top of page

İsrael’e neden düşman olmak zorundayız?

Can Ataklı’nın “İsrail’e neden düşman olmak zorundayız?” başlıklı video konuşması sosyal ağlarda oldukça dolaştı ve izlendi.

1956 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen Can Ataklı gazeteciliğe Yeni Ortam Gazetesi’nde başladı, Vatan, Günaydın, Dünya, Sabah, HaberTürk gibi çeşitli kurumlarda köşe yazarlığı ve yayın koordinatörlüğü yaptı. Şu anda Halk TV’de program yönetmekte ve Sözcü Gazetesi’nin “Korkusuz Yazarları” arasında yer almaktadır.

Can Ataklı YouTube aracılığı ile yaptığı sohbet konuşmasında Yüzyılın Anlaşması’na en büyük tepkiyi Türkiye’nin verdiğini belirtikten sonra şu soruyu soruyor: “Bizim İsrail ile derdimiz ne?”

Gazeteciye göre, ABD planının uygulamaya geçemeyeceğine inanan Türkiye bu konudaki görüşlerini yüksek sesle söylemekte sakınca görmemektedir. Ancak kamuoyu söylemlerden çok etkilenmekte ve öfkeli hale gelmektedir.

Ataklı, Türkiye’nin son yıllardaki dış politikasını onaylamayan çizgisinin bir sonucu olarak, İsrael’in dışlanmaması gerektiğini savunmakta, Türkiye’de açıktan yapılan düşmanlık nedeni ile pek çok şeyin kaybedildiğini ve Türkiye için en hayırlı olanın Suriye ve özellikle İsrael ile iyi ilişkiler içinde bulunmak olduğunu ifade etmektedir.

CHP’ye oldukça yakın bir kişi olan Can Ataklı 2014 yılında bu partiden belediye başkanlığına adaylığını açıklamıştı. “Büyük Kudüs” mitinginde konuşmacı olarak yer alan, Filistin üzerinden siyaset yapmaya çalışan ve bu oportünist çabasıyla belli çevrelerde hayal kırıklığı uyandıran CHP’li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ataklı arasında düşünce yapısı açısından pek bir fark yok gibi… Ataklı’nın konuşmasının “İsrael’e neden düşman olmak zorundayız?” şeklindeki başlığı da, yazarın İsrael ile ilgili tavrını yansıtmıyor mu?

‘400 milyon nüfuslu Müslüman ülkelerin İsrael’i bir tükürükle boğabileceğini’, İsrael’in öyle gözlerde fazla büyütülecek bir devlet olmadığını belirten Ataklı’nın pek İsrael sempatizanı olmadığı görülüyor J) Ancak, konuşmasında can alıcı bir soruya değindiği de ortada…

Gerçekten Türkiye’nin İsrael ile derdi nedir? Türkiye’nin ne yakın, ne uzak tarihinde İsrael ile hiçbir zaman kayda değer bir ihtilafı olmamıştır. Tam tersine askeri ve güvenlik alanlarında ciddi bir işbirliği söz konusu olmuştur. İki ülke arasında ticaret ve turizm sektöründe rakamlar düzenli bir şekilde yükselişlerini sürdürmektedirler.

Türkiye, 28 Mart 1949’da İsrail’i resmen tanıyan ilk Müslüman devlettir. 2005 yılında, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu dönemde İsrael’i ve Yad Vashem’i ziyaret etmiş, dönemin Başbakanı Ariel Sharon kendilerini; “İsrael’in başkenti Yeruşalayim’e hoş geldiniz!” sözleri ile karşılamıştır. Peki, yüz yıl önce Osmanlı’dan İngiliz manda yönetiminin egemenliğine geçen ve 71 yıldır İsrael’in başkenti olan Yeruşalayim, ne oldu da Türkiye’nin kırmızı çizgisi konumuna yükseldi?

Türkiye’de İletişim Bakanlığı uluslararası alanda Filistin konusunda duyarlılığı artırmak amacıyla üç dilde bir kitap hazırladı; “Yüzyılın İşgali, Tek taraflı planların gölgesinde FİLİSTİN”.

Bu tür girişimler düşünce planında kaldıkça, siyasi bir tercihi ifade ettiği sürece kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak fiiliyatta “Katil devlet, işgalci devlet” türü tanımlamalar, “Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” türünden sözler kolaylıkla Yahudi düşmanlığına dönüşebilmekte ve iki halk arasında nefret tohumlarının güçlenmesine yol açmaktadır.

İsrael ile Türkiye halkı arasında geçmişte ve bugün dahi dış politikadan etkilenmeyen bir yakınlık mevcuttur. “Revivo” dönemi ve 1999 depremi sonrası zirve yapan bu sempati, “İstanbullu gelin” dizisi ile yeniden canlanmıştır.

İki ülke arası kültürel ilişkilerin güçlendirilmesi olumsuz duyguları ortadan kaldıracak, en azından azaltacaktır.

“Bizim İsrael halkı ile bir sorunumuz yoktur” türü söylemler ancak halklar arası yakınlaşmanın desteklenmesi ile gerçeklik kazanabilir.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page