top of page

Kısır Döngü

Bundan uzun seneler önce, benden yaşça büyük bir arkadaşım erken emekli olmaya karar vermişti. Çok da samimiydik, her bir araya geldiğimizde saatlerce konuşurduk. Bir konu diğerini açardı, susmak bilmezdik. Sonra bir anda iş hayatından kopmasıyla beraber, sohbetlerimiz kısırlaştı, konuşacak şey bulamadık. O evli ve çocukluydu, bense bekâr dolayısıyla ortak konularımız iş hayatı üzerinden dallanıp budaklanıyordu. Buluşmalarımızdan birinde dayanamayıp: “Allah aşkına kendine bir iş bul ya da istersen ben sana bulayım, yoksa arkadaşlığımız tehlikeye girecek,” dediğimi hatırlıyorum. Neyse ki kısa süre sonra ona tam istediği gibi yarı zamanlı bir iş buldum da, dostluğumuz uzun yıllar devam etti.

Aynı durum bence, çalışan erken ile çalışmayan kadın ilişkileri/evlilikleri için de geçerli. Koca akşam “yorgun argın” işten döndüğünde, karısı ile konuşacak ne konu bulabilir, diye merak eder dururum. Evliliklerinin başındalarsa aşkları ağır basacağından, sohbet etmek pek de zor olmaz, ama özellikle çocuklar dünyaya geldikten sonra, konu dönüp dolaşıp çocukların sorunlarına gelince - ve tabii anne çalışmıyor ve ev dışında fazla aktif bir yaşantı sürmüyorsa eğer -gerçek bir kısır döngü ile karşı karşıya kalacaklarından kuşkum yok.

Peki, ben bu konuya nereden mi geldim? Zoraki tecritteki 5. haftamda bir anda fark ettim ki tek konum “Korona” oluvermiş, dönüp dolaşıp aynı yerde takılıyorum. Havanın güzelliğinden, tatillerden, yaklaşan yazdan, çiçek açan bahar dallarından söz ederken, bir bakıyorum yine Covid-19’dan konuşmaya başlamışım. Fark ediyorum ki ev dışında bir yaşantın yoksa köreliyorsun, kısırlaşıyorsun. Bir yerden sonra kitap okumak, televizyon seyretmek bile keyif vermemeye başlıyor. Başkalarıyla da da paylaşmak istiyorsunuz yaşadıklarınızı, gördüklerinizi, deneyimlediklerinizi…

İnsan tecritte olunca daha yaratıcı olacağını zannediyor. Ne bileyim, daha rahat konsantre olup bir kitap yazabileceğini, ya da tercüme edebileceğini, hazır fırsatını bulmuşken bir yabancı dil öğrenmeye başlayabileceğini falan. Oysa bence insan zihni stres altında daha iyi işliyor, zaman kısıtlıyken daha verimli çalışıyor. Boş vakit fazlayken, “Nasıl olsa bir ara hallederim,” düşüncesi hâkim oluyor beyinlere. Sabah kalkıyorsun, kahvaltı ediyorsun, azıcık evi toparlıyorsun, sonra bir bakmışsın akşamüstü olmuş. “Nereye gitti bunca saat, ne yaptım ki ben?” diye düşünüyorsun ister istemez.

Kendimi bildiğimden beri sabah 9’dan akşama kadar ya okulda, ya da iş yerinde oldum ve aralara da bir dünya iş sıkıştırmayı becerdim; asla da zamansızlıktan ya da sıkılmaktan şikâyet etmedim. Oysa şu son 5-6 haftadır tek yaptığım şey söylenmek. Değil bir başkasına, kendime dahi tahammülüm kalmadı. Bir kısır döngünün içinde boğuşuyorum ve içinden çıkacağım anı dört gözle bekliyorum. Bu yaşadıklarımızın en az hasarla atlatılması ve kötü bir anı olarak arkamızda kalması ise tek dileğim.

Demem o ki, her şey paylaştıkça güzelleşiyor. Sokaklar arşınlandıkça, şehirler gezildikçe, sohbetler koyulaştıkça, arkadaş arasında yenilen yemekler birlikte tadıldıkça, insanlar birbirine sarıldıkça hayat anlam kazanıyor.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page