top of page

Hesaplar…


Mısır esareti, Paro’nun Bene-Yisrael hakkındaki görüşünü değiştirmesiyle başlamıştı. Paro, Bene-Yisrael’in çoğalıp ülke içinde göze çarpan farklı bir halk haline geldiğini görünce, Yosef’in ülke için yapmış olduğu her şeyi göz ardı etmiş ve Bene-Yisrael’i ezecek, nüfusunu kontrol altında tutacak, hatta azaltacak bazı önlemler almaya girişmişti.

“Halkına [şunları] söyledi: ‘Bakın; Bene-Yisrael halkı bizden kalabalık ve güçlü hale geldi. Gelin ondan daha akıllı davranalım ki [daha da] çoğalmasın ve olur da bir savaş çıkarsa o da düşmanımıza katılıp bize karşı savaşarak, [bizi] ülkeden sürmesin” (Şemot 1:9-10).

Pasuğun düz okunuşuna göre Paro “Gelin ondan daha akıllı davranalım” derken, Bene-Yisrael halkından bahsetmekteydi. Ancak Hahamlarımız bu ifadeyi farklı bir şekilde açıklarlar: “Gelin O’ndan daha akıllı davranalım.” Paro’nun sözleri Tanrı’yı kastetmekteydi.

“Yisrael halkının güçlü bir Tanrı’sı var. Onlara kötülük edersek, Tanrı da bize ceza verecektir. Fakat bu Tanrı’nın bir özelliği var. İnsanlara, yaptıklarının karşılığını kısasa kısas verir. Bu yüzden biz Bene-Yisrael’i hangi yöntemle öldürmeye kalkarsak, O da bizi buna paralel bir yöntemle cezalandıracaktır. Ama O’ndan daha akıllı davranabiliriz. Öyle bir yöntem bulalım ki, Tanrı bize aynı şekilde karşılık veremesin. Ve böyle bir yöntem var. Tanrı tüm dünyaya büyük tufanı getirdikten sonra bir yemin etmişti. Bundan böyle dünyayı bir su baskınıyla cezalandırmayacaktı (Bereşit 9:11, 15). Yani eğer biz Bene-Yisrael’i öldürmek için suyu kullanırsak, Tanrı bizi cezalandıramaz!”

Buna paralel olarak, Midraş’taki bir öğretiye göre, Paro’nun astrologları, Bene-Yisrael’in kurtuluşuna liderlik edecek olan kişinin yakında doğacağını görmüşlerdi. Ayrıca “Bu kişinin sonunun suyla bağlantılı olacağını görüyoruz” da demişlerdi.

Böylece Paro’nun Bene-Yisrael’e karşı uygulamayı düşündüğü “nüfus kontrolünde” hangi yöntemi uygulayacağı da şekillenmiş oldu. Bir taşla iki kuş vuracak ve bundan yara bere almadan sıyrılacaktı. Emrini verdi: “Doğan her erkek bebeği nehre atın…” (Şemot 1:22).

Ne var ki, Paro’nun gözden kaçırdığı bir nokta vardı. Tanrı dünyaya suyla ölüm getirmeyeceğine dair yemin ettiği zaman, bunu, daha önce yaptığı gibi “tüm dünyayı” kapsayacak bir tufanla yapmayacağını söylemişti. Ama dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir halkı suyla cezalandırmayacağını söylemiş değildi. Öyle de oldu. Bu hafta Beşalah peraşasında okuyacağımız üzere, Mısırlılar, Yisrael’in bebeklerini nehirde boğmalarının karşılığında, denizde boğularak cezalarını buldular.

Peki, ya astrologlar yanılmışlar mıydı? Yisrael’in kurtarıcısının sonu gerçekten suyla bağlantılı olmuş muydu? Evet… Ama Mısır’da bebeklerin atıldığı nehrin sularıyla değil; Mısır’dan çıkışın kırkıncı yılında, çölde susuzluk çeken halka su tedarik etmek için, Tanrı’nın “konuş” dediği kayaya asasıyla vurarak çıkardığı sularla… (bkz. Bamidbar perek 20).

* * *

Nedense insanlar bazen Tanrı’dan daha akıllı olduklarını düşünebiliyorlar. Kral Şelomo, Koelet kitabında bu durumu şu sözlerle özetlemiştir: “Tanrı insanı dürüst yaptı. Ama onlar birçok hesap aradılar” (Koelet 7:29).

Oysa “Kişinin kalbinde düşünceler çoktur; ama A-Şem’in tasarısıdır gerçekleşecek olan” (Mişle 19:21). En doğrusu, fazla hesap yapmadan bu dünyadaki varlık amacımızı ve yaşamdaki yükümlülüklerimizi öğrenmek, bilmek, anlamak ve elimizden geldiğince yerine getirmek. Doğru olmadığını bildiğimiz veya en azından hissettiğimiz şeyleri kendi zihnimizde doğruya çevirsek bile, yanlışlar sırf biz öyle istiyoruz veya işimize öyle geliyor diye doğruya dönüşüyor değil.

Gözlemleyebildiğim kadarıyla insan hayatını şekillendiren en kuvvetli etkenlerden biri korku. Ve korkularımız, haklı bir gerekçeye dayanıyor olsun veya olmasın, hayata bakışımızı, doğru-yanlış gibi değerlerimizi ve tabii ki bunlara bağlı olarak davranışlarımızı etkiliyor. Elbette korkunun doğru ve yerinde olduğu durumlar vardır. Ama korkularımızın büyük bir çoğunluğu bizi doğru zamanda doğru adımı atmaktan alıkoyan, bizi alışkanlıklarımıza ve kendimizi rahat ve güvende hissettiğimiz alanlara hapseden, bunun bir sonucu olarak da hayatta bizden nelerin beklendiğini – Tanrı’nın bizden neleri beklediğini – sırf “Bazı keyiflerden mahrum kalırım, rahatım kısıtlanır” gibi endişelerle görmezden gelip, şu dünyadaki kısıtlı süremizi gereken şekilde değerlendirmeden çarçur etmemize sebep olan korkular. Ve işte tam da bu korkular düşünce süreçlerimizi çarpıtıyor, kısırlaştırıyor ve sonunda bizi kolayımıza gelmeyen birçok konuda “Tanrı böyle bir şey istemiş olamaz” gibi sonuçlara vardırıyor.

Paro bile en azından Tanrı’yı olduğu gibi kabul etmiş, sadece O’nu mevcut veriler doğrultusunda nasıl etkisiz hale getirebileceğini hesaplamaya çalışmıştı. Ama biz birçok durumda bunun ötesine geçip, Tanrı’nın bizim gibi düşünmesi gerektiğine ve başka türlüsünün mümkün olamayacağına gayet emin olabiliyoruz. Dahası, bazen, Paro’nun astrologları gibi, doğru sonuçlara varmak için yeteri kadar veriye sahip olduğumuzu bile düşünebiliyoruz. Ama tıpkı onlar gibi, kendi kısıtlı – ve daha önemlisi öznel – bakış açımızla, görebildiklerimiz sadece kısmi bir tablodan ibaret olabilir; hatta doğru sonuçları, tam da o öznellik nedeniyle tamamen yanlış şekilde yorumluyor olabiliriz.

Her şeyi kendi istediğimiz şekilde görmek ve bu uğurda kendi sanal gerçekliğimizi oluşturmak bize ne kadar yarar sağlar, bu tabii ki bir soru işareti. Asıl korkmamız gereken şey, hayatımızı asıl yapmamız gereken şeyleri en azından inceleme, anlama ve tabii ki yapma görevimizi boşlayarak geçirme ihtimali olmalı. Bu nedenle, hesaplarımızı, doğrudan kaçmak değil, doğruyu bulmak için yapmamız herhalde daha uygun olacaktır.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page