top of page

Duy, Dinle, Anla


“Ve Midyan rahibi Yitro - Moşe’nin kayınpederi – Tanrı’nın Moşe’ye ve halkı Yisrael’e yaptıklarını, A-Şem’in Yisrael’i Mısır’dan çıkardığını duydu (vayişma)” (Şemot 18:1).

Peraşamıza adını veren Yitro, Yahudiliği kabul etmiş en ünlü kişilerden biridir. Yitro, bundan önce alelade bir putperest değil, Midyan’ın başrahibiydi. Üstelik Hahamlarımızın aktardıkları üzere, “yeryüzünde tapmadığı put bırakmamıştı”. Ve buna rağmen, Tanrı’nın Bene-Yisrael için yaptıklarını duyduğu zaman onlara katılmaya ve Tora’yı benimsemeye karar vermiştir. Yitro, Moşe’ye vermiş olduğu tavsiyelerin Tora tarafından bu haftaki peraşamızda kaydedilmesiyle onurlandırılmıştır.

Ancak Tora’nın yukarıdaki pasukta Yitro’yu “Midyan rahibi” olarak tanımlaması oldukça şaşırtıcıdır. Zira bu özelliği Yitro’nun geçmişini yansıtmaktadır. Oysa Yitro şimdi farklı bir kişidir. Tora’nın Yitro’yu putperest bir yerin başrahibi olarak anmakta ısrar etmesi bu açıdan ilgi çekicidir, çünkü bir baal teşuvaya (teşuva yapmış, hatasından dönmüş, tövbekâr kimse) geçmişini hatırlatmak yasaktır. Bu onu hem eskiye döndürebilecektir, hem de onu utandıracaktır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, Tora’nın Yitro’yu eski özelliğiyle hatırlatması biraz gariptir.

1508 yılında Edirne’de doğmuş olan Rabi Moşe Alşeh [kitabının ismiyle “Alşeh” veya “Alşeh A-Kadoş” olarak bilinir], Tora’nın pasukta bu şekilde bir ifade kullanmasının bir amacı olduğunu söyler. Tora, Yitro’nun ne kadar da uzak bir kişi olduğunu, fakat buna rağmen doğruya ulaşabildiğini vurgulamakta; bunu yaparken de, Yitro’yu başarıya götüren sırrı açıklamaktadır. Bir zamanlar putperest bir rahip olan Yitro, tavsiyelerine Tora tarafından değer verilecek kadar yücelebilmiştir. Yitro’nun sırrı nedir?

Alşeh bu sorunun cevabının tek bir kelimede gizli olduğunu belirtir: “Vayişma”. Her ne kadar yukarıda “duydu” şeklinde çevirdiysem de, İbranicede Lişmoa fiili farklı anlamlara gelebilir ve bunlardan biri de “öğrenmek ve anlamak”tır. Örneğin bu hafta peraşada Tora’nın alınışını da okuyoruz. Tora alınmadan önce Bene-Yisrael ünlü bir beyanla Naase VeNişma, “yapacağız ve dinleyeceğiz” demiştir (Şemot 24:7). Halk bu ifadeyle, Tora’yı her koşulda yerine getirmeye hazır olduğunu ve onu öğrenip anlamayı bunun bir ön şartı olarak görmediğini belirtmekteydi. Eğer bir şeyi Tanrı emrediyorsa, elbette bu en doğru şeydi ve anlamasalar bile yerine getireceklerdi (Naase). Ama tabii ki bunu öğrenip anlamaya da gayret edeceklerdi (Nişma). [Diğer bir örnek için bkz. Devarim 28:49).]

Yitro, dinleyip öğrenmeye çok istekli biriydi. Eğer bir kişi, gözlerini ve kulaklarını açıp, görmeyi, dinlemeyi ve öğrenmeyi istiyorsa, o zaman “Midyan rahibi” statüsünden, Tora’ya sözlerini kaydettirecek düzeye çıkabilir. Bunun anahtarı, “ben her şeyi bilirim” diyen değil; dinleyen ve doğruyu kabul etmeyi bilen, doğruyu görmesine rağmen önceki fikirlerine takılıp kalmayan ve uyarıları memnuniyetle karşılayan biri olmaktır.

Raşi peraşanın başındaki ilk açıklamasında şöyle yazar: “Yitro ne duydu ve geldi? [Cevap:] Sazlık Denizi’nin yarılışını ve Amalek milletiyle yapılan savaşı.”

Bu ilginç bir açıklamadır. Çünkü geçtiğimiz hafta Beşalah peraşasında okuduğumuz Deniz Şarkısı’nda bu olay için “Halklar duydu ve titrediler!” (Şemot 15:14) diye yazılıdır. Amalek’le olan savaş da olasılıkla çevre halklar tarafından duyulmuştu, ama sadece denizin yarılışı olayına bakarsak, bu olayı sadece Yitro’nun duymuş olmadığı açıktır. Ama Raşi’nin sözlerine dikkate edersek Yitro sadece “duymakla” kalmamış; aynı zamanda “gelmiştir”. Çünkü Yitro’nun duymasıyla başkalarının duyması aynı değildir.

Yukarıda belirttiğim gibi Lişmoa sözcüğü farklı anlamlara gelebilir. Herkes her şeyi “duyabilir”. Ama herkes duyduğu şeye odaklanıp onu dinleme ve anlama zahmetine girmek istemeyebilir. Benzer şekilde ateş içinde yanan ama tükenmeyen bir çalılık görüntüsü herkesin ilgisini çekebilir, ama herkes Moşe Rabenu gibi biri gidip bunun sebebini araştırma isteğine sahip olmayabilir. İşte; Yitro için “Lişmoa” fiilinin anlamı sadece havada yayılan ses dalgalarının kulak kepçesine çarpıp içeri girerek kulak zarını titretmesiyle başlayan ve “duyma” duyusuyla sonuçlanan mucizevi – ama bizler için gayet “normal” – bir tepkiler zincirinden ibaret değildi. [Dürüst olalım; hangimiz bunun ne kadar büyük bir mucize olduğunu takdir ediyoruz? Ama konu bu değil.] Yitro için bu fiil, “anlamak” anlamına geliyordu.

Ses dalgaları olarak belki herkes aynı şeyi duymuştu. Ama duydukları şeyin kendilerini etkilemesine izin vermeyerek, onunla aralarına görünmez bir set çekmişlerdi. Ama Yitro farklıydı; çünkü o duymakla kalmadı. Duyduğu şeyin içyüzünü, anlamını, sebeplerini, sonuçlarını ve gerektirmelerini öğrenmek üzere harekete de geçti – “geldi”. Yitro sadece işitme duyusuna sahip bir insan değil, aynı zamanda iyi bir dinleyici ve iyi bir öğrenciydi. Tek istediği, gerçeği bulmaktı. Ayrıca kendisine karşı dürüsttü. Art arda değişik inançları denemiş, fakat onlarda doğruyu bulamamış ve reddetmişti. Bu sebeple “dinlemek ve öğrenmek” istiyordu. Yitro’nun başarısının anahtarı işte buydu.

Yitro’nın bir niteliği de, herhangi bir şeyi öğrenmenin en doğru yolunun, o şey hakkındaki sığ ve ansiklopedik bilgilerle yetinmemek olduğunu anlamış olmasıydı. Öğrenilenleri uygulaması gerekiyordu; çünkü bir şeyi sadece teorik olarak öğrenmekle onu fiilen yerine getirmek arasında dünya kadar fark vardır. Uygulama, teorik ve yüzeysel bilgiye kan ve can verir; insanı onun bir parçası haline getirir. İnsan öğrendiği şeyi yaşadığı zaman onu daha iyi anlar. Bu yüzden Yitro’nun yeryüzünde “öğrenmediği” değil, “tapmadığı” tek bir put kalmamıştı. Yitro hepsini tek tek denemiş ve sonunda başrahip konumuna kadar gelmişti – ve o zaman “hayır; bu değil!” diyebilmişti. Yitro aynısını Tora için de yaptı, onu sadece kulaktan dolma bilgiyle öğrenmekle kalmadı; derinlemesine öğrendi ve uyguladı – ve o zaman “evet; işte bu!” dedi. [Neyse ki, bizim gerçeği bulmak için tüm bu denemeleri yapmamıza gerek yok, çünkü biz, bu haftaki peraşamızda ve daha birçok yerde hatırlatıldığı üzere, Tanrı’nın “aracısız olarak, aynı anda tüm halka hitap etmesine” nail olmuş bir halkız.]

Bu bakımdan Yitro da Naase VeNişma demiştir. Bunu “Yitroca”ya çevirecek olursak: “Yapacağız ve anlayacağız”. Tora’da birçok bilgi ve birçok kural vardır – ve bunlar iç içedir. Onları, uzaktan, yabancı, temkinli, soğuk, hatta biraz da müstehzi bir bakışla değerlendirmek, şu televizyonda, bu hiciv programında veya öteki twitter mesajında kibirle alaya alınan bir kural veya öğretiyi yarım yamalak, anlaşılmadan veya arka planı hakkında hiç bilgi olmadan yargılayarak ahkâm kesmek bize sadece kaybettirir. Tora önce temel bilgiler alınıp “yapılmalıdır” – ve ancak ondan sonra, yaşanarak ve hissedilerek “anlaşılabilir”. Kral David’in Teilim kitabında dediği gibi: “Tadın ve görün ki, iyidir A-Şem” (Teilim 34:9).

Hepimiz fiziksel olarak “duyarız”. Fakat ne yazık ki hepimiz “dinlemeyiz” veya “anlamaya” gayret etmeyiz. Bakıp da görmeyenler kadar kör, duyup da dinlemeyenler kadar sağır olmamak; ancak “dinleyici” Yitro’yu örnek almakla mümkündür.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page