Geçenlerde Ulpan (“senior”) sınıfında ilginç bir diyaloga tanık oldum... 70 yaşlarında Arjantinli bir öğrenci, arkasında oturan benzer yaşlardaki Fransız bir bayan ile İbranice olarak anlaşamayınca, çareyi keşfetti: “Yiddiş biliyor musun?” sorusuna olumlu yanıt alınca, bu dilde pek nefis bir sohbete başladıklarında, 50 yaşlarında olan öğretmenimiz de aynı lisanla araya girmez mi! Sonradan anlaşıldı ki, Arjantinli bayanın anne-babası oraya Rusya’dan göç etmişti, Fransız’ın ebeveyni Polonya asıllıymış, sevgili מורה'mızın annesi de küçüklüğünde kendi anne-babası ile Almanya’da Yiddiş konuşuyormuş...
...yani, İsrail’de 50 yaş üstünde birçok kimse için Yiddiş, halen bir lingua franca sayılır!
“Lingua franca”, aynı dili paylaşamayan insanların birbirleriyle iletişim kurmak için kullandığı ortak dillere verilen isimdir. Bu diller, insan tarihi boyunca farklı milletlere mensup toplumlar arasında, geçici de olsa bir iletişim köprüsü olmuştu... Terim ise, Orta Çağ'da denizciler ve tüccarlar tarafından yaratılarak kullanılagelip genellikle İtalyanca, Fransızca, Yunanca, İspanyolca ve Arapça sözcüklerden oluşmakla birlikte, İtalyanca’daki “Frenk dili” anlamından gelmektedir.
İsrail örneğinde de özellikle Orta ve Doğu Avrupa kökenli kişiler, çocukları ve (çok daha az da olsa) torunlarının lingua franca’sının Yiddiş olmasına şaşırmamalıyız – kaldı ki, yüzyıllar önce Aşkenaz merkezleri olan güneybatı Almanya / güneydoğu Fransa ile Polonya’da yeşermiş olan bu dil, çeşitli göçler ile Kuzey ve Güney Amerika, Güney Afrika ve nihayetinde İsrail’e yerleşmiştir.
Yiddiş ile birçok tarihsel / toplumsal benzerlikleri olan Ladino ise, Akdeniz çevresi Sefaradlarının aralarında ve İspanya/Latin Amerika veya İspanyolca bilen Kuzey Amerikalılarda ortak bir dil olmakla birlikte, İsrail’de çok daha seyrek olarak lingua franca görünümündedir...
Yüzde altmış dolaylarında Orta Çağ Almancası içeren, az sayıda Rusça ve Lehçe sözcük almış olan Yiddiş’te, bilindiği gibi büyük miktarda İbranice sözcükler vardır – bunlardan sadece üç örnek verecek olursak, mişpaha, kala ve hutspa’yı sıralayabiliriz. Onun karşılığında ise Yiddiş’in birçok sözcüğü de İbranice’ye girmiştir – örneğin Rusça kökenli nu ve nudnik, Lehçe kökenli şmattes veya Almanca’dan gelen oy vey iz mir ile alte sachen gibi...
Bu güzel “alış-veriş”e karşın, gerek Almanca gerekse İngilizceye girmiş ve yaygın olarak kullanılan çok sayıdaki İbranice kökenli Yiddiş sözcükleri vardır ki, bunlara ABD’de “Yinglish” denmektedir. Aralarında en popüler olanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz: חוצפה’dan gelen hutspa (Chutzpe/chutzpah), כשר’den gelen koşer (koscher/kosher) veya משוגען’den gelen meşuge (meschugge/meshuge).
Bu seçilmiş sözcükler ile tabii ki hiç bir diyalog yapılamaz, ancak Hıristiyan bir Alman veya Amerikalının bunları kullanması, her Yahudinin hoşuna gidecektir kuşkusuz...
Bilindiği gibi başka bir dindaşımız, Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof 1887 yılında Dr.Esperanto takma adı altında yayımladığı “Unua Libro” başlıklı kitap ile yeni bir lingua franca yaratmaya çalışmıştı. Yazarın bu müstear adından esinlenerek, bu dünya diline “umut” anlamına gelen “Esperanto” adı verilmişse de, birçok dünya dilleri sözcüklerinden oluşan bu çaba, ne yazık ki umulan neticeyi verememişti.
Böylece yerküremizi saran iki yüze yakın ülkenin yarısında İngilizce birinci veya ikinci resmi dil olmakla birlikte, diğer yarısında da İngilizce ile anlaşmak genellikle mümkün olduğundan, bu dilin asıl evrensel lingua franca olduğunu varsayabiliriz – ancak bu saptama, en az önümüzdeki birkaç yıl için Yiddiş’in İsrail’deki bazı ole hadaşlar için halen bir “can simidi” olmasını önleyemez!..