeraltı sarnıcı keşfedicilerini bekliyor. 1.200 yıllık bir yeraltı harikası içinde bir kayıkta size kürek çekme fırsatını tanıyan bu keyifli mekan içinde yükselen büyük taş sütunlara hayran kalmamak imkansız.
Kemerli Havuz (aynı zamanda St. Helena Havuzu ve Keçiler Havuzu olarak da adlandırılır), 789'da Ramla sakinlerine su sağlamak için bir yeraltı sarnıcı olarak inşa edilmiş. Hıristiyan geleneğine göre, St. Helena inşaatının yapılmasını emretmiş.
Binlerce yıl süren depremlere rağmen yapı sağlam kalmış ve yeraltına inerek yüzlerce yıl geriye gidip mekanı görmek isteyenler için ortam güvenlidir. Serin, loş ışıklı alana kısa ama dik bir merdiven ile iniliyor. Karşınızda sizi O Sole Mio havasında karşılayan sarnıç tam bir fış fış kayıkçı tadında bir gezintiye davet ediyor sizi. Kayıklara binip kürekleri elinize alıncada kendinizi tutamayarak Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık diye mırıldanmaya başlıyorsunuz.
15 taş sütun arasında gezinmek sanırım 15-20 dakika sürüyor. Sarnıcın içinde taş duvarlara kazınmış yazıtları, yukarı bakarsanız, insanların su toplamak için kovalarını indireceği taşa oyulmuş kare kapaklar görebilirsiniz. Gezinti sonunda bahçeye çıktığınızda, binanın ve sarnıcın tarihini kapsayan küçük bir sergi var, gezmeyi ihmal etmeyin.
Sevmem karılaştırmaları, o mu büyük, o mu daha tarihi diye ama kendimi şanslı saydım İstanbul’da , Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılmış Yerebatan Sarayını gezdiğim icin. Demek ki mekanlar farklı olsa da, insanlık ihtiyaçlarını hep aynı yöntemlerle karşılamış.
Bu zamanda gitmeden önce muhakkak arayıp sormak lazım, malum Korona ve kimin ne yaptığı, hangi kuralı sabahtan akşama değiştirecekleri belli değil.
Ey Korona sen mi bilirsin, biz mi?
Ziyaret etmek için 08-921 6873'ü arayın.