top of page

Bugün Aslında Dündü


1993 yapımı bir film geldi geçenlerde aklıma: Groundhog Day! Türkçeye “Bugün Artık Dündü” diye çevrilmişti. İzlemediyseniz şiddetle tavsiye ederim, izlediyseniz hatırlayacaksınız… Bir hava durumu spikeri olan Phil Connors (Bill Murray), program yapımcısı (Andie MacDowell) ve sevimli kameramanı ile birlikte, geleneksel Groundhog Day şenliklerini görüntülemek için Pennsylvania'daki Punxsutawney kasabasına gönderilir.

O gün, belki de Phil'in hayatının en kötü günüdür, ama daha da beteri vardır: Phil'in karabasanı her gün tekrarlanır, yani her sabah uyandığında birebir aynı günü yaşar. Kısacası artık Grounhog Day her gün yeni baştan yaşanmaktadır. Phil, o gün meydana gelecek olan her şeyi önceden bildiği için bunun avantajlarını kullanmayı zamanla öğrenir. Ve hayatının kadının kalbini kazanmak için elinden geleni yapmaya karar verir.

Filmdeki en komik sahnelerden bir tanesi, istisnasız her sabah saat 06.00’da çalan saati ve ardından da Bill Murray’in aynı günü yaşadığının farkına varmasıdır. İlk izlediğimde yüzündeki o şaşkın / kızgın / asabi (artık siz ne derseniz) ifade beni o kadar çok güldürmüştü ki, tahmin edeceğiniz üzere filmi seneler boyunca birkaç kez hep aynı keyifle izledim.

Sene 2020 ve son bir aydır kendimi “Groundhog Day” filminin içinde gibi hissediyorum. Bedenimi belli bir disipline sokabilmek için aşağı yukarı aynı saatte uyanmaya gayret ediyorum. Sabah yoga yapıyorum, evden çalıştığımız için (ofisimiz yaklaşık 4 haftadır kapalı çünkü) bütün epostalarıma cevap veriyorum, işlerimi düzene sokuyorum. Öğlen yine yaklaşık aynı saatte yemek yemeye çalışıyorum. Her gün en az bir buçuk saat boyunca, yüzüme maskemi, elime eldivenimi takıp yürüyüşe çıkmaya ve en azından birazcık “gerçek oksijen” almaya çalışıyorum. Alışveriş ve yemek yapıyorum, sürekli çamaşır ya da bulaşık yıkıyorum ve ertesi sabah aynı kısır döngünün içinde buluyorum kendimi.

Hangi gün olduğunu bile bilmiyorum, aslında bilsem ne fark edecek? 101 yaşındaki anneannem onu her ziyarete gittiğimde bana, “Bugün ne gün?” diye sorar. Sebebi de şu: hemen hemen hiç sokağa çıkmadığından, onun için hafta içinin hafta sonundan ya da Salı’nın Perşembe’den hiçbir farkı yoktur. İşte ben de son dönemde aynı şeyi hissediyorum. Bazı sabahlar çok moralli uyanıyorum, bu karabasandan yakında kurtulup, eski “normal” günlerimize kavuşacağımızı hayal ediyorum. Bazı sabahlarsa, moralimi yerlerden zor toplayabiliyorum ve bütün günümü surat asarak ya da kanepenin üzerinde pinekleyerek geçiriyorum.

Şikâyet etmeye hakkım var mı, emin değilim. Tek derdim, sıkılmak! Günlerdir hastanede yatanlar, yoğun bakımda canlarıyla uğraşanlar, entübe edilenler ve hatta hayatlarını kaybedenler varken, benim can sıkıntısından şikâyet etmem çok saçma geliyor. Ama neticede insanız, en mükemmelimiz bile kusursuz değil.

Demem o ki, ruhani açıdan benden daha yüksek seviyelerde olanlar, Korona Günlerinden olumlu bir şeyler çıkarmanın peşinde olabilir – sakın yanlış anlamayın, eleştirmiyorum – ama ben bu karantina sürecinin insanları birbirlerine yaklaştırdığını ya da doğaya verdiğimiz zarardan ötürü yaptıklarımızı düşünmek için bir pencere açtığı inancında değilim. Bu dönemin sadece bazı ülkeler tarafından çok kötü yönetilmiş bir süreç olduğu ve her şey geçtikten sonra bile geride büyük yaralar bırakacağı düşüncesindeyim.

Pesah Bayramı ile birlikte yeniden sağlıklı günlere ve özgürlüğümüze kavuşmak dileğiyle… Hag Sameah.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page