Merhaba sevgili okuyucularım. Tatilimiz devam ediyor. Ne yapalım bir şekilde katlanıyoruz işte. Eşim iyi bir ev hanımı olma yolunda, ordinaryüs olmak üzere. Bendeniz derseniz yemek pişiriyorum, çamaşır makinesini kurup çamaşır yıkayıp katlıyorum. Ütü bile yapmıyorum. Gezmeye gidilmediği için gömlek falan çıkmıyor çamaşırdan. Kitap deseniz gerçekten kaput gidiyorum. Beş yeni kitaba başladım, birine kendimi kaptırırım diye, yok kardeşim boşa çaba, okuyamıyorum. Zihnimi konsantre edemiyorum…
Üzerimde bir atalet duygusu var. Tek bir kitap okuyabildim. Çünkü broşür gibi 66 sayfalıktı. Stefan Zweig’ın” Rahel Tanrıyla Hesaplaşıyor” adlı 3 hikayelik bir kitapçık. Çok güzel, yarı felsefi… Neyse onu bir oturuşta bitirdim ve kendimi kutladım. Şimdi Amos Oz’un “Michael ve Hanna” adlı kitabını okuyorum. Galiba yavaş yavaş düğümlerim çözülmeye başladı. Daha beni yeni bir kitap dağı bekliyor. Tanrı ve Corona izin verirse inşallah hepsini okur bitiririm.
Bu bitmeyen tatil günlerimin en büyük yarası torunlarıma dokunamamak, öpememek, bir sofra etrafında oturamamak… Allahtan teknoloji sayesinde yüzlerini görüp, cıvıltılı seslerini duyabiliyoruz. Keşke kokularını da alabilseydik. Demin telefonlaştığım bir arkadaşım, belki yakında çocuk kokulu telefonlar da çıkar dedi, gülüştük. Bu arada ben her gün birkaç telefon konuşması yapıyorum. Sıklıkla konuşmadığım, sevdiğim ve saygı duyduğum insanları arıyorum. Onları yeniden hakikaten kucaklayıp öpebileceğim zamanları umutla bekliyorum. İnsanların olmazsa olmazları yavruları, torunları ve kardeşleridir ama, yine de kıymetli dostların yeri ve önemi de farklıdır.
Bu arada biraz da mutfağa sardım. Mesela ömrümde ilk defa, Purim’de “ Borekaz de Muez” yaptım. Yani cevizli tatlı hamur böreği… Valla şahane oldu. Eşim bayıldı. Annem her sene eşim için bu borekitaslardan yapardı. Kocam bayılırdı bunlara, annem de sevinirdi. Bu sene ilk defa yaptım. Anneciğimin ruhu şad olsun. Çok hünerli elleri vardı. Dün de “Patatesli Bulemikas” yaptım. Yani “yufkalı patatesli gül böreği.” Bunu kayınvalidem her Cuma akşamı yapardı ve David çok severdi. Dün onları yerken özlemle içini çekti. O anda annesi ile beraberdi eminim. Kayınvalidem dünya iyisi, asil bir insandı. Birbirimizi çok severdik. O da melekler ordusuna katıldı epeyi zamandır. Bayramlarda ve özel günlerde onları bu şekilde maddi olarak yaşatmaya çalışıyoruz işte.
Şimdi de Pesah için portakal reçeli yapacağım, çünkü artık bunu bize yapacak kimse kalmadı… Bu arada geçen hafta 150 adet pazı sarması yapıp pişirdim. Hepsini cam kutulara koyup buzluğa koydum. Çocuklarım çok severler. Bu sene Pesah’ta ayrı ayrı olacağız, bari ellerimle hazırladığım bir yemek yesinler.
Aslında biz insanlar, kıymet bilmeyen ve bütün güzel şeylerin farkına varmadan onları ıskalayan mızmız tabiatlı yaratıklarız. Pesah yaklaşırken kadınlar içlerini çekip, burun kıvırırlar, hazırlıklar gözlerinde büyür. Erkekler kesenin ağzını açıp sonsuz para harcarlar, of pof ederler. Hadi canım buyurun, bu sene kupkuru Pesah Sederi sofrasına oturunca, dinlenmiş ama tatsız bir Seder yapacağız. Bu bence ilahi bir işaret!.. İyi günün kıymetini bilmek, yorulabildiğimize şükredebilmek ve kapıldığımız sonsuz rehavetten çıkıp, iyice yorulup yatağa girmek ve deliksiz bir uykuyu hak etmek. Olacak, gelecek de bir gün gelecek. Bu kötü günleri sabır ve akılla atlatacağız.
Sevgili okurlarım yakında bayrama gireceğiz, ben derim ki biz yine tezpişti, Pesah keki ve mustaçudos yaparak, kapı ağzına gelen oğullarımıza veya kızlarımıza verelim. Ninelerinin el emekleriyle ağızları tatlansın. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Dileğim yeniden buluştuğumuzda tek vücut ve hayatta olmak. Şimdiki Corona günlerinde;
“Aynı şehirde;
Sen varsın,
Ben varım,
Biz yokuz.”