top of page

Teşekkür Ederim…


לעילוי נשמת רשל בת אורו

Yahudi… Acaba bu sözcük ne anlama geliyor? Yok; Türkçe sözlüğe bakıp göreceğiniz sinir bozucu antisemitik karşılıktan bahsetmiyorum. Gerçekten, bu sözcük ne anlama geliyor?

Hepimizin bildiği gibi, sözcüğün kökeninde “Yeuda” ismi var. Yahudi sözcüğü, İbranice Yeudi’nin Türkçeleşmiş hali. Yeudi sözcüğü de “Yeuda’ya mensup” demek.

Yeuda, üçüncü atamız Yaakov’un – ya da diğer adıyla Yisrael’in – dördüncü oğluydu. Onun soyundan gelenler Yeuda kabilesini oluşturmuştu. Dolayısıyla bu kabileye mensup olan herkesin “Yeudi” olarak adlandırılması gayet normaldir. Ama sorun da burada başlıyor. Acaba günümüzde “Yahudi” olarak anılan herkes Yeuda’ya mensup mu gerçekten?

Mesela soyadı Koen veya Levi olan bir kişinin “Yeuda’ya mensup” olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz, çünkü tüm Koenler, ilk Koen olan Aaron’un soyundan gelir. Aaron, yukarıdaki anlamda bir “Yeudi” değildi – Levi’ydi. Tıpkı tüm Leviler gibi, Aaron ve hepsi onun soyuna mensup olan Koenler de, Yaakov’un üçüncü oğlu olan Levi’nin soyundan geliyordu.

[Burada kısa bir parantez açayım. Ara sıra, Tora’da anlatılan veya emredilen konuların, Tora’nın gerçekliğini, orijinalliğini ve içeriğinin doğruluğunu anlamamıza nasıl yardımcı olduğuna çeşitli örneklerle işaret etmeye önem veriyorum. Daha önce Berit-Mila gibi, nesilden nesile sürekli ve kesintisiz gerçekleştirilen bir uygulamanın bizi nasıl Avraam’a kadar bağladığından bahsetmiştim. Elbette önümüzdeki hafta kutlayacağımız ve tarihin belli bir noktasında yaşanmış olan olayları istisnasız her sene belli uygulamalarla – matsa yemek gibi – canlı tuttuğumuz Pesah bayramı da bunun en etkili örneklerinden biridir. İşte bir başka örnek de Koen ve Levi aileleridir. Bet-Amikdaş yıkıldıktan sonra bile Yahudi ritüelinde hâlâ aktif rollere sahip olan ve neredeyse dünyadaki her Yahudi cemaatinde var olan bu aileler de bizi ta Aaron’a ve Levi’ye kadar bağlamaktadır. Kimse tarihin herhangi bir anında, hiç olmayan bir Aaron A-Koen icat edip yeni bir sülale başlatmış olamaz. Bunu bir kenara not aldıktan sonra parantezi kapatayım.]

Kimin “Yeudi” olduğu konusunu biraz daha karıştırayım. Kısa bir süre önce kutladığımız Purim bayramının hikâyesini anlatan Megilat Ester’in başrolünde iki büyük şahsiyet vardır. Biri tabii ki Ester. Diğeri de onun kuzeni olan Mordehay. Bakın, Megila bize Mordehay’ı hangi sözlerle tanıtıyor:

“Başkent Şuşan’da Yeudi bir adam vardı. İsmi Mordehay’dı; Kiş’in oğlu Şimi’nin oğlu Yair’in oğluydu; Yemini bir adamdı” (Megilat Ester 2:5).

Pasuk Mordehay’ın “Yemini bir adam” olduğunu söylemektedir. “Yemini” sözcüğü “Binyamin kabilesine mensup” anlamına gelir. Gerçekten de Mordehay, Binyamin kabilesinden geliyordu. Kendisinden önce sayılan Şimi ve Kiş isimleri de Binyamin kabilesinde yaygın olarak kullanılan isimlerdi. Ama bir dakika… Mordehay Binyamin kabilesine mensupsa, pasuk nasıl olur da onu “Yeudi” diye adlandırabilir? Mordehay Yeudi midir, Yemini midir?

Bu sorunun cevabını tahmin etmek kolaydır. Tıpkı Koen ve Levilerin, Levi kabilesine mensup olmalarına rağmen birer “Yeudi” olarak adlandırılmaları gibi, Mordehay da Binyamin kabilesine mensup olmasına rağmen bir “Yeudi” olarak tanıtılmaktadır. Çünkü tarihin bir aşamasında “Yeudi” sözcüğü, sadece Yeuda kabilesine mensup olanları tanımlayan temel anlamını aşmış ve Yisrael halkına mensup herkesi içerecek genel bir anlam kazanmıştır.

Bunun basit sebebi, Yisrael halkının, üçüncü kral Şelomo’nun ölümünden sonra kuzeydeki Yisrael Krallığı ile güneydeki Yeuda Krallığı olarak ikiye bölünmüş olmasıdır. Yisrael Krallığı, on [veya belki de dokuz] kabilenin birleşimiyle oluşmuştu. Başkenti Yeruşalayim olan Yeuda Krallığı ise, Yeuda kabilesinin yanında, ona katılmış olan Binyamin kabilesinden oluşmaktaydı. [Yukarıda “belki de dokuz” dememin sebebi, Şimon kabilesinin genellikle Yeuda kabilesinin toprakları dâhilinde yerleşmiş olmasıdır. Ama daha sonra onun da diğer kabilelere katılarak Yeuda’dan ayrılmış olup olmadığı konusunda yeterli bilgiye sahip değilim.] Levi kabilesinin – ve dolayısıyla Koenlerin de – kendilerine ait toprakları yoktu; Erets-Yisrael’in her tarafına dağılmış halde, kendilerine ayrılmış şehirlerde yaşıyorlardı. Bu ailelerin başlıca görev yerleri olan Bet-Amikdaş Yeruşalayim’de olduğu için, Yeuda Krallığı’nın kontrolü altındaki bu şehirde Koen ve Levi nüfusunun yoğun olduğu tahmin edilebilir.

Yisrael Krallığı Asurlular tarafından yıkıldıktan ve halkı çeşitli yerlere sürüldükten sonra, geriye Yeuda Krallığı kalmıştı. Bu krallıkta tabii ki başta Yeuda kabilesi ve ardından Binyamin kabilesi, krallık toprakları dâhilinde yaşayan Koen ve Leviler vardı. Ama diğer on kabileye mensup olan vatandaşlar da mutlaka vardı. İşte, Yisrael halkına mensup olduğu bilinen herkesin genel bir isimle “Yeudi” olarak adlandırılmasının ardındaki tarihi sebep bu olabilir.

Ama belki bir başka sebep daha vardır. O da coğrafi olarak kimin nerede yaşadığından çok, Yahudi halkının mevcut veya olması gereken/ümit edilen karakteriyle bağlantılıdır.

İbranice “Yeuda” ismi יהודה şeklinde yazılır. Annesi Lea, Yeuda’ya bu ismi verdiği zaman, “A-Şem’e teşekkür edeceğim” (Bereşit 29:35) demiştir. Bu isim Leodot yani “teşekkür etmek” fiilinden geldiği gibi, aynı zamanda Tanrı’nın Dört Harfli İsmi’nin tüm harflerini de içerir. “Yeuda”, “Tanrı’ya şükran” anlamı içeren bir isimdir. Dolayısıyla “Yeudi”, “Tanrı’ya şükreden” kişidir. Böylece, her ne kadar soy olarak Yeuda’nın soyuna mensup değilse de, ulusal karakter olarak Tanrı’ya şükretmeyi bilen Yisrael halkının bütünü için genel anlamda “Yeudi” isminin kullanılması yerindedir.

Yahudi, Tanrı’ya şükreder. Sabah uyandığı anda “Mode ani” cümlesini söyleyerek, ruhunu iade ettiği için Tanrı’ya şükreder. Sabah berahalarında, gözlerini açtığı için, uyku sırasında bir bakıma vücudunu saran görünmez bağdan kurtulduğu için, dik durabildiği için, giyecek giysisi olduğu için ve daha birçok ihtiyacı karşılandığı için Tanrı’ya teşekkür eder. Tora için teşekkür eder. Gün içinde bir yiyeceği yemeden önce ve yedikten sonra beraha söyleyerek teşekkür eder. Tuvalet ihtiyacını hiçbir sorun yaşamadan giderebildiği için bile bir beraha söyleyerek teşekkür eder! Yahudilik ve uygulamaları, Yahudi’yi, sabah gözünü açtığından, akşam yatmaya gidene kadar sürekli olarak müteşekkir olacak ne kadar çok şeyi olduğunu görme yönünde eğitir. Yahudi, Tanrı’ya şükreden kişidir.

Tüm bunların peraşamızla ilgisine gelirsek… Geçtiğimiz hafta Vayikra peraşasıyla başlamış olan korbanlar konusu bu hafta Tsav peraşasıyla devam etmektedir. Peraşanın ele aldığı korban türlerinden biri de Toda, yani şükran korbanıdır. Midraş öğretileri, Maşiah Dönemi’nde tüm korbanların iptal olacağını belirtir. Ama bunun tek bir istisnası olacaktır: Toda korbanı. Bunun sebebi, insanın teşekkür etme gereğinin hiçbir zaman sona ermeyecek olmasıdır.

Önceki neslin önemli Tora otoritelerinden Rav Yitshak Hutner bu konuda ilginç bir noktaya değinir. Toda (teşekkür) kelimesi Leodot (şükretmek) sözcüğünden gelir. Ama İbranicede Leodot sözcüğü aynı zamanda “kabul etmek” anlamına da gelir.

Rav Hutner, teşekkür ve kabul etme anlamındaki terimin tek ve aynı olmasının bir rastlantı olmadığını vurgular. Bir kişinin teşekkür etmesi için, bir şekilde yardıma ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyacının başkaları tarafından giderildiğini kabul edebilmesi gerekir. Bir kişiye teşekkür etmenin ilk basamağı, onun sizin yararınıza bir şey yaptığını ve sizin her bakımdan güçlü, kabiliyetli ve becerikli olmadığınızı kabul etmenizdir. Bu yüzden teşekkür ve kabul etme kavramları Leşon Akodeş (kutsal lisan) olan İbranicede aynıdır.

Gün boyunca Tanrı’ya şükretmek için ne kadar çok sebebi olduğunu görme yönünde eğitilen Yahudi’nin, bu eğitimin doğal bir sonucu olarak, diğer insanlara da minnettar olmayı öğrenmesi beklenir. Hiçbirimiz her şeyi tek başımıza yapıyor değiliz. Hayatımızın her alanında ve her anında bize yardım eden, bizim için birçok şey yapan sayısız insan vardır. Aile büyüklerimiz ve özellikle anne ve babalarımızdan, bize her alanda bir şeyler öğretmiş öğretmenlerimize kadar, beğensek de beğenmesek de devleti iyi-kötü belli bir istikrarla yönetenlerden, özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde bariz bir şekilde gördüğümüz üzere sağlık, güvenlik ve daha birçok gereksinimimizi bizim için karşılayan görevlilere kadar, ihtiyaç duyduğumuz mal ve erzakı yakınımıza getiren market ve mağazalardan, sokaklarımızı temizleyip çöplerimizi kaldıran temizlikçilere kadar, daha birçok sayısız alanda bize çok büyük veya çok küçük yardımları dokunan kişiler de dâhil olmak üzere, şükran borcumuz olan çok kişi vardır.

İnsanın yapısında bir nebze bencillik olduğu için, teşekkür edecek ne kadar çok şeyi olduğuna odaklanmaktansa, hakkında şikâyet edebileceği noktaları görme eğilimi gösterir. Öyle olmayalım. Aldığımız her nefes, sağlığımız, başımızı sokacak evimiz, giyecek giysimiz, yiyecek ekmeğimiz gibi normal zamanlarda kanıksadığımız şeyleri belki de şimdi, bazı konularda mecburen kısıtlı olduğumuz, hatta bazı haklı endişeler içinde yaşadığımız bu günlerde daha iyi takdir edebiliriz. Tanrı’nın yardımıyla bu sıkıntılı günler, yakında sağlık ve huzur içinde sona erdikten sonra bu takdir duygularını devam ettirelim.

Kabul edelim ki, tek başımıza hiçbir şeyi başaramayız. “Kabul edelim” ve “teşekkür edelim” – hem Tanrı’ya, hem de diğer insanlara. Çünkü “Yeudi”, şükretmeyi bilen kişidir.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page