Matot-Mase peraşalarını bar mitsva Şabat’ında okumuştum. Bu iki peraşa birçok farklı konuyu ele almaktadır, ama ben burada özellikle, Rav’ım, Rabi Eliyau Koen’in (z.ts.l.) yazmış olduğu bar mitsva nutkumda söylediklerimi paylaşmak istiyorum.
Balak peraşasıyla ilgili yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır. Bene-Yisrael, Erets-Yisrael’e doğru yaptıkları dolambaçlı yolculuğun son aşamasında güçlü Emori kralı Sihon’dan geçiş izni istemiş, karşılığında onun saldırısıyla yüzleşmişlerdi. Çıkan savaş sonrasında Yarden Nehri’nin doğu kıyısı boyunca uzanan topraklar Bene-Yisrael’in eline geçmişti. Bir sonraki aşamada, yine Yarden kıyısının doğu şeridinin kuzey kısmı da, Başan kralı Og’dan alınmıştı. Böylece Bene-Yisrael, henüz Erets-Yisrael’e girmeden önce, Ölü Deniz’in kuzey kıyısından itibaren, Golan tepelerine kadar olan geniş toprakları kontrolleri altına almışlardı.
Buraları son derece geniş otlaklara sahip, verimli topraklardı. Öyle ki, iki büyük kabile, Reuven ve Gad kabileleri, Moşe’ye bir taleple geldiler (buradaki pasuklar Bamidbar perek 32’den aktarılmıştır):
“‘Tanrı’nın, Yisrael cemaatinin önünde vurmuş olduğu [bu] bölge, sürü [otlatmaya uygun bir] bölge. [Biz] Kullarının da sürüleri [var]… Gözünde beğeni kazandıysak, bu bölge mülk olarak [biz] kullarına verilsin. Bizi Yarden’den [Erets-Yisrael’e] geçirme. [Burada kalalım.]’”
Başka bir deyişle, bu iki kabile, Kenaan Ülkesi’nin dışında kalan bu toprakların kendilerine verilmesini istemekte, buna karşılık orada kendi paylarına düşen topraklardan feragat etmekteydiler. Teoride bunun kabul edilmemesi için bir sebep yoktu. Bu iki kabilenin Kenaan Ülkesi’ne girmemesiyle birlikte, diğer kabilelerin oradaki toprakları da daha geniş olacaktı. Ancak Moşe, bu iki kabilenin beklemediği bir tepki verdi:
“Kardeşleriniz savaşa gelirken siz burada mı oturacaksınız?!”
Moşe’nin bakış açısına göre, bu kabul edilemez bir istekti. İlk bakışta bu iki kabile, hazıra konmak istiyor gibi görünüyordu. Diğer kabileler Kenaan Ülkesi’ne girip fetih için birçok savaş yapmak durumunda kalacakken, kendileri rahat içinde yaşayacakları, geniş otlakları olan toprakları istiyorlardı. Ancak Moşe’nin tepkisinin bir boyutu daha vardı. Reuven ve Gad kabilelerinin Erets-Yisrael’e girmeyi reddetmeleri, Moşe’ye bunun yaklaşık 38,5 yıl öncesinde meydana gelen başka bir olayı, casusların getirdiği olumsuz rapor sonrasında halkın Erets-Yisrael’e girmek istememesini hatırlatmıştı. Moşe bu nedenle söz konusu iki kabileyi sertçe eleştirerek, onları, Ülke’ye girmek istemeyerek diğer kabilelerin de bu konudaki cesaretini kırmakla itham etti.
Ancak iki kabilenin niyeti hazıra konmak değildi. Moşe’nin uzun ve öfkeli tiradını sonuna kadar sessizce dinledikten sonra, niyetlerini daha açık bir şekilde dile getirdiler: “Burada sürülerimize davar ağılları ve çocuklarımıza şehirler inşa edeceğiz. Ama biz, Bene-Yisrael’in önünde hızla seferber olacağız – ta ki onları yerlerine [yurtlarına] getirene kadar. [Bu arada] Çocuklarımız, bölge sakinleri[nin oluşturduğu tehdit] nedeniyle surlu şehirlerde oturacak. [Biz ise] Bene-Yisrael’de herkes toprak mirasını alana kadar evimize dönmeyeceğiz.”
İki kabile, Erets-Yisrael’in fethinde diğer kabilelerin bile önünde savaşa gideceklerini belirtmekteydi. Tarih, bu iki kabilenin gerçekten de sözünde durduğunu ve fetih savaşlarında en ön saflarda çarpıştıklarını yazar. Sonuç olarak, iki kabilenin, topraklarını Erets-Yisrael dışında istemelerinin ardındaki sebep, savaşmak istememeleri değildi. Bu da Moşe’nin söz konusu endişesinin yersiz olduğunu anlamasını sağlamıştır.
Konunun burada kapandığını düşünebilirdik. Ancak iki kabilenin sözleri Moşe’yi bir konuda yatıştırmış olsa da, bu kez başka bir konuda endişeye sürüklemişti – ve bu kez endişe yerindeydi. Moşe, kendilerinden ilk konuda açık bir söz isteyip, istedikleri toprakları onlara vermek için gereken şartları tekrar vurguladıktan sonra şöyle dedi: “[Şimdi;] Kendinize, çocuklarınız için şehirler, davarınız için ağıllar inşa edin – ve [savaşa diğer kabilelerin önünde gideceğinize ve herkes kendi payını alana kadar kendi topraklarınıza dönmeyeceğinize dair] ağzınızdan çıkanı yapın!”
Farkı fark ettiniz mi? Yardımcı olayım… İki kabile niyetlerini dile getirdikleri zaman “Burada sürülerimize davar ağılları ve çocuklarımıza şehirler inşa edeceğiz” demişlerdi. Moşe ise onlara “Kendinize, çocuklarınız için şehirler, davarınız için ağıllar inşa edin” demektedir. Peki, şimdi fark ettiniz mi?
Reuven ve Gad kabileleri önce sürülerinden, sonra çocuklarından bahsetmişken, Moşe onları düzeltmekte, önce çocuklarının ve ancak sonra sürülerinin ihtiyacını karşılamaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Moşe’nin söylenenlerin cümledeki sıralamasına yaptığı bu düzeltme önemsiz olmaktan çok uzaktır. Yahudiler için çocuklar ve gelecek nesil her zaman en başta gelen öncelik olmuştur. Bu sadece kişinin soyunun devam etmesi şeklindeki temel içgüdüyle sınırlı değildir. Önceki yazılarımın bazılarında ara sıra açıkça veya imayla değindiğim üzere, Yahudilik, tarihin bütününe yayılan, Tanrı’nın tayin ettiği bir görevdir ve Yahudiler bu görevle yükümlü tutulmuştur. Dolayısıyla, üç bin yılı aşkın bir süredir atalarımızın kazıklarda yakılma pahasına vazgeçilmeyecek bir hakikat olarak gördükleri Yahudilik meşalesinin bir sonraki nesle sağlam bir şekilde aktarılması her şeyin önündedir. [Yahudiliğin karışık evliliklere karşı kesin duruşu da bununla doğrudan bağlantılıdır. Mesele sadece bireysel mutluluk meselesi değil, kolektif miras meselesidir. Elbette bu konu hakkında konuşulacak çok şey var, ama şimdi yeri değil.]
Reuven ve Gad kabileleri basitçe, maddi kaygılar nedeniyle Erets-Yisrael’e girmemeyi tercih etmişlerdir. Ama bunun kaçınılmaz bir gerektirmesi vardı: Bene-Yisrael’in diğer kabilelerinden ve Yahudiliğin merkezi kurumlarından uzakta olacaklardı. Gelecek nesillerinin bundan olumsuz etkilenmesi pekâlâ ihtimal dâhilindeydi. Dolayısıyla Moşe Rabenu onlara “çocuklar önce” dediği zaman, her ne kadar savaş konusunda belli bir taahhüt altına girdilerse de, hâlâ kararlarını gözden geçirmek için bir sebepleri olduğunu da ima etmekteydi.
Sonuçta bu iki kabile kararını değiştirmeyince, Moşe Rabenu, Menaşe kabilesinin yarısının da Yarden Nehri’nin doğu yakasında diğer iki kabileyle birlikte toprak almasına karar verdi. Menaşe kabilesinin Erets-Yisrael’e olan düşkünlüğü, ataları Yosef’e kadar geri gitmekteydi. Yosef, Bene-Yisrael’e, Mısır’dan çıktıkları zaman kemiklerini de yanlarında götürüp Erets-Yisrael’deki payına gömmelerini önemle tembihlemiş, onlara bu konuda yemin ettirmişti. Yosef’in soyunun Erets-Yisrael sevgisi, geçtiğimiz hafta okuduğumuz Pinehas peraşasında da görülmektedir. Bu kabileye mensup Tselofhad adlı bir adam, ardında hiç oğul bırakmadan ölmüştü. Tselofhad’ın beş kızı, bu durumda babalarının Erets-Yisrael’deki payının kaybedilmemesi gerektiğinde ısrar etmiş ve bu topraklar onlara verilmişti. Böylece Moşe’nin iki kabilenin yanına yarı-Menaşe kabilesini katması, bu kabilelerin de Erets-Yisrael’e yönelik sevgiden etkilenme olasılığını arttıracaktı. Ayrıca Menaşe kabilesinin diğer yarısı payını Erets-Yisrael’in içinde aldığından, sürekli olarak orasıyla bağlantı halinde olacak, bu şekilde Reuven ve Gad kabileleri için de Erets-Yisrael’le sürekli bir bağı gündemde tutacaktı.
Her halükârda, tarih, Reuven ve Gad kabilelerinin kararının doğruluğunu desteklememiş ve daha sonraları düşmanlar tarafından sürülen ilk kabileler onlar olmuştur. Üstelik ilk saldırıyı kendi üzerlerine çekmelerinin ardında, maddi zenginliklerinin yarattığı cazibe de olmuş olabilir.
Reuven ve Gad kabilelerinin düştükleri hataya aslında öyle ya da böyle birçok kişi de düşmektedir. Şüphesiz insanın geçimi öncelik sıralamasında yukarı basamaklarda yer almalıdır. Hahamlarımızın vurguladıkları gibi “İm en kemah, en Tora” (eğer un yoksa, Tora da olmaz). Yine de, temel geçim ihtiyacıyla, daha yüksek bir yaşam standardı arasında önemli bir fark vardır. Temel geçim bir gerekliliktir; diğeriyse bir lükstür. Yanlış anlaşılmasın; insanların lükse ve rahat yaşama da hakkı vardır. Ama bu aşamada insan hesabını iyi yapmalıdır. Acaba daha rahat bir hayat standardına sahip olacağımız yer, aynı zamanda çocuklarımızın ve gelecek nesillerimizin de doğru, verimli ve Yahudi kolektif mirasına uygun bir şekilde yetişebileceği yer midir? Eğer bu sorunun “objektif” cevabı “evet”se süper! Ama şayet objektif cevap, “Doğrusu burada çocuklarım için düzgün bir gelecek yok, ama ne yapayım; parnasa bu” ise, o zaman önceliklerimizi tekrar bir değerlendirmeye tabi tutmakta fayda vardır.