Bu hafta Pesah haftası… Bu yazımda hayatımızın en önemli gündemini oluşturan, yaşam şeklimizi değiştiren, dünya ekonomisini alt üst eden, gelecekle ilgili kuşkulara yol açan, her birimizi yalnızlığa iten, önceliklerimizi değiştiren, hızımızı yavaşlatan, kendi benliğimizi dinlemeyi öğreten, 200 küsur ülkenin insanını evlerine kapatan, binlerce yaşlı/genç insanın hayatını sonlandırmaya devam eden, Korona (COVİD-19)’dan bahsetmeyeceğim.
Pesah haftasına denk gelen bu yazıma küçük bir öykü ile başlamak istiyorum… Öykümüz şöyle: İki dilenci, biri Yahudi diğeri Hıristiyan parkta bir banka oturmuş dileniyorlarmış. Pesah yaklaştığında, iyiliksever Yahudiler haber gönderip Yahudi dilenciyi bayram akşamı evlerine yemeğe davet etmişler.
Yahudi dilenci Hıristiyan arkadaşına acımış; “Gel sana Pesah geleneklerinden birazını öğreteyim de, böylece bayram akşamı sen de Seder sofrasında oturma, karnını doyurma fırsatı bulursun” demiş. Ve ona Kiduş, Netilat Yadayim vs. öğretmiş. Bayram akşamı dilencilerin her biri farklı evlerde konuk olmuşlar.
Hıristiyan dilenci Seder sofrasına geldiğinde çok açmış, balıklar, etler, her türlü leziz yemeklerin düşünü kuruyormuş. Ama ne gezer… Bir türlü bitmeyen, sonu gelmeyen bir öykü okunuyormuş sofrada… Tuzlu suya batırılmış Karpas, marul ve kuru Matsa (Hamursuz) vermişler. Bu da yetmezmiş gibi midesi açlıktan gurul gurul ederken verdikleri Maror’u ağzına atmasıyla acılığından bayılacak gibi olmuş.
Büyük bir öfke ile sofradan kalkmış Hıristiyan dilenci ve konuk edildiği evden hışımla ayrılmış. Bir yandan yolda bağırıyor, Yahudilere küfrediyor, “Cimri Yahudiler… Bir de buna bayram yemeği diyorlar!” diyerek ileri geri söyleniyormuş.
Sinirler ve açlık içinde parktaki banka geri dönmüş. Yahudi arkadaşı henüz orada değilmiş. Gece yarısına doğru Yahudi dilenci yüzünde mutluluktan tatlı bir tebessümle parka gelmiş. Sevinçle Hıristiyan’a; “Seder’i nasıl buldun?” diye sormuş. O da başından geçenleri öfke ile tek tek anlatmış, ruhen rencide olduğunu söylemiş.
Yahudi ona; “Biraz daha sabredip orada kalsaydın, leziz yemekler yiyecektin, karnın bir güzel doyacaktı!” demiş.
Bu kısa öyküden “sabırlı olmak” dışında çeşitli yorumlar çıkarabiliriz tabii ki… Bugünlerde hepimiz ne kadar sabırlı olduğumuzu kendi kendimize kanıtlıyor ve daha uzun süre sabırlı olmamız gerektiğine kendimizi inandırmıyor muyuz?
Bu yazımın yayınlandığı günün akşamı Pesah’ı kutlayacağız. 3000 yıldan beri her Yahudi’ye Mısır Çıkışını anımsatan Özgürlük Bayramını… Ailelerin kalabalık Seder sofrası etrafında toplanarak atalarının esaretten özgürlüğe geçişlerini nesilden nesle aktardıkları gece… Tanrı’nın mucizelerinin babadan oğula aktarıldığı gece…
Ama gelin görün ki, bütün dünya Yahudileri biraz buruk yaşayacak bu yıl Pesah’ı… Binlerce yıldır sürdürülen bu geleneği her birimiz kendi evimizde, büyüklerimizden, çocuklarımızdan, torunlarımızdan uzakta sürdürmek, Agada’yı kalabalık sofralar etrafında değil, çekirdek ailemizle okumak nasip oldu bu yıl… Laik olanlarımız Zoom-Pesah yapacak. Yani herkes aile yakınları ile sanal ortamlarda görüşüp dualarını birlikte okuyacak. Dini otoritelerin bir kısmı bu uygulamaya yeşil ışık yaktı bile. Bilemiyorum… biz de Zoom-Pesah yaparsak eğer, ailemiz beş ayrı evden bir araya gelebilecek.
Hani İsrael zekâsı her zaman zor durumlarda sorunlara bir çözüm bulur, çıkmaz durumlardan bir iyimserlik ortamı oluşturmayı başarır derler ya, TV’nin N12 kanalı bayram gecesi hiç kimse evinde yalnız hissetmesin diye özel bir yayın yapacakmış. Hazırlanan programda, Seder masası etrafında okunacak Agada televizyon ekranından evlerimize yayılacak. Böylece İsrael halkı adeta tek ve büyük bir aileymişçesine, duygu birliği içinde Pesah’ta bir kez daha kenetlenecek…
Hag Pesah Sameah…