top of page

Kadınlar ve Erkekler


Vayetse peraşası Yisrael ulusunun on iki kabilesinin atalarının doğumlarını anlatmaktadır. Yaakov, Esav’ın hışmından kaçarak anne ve babasının yanından ayrılmış ve Padan Aram’da yaşayan dayısı Lavan’ın yanına gelmişti. Burada kaldığı yirmi yıllık süre zarfında Lavan’ın küçük kızı Rahel için yedi yıl çalışmış, Lavan’ın kendisine oyun oynayıp Rahel yerine Lea’yı vermesi sonucunda Rahel için de ikinci bir yedi yıl boyunca Lavan’ın sürülerini gütmüştü. Bu işine sonraki altı yıl süresince de devam ederek oldukça zengin biri haline gelmişti.

Bu dönemin sonunda Yaakov, Lavan’ın oğullarının “Yaakov babamızın her şeyini aldı ve tüm bu zenginliğini babamızın mallarıyla edindi” şeklindeki sözlerine kulak misafiri oldu. [Acaba “Yahudiler bizi sömürerek zengin oluyorlar” tarzı bu şikâyet size de tanıdık geliyor mu? Ama bugünün konusu bu değil.] O dönemde Tanrı da Yaakov’la temas kurarak ona baba evine geri dönmesi yönünde talimat verdi.

Bu aşamada Yaakov’un “Haydi gidiyoruz” diyerek tüm ailesini toplayıp yola çıkmasını beklerdik. Ne de olsa emir Tanrı’dan geldikten sonra herhangi bir şekilde vakit kaybetmenin anlamı olmasa gerektir. Ama Yaakov her şeyden önce eşleri Rahel ve Lea’yı çağırmıştır. Bu noktada Tora, Yaakov’un, tam dokuz pasuk boyunca iki eşini ikna etmek için uzun uzun dil döktüğünü anlatmaktadır. Yaakov bu amaçla Rahel ve Lea’ya son zamanlarda Lavan’ın kendisine yönelik tavrının değiştiğinden bahsetmekte, uzun yıllar boyunca onun için nasıl da sadakatle çalıştığını anlatmakta ve Lavan’ın tüm hilelerine ve sözlerini sürekli bozmasına rağmen Tanrı’nın nasıl da Yaakov’un yanında olduğunu vurgulamaktadır. En sonunda Yaakov, Tanrı’nın bir meleğinin ona gelerek, artık geri dönme vaktinin geldiğini söylediğini anlatmaktadır.

Rahel ve Lea da verdikleri cevapta, her şeyden önce, kızları olarak Lavan’ın gözünde zaten hiçbir değerleri olmadığını söylemekte, Tanrı’nın Yaakov’a Lavan’ın yanında kazandırdığı tüm servetin zaten kendilerinin ve çocuklarının hakkı olduğunu belirtmekte ve ancak bundan sonra “Tanrı sana her ne dediyse yap” diye mutabakatlarını bildirmektedirler.

İlginç, değil mi? Bundan yaklaşık 3550-3600 yıl öncesinden ve tamamen ataerkil bir toplumdan bahsediyoruz. Üstelik doğrudan Tanrı’dan alınmış bir talimat söz konusu. Acaba Yaakov’un iki eşine bu kadar dil dökmesi neden gerekiyordu? Ya iki eşi babaları Lavan’dan şikâyetleri olmadığını söyleyip gitmek istemeselerdi? Yaakov’un onlardan onay alması şart mıydı?

Anlaşılan şarttı… Dahası, bu, Tora’da böyle bir olayın anlatıldığı ilk örnek de değil. Henüz Leh Leha peraşasının başında Tora, Tanrı’nın “Sana göstereceğim ülkeye git” talimatı üzerine “Avram, eşi Saray’ı… aldı ve Kenaan Ülkesi’ne gitmek üzere yola çıktılar” (Bereşit 12:5) diye anlatmaktadır. İnsan bir eşya değildir. Öyleyse nasıl bir yere gitmek üzere “alınır”? Bir yerde okuduğum kadarıyla, Kabala’nın temel kitabı Zoar bunu şöyle açıklamıştır: “Avraam, Sara’yı ikna yoluyla almıştır. Zira bir kişinin, eşini yabancı bir ülkeye rızasını almadan götürmesi yasaktır.”

Hem Avraam’ın hem de Yaakov’un örneğinde Tanrı’nın açık talimatları vardır – ama buna rağmen ikisi de eşlerini “ikna etmek” zorundaydı. Ve – büyük konuşmayayım ama – görünen o ki, eşlerinin bu konuda söz söyleme, hatta veto hakları vardı! Çünkü bir evlilikte eşler birbirinin malı değildir. Şüphesiz, her iki taraf da eşiyle uyumlu olmak için mümkün surette fedakârlık göstermelidir, ama bu hiçbir zaman bir zorunluluk baskısı yaratmamalıdır. Kimse eşine istemediği bir şeyi zorla yaptırma hakkına sahip değildir.

Tora objektif bir kitaptır. Bizim yanlarına bile yaklaşamayacağımız en yüksek şahsiyetleri bile en ağır şekilde eleştirir. Kimseyi kayırmaz, hiçbir şeyi olmadığı şekilde göstermez. Bu bağlamda, atalarımızla ilgili anlatımları da doğruları ve yanlışlarıyla, bize sempatik gelen veya gelmeyen yönleriyle anlatır. Örneğin, Tora bize atalarımız hakkında, her şeyin kusursuz olduğu, hiç tartışmanın yaşanmadığı, kardeşler arasında mutlak bir uyumun hâkim olduğu “ideal aile” portreleri çizmemiştir. Bu sayede biz de, Annelerimiz Sara, Rivka, Rahel ve Lea’nın sessiz sakin her şeyi kabul eden silik karakterler olmadığını biliriz.

Nitekim Sara, oğlu Yitshak’ın iyiliği söz konusu olduğunda Avraam’a çıkışmaktan geri kalmamış, ondan, öz oğlu Yişmael’i ve onun annesi Hagar’ı evden kovmasını talep etmişti. Bu konuda Tanrı da Avraam’a, Sara’ya itaat etmesi talimatını vermişti. [Hahamlarımız buradan, Sara’nın peygamberlik düzeyinin Avraam’ınkine göre daha yüksek olduğunu öğrenirler.] Geçtiğimiz hafta Rivka’nın, Yitshak’ın Esav’a beraha verme planlarını boşa çıkarmak için hiç çekinmeden devreye girdiğini okumuştuk. Aynı şekilde bu hafta da hem Lea hem de Rahel’in Yaakov karşısında sözlerini hiç sakınmadıklarını görüyoruz. Kısacası Annelerimiz, kocaları karşısında boyunlarını eğmiş, kendilerini onlara tamamen tabi kılmış birer karakter değildi. Atalarımız ve Annelerimiz arasındaki ilişkilerde bir statü eşitliği söz konusuydu ve önemli kararlar alınırken kimsenin diğerine karşı bir söz hakkı üstünlüğü yoktu.

Son zamanlarda özellikle dindar kesime karşı, kadınları dışladıkları, aşağıladıkları, ikinci sınıf olarak gördükleri gibi iddiaları hepimiz okuyoruz, dinliyoruz. Kanımca bunlar tamamen bir önyargıdan ibaret ve dahası, kadınların, bir aksiyom olarak, zayıf ve desteklenmeye, “eşitlik” kazanmaya muhtaç oldukları şeklinde bir varsayımı temel alıyor. Tora dışı dünyada, mesela iş dünyasında bunu haklı çıkaracak örnekler olduğu doğrudur; ama Tora ve Yahudilik dünyası söz konusu olduğunda, Annelerimizden günümüze kadar, her ailenin temel direği olan Yahudi kadınları hiçbir zaman “ikinci sınıf”, zayıf veya edilgen olmamışlar, erkeklerin eşlerine veya genel olarak kadınlara yönelik bakışları da herhangi bir üstünlük duygusunu temel almamıştır. Tora’yı öğrenen, Tora’ya ve onun öğretilerine göre yaşayan, dolayısıyla Atalarımız ile Annelerimiz arasındaki, yukarıda sadece birkaç örneğini verdiğim ilişkiler bütününü gayet iyi bilen dindar toplum için bundan farklı bir durum zaten söz konusu olamaz. [Hele hele Türkiye’de bu günlerde özellikle protesto edilen “kadına şiddet” kavramı, Yahudiliğin lügatinde bile yazmaz.] Dolayısıyla, temelsiz varsayımlara dayanarak halkımız içindeki herhangi bir kesimi “geri”, kendimizi ise daha aydın ve ahlaki açıdan daha üstün ve ileri görmemizi haklı çıkaracak bir durum yoktur.

Avraam Avinu, her yerde ilk olarak Sara’nın çadırını kurardı (bkz. Bereşit 12:8, Raşi). Onun öğretisini takip eden evlatları da elbette onun gibi davranmak, eşlerini el üstünde tutmak durumundadır. Zira “Hahamlarımız, bir erkeğin, eşini kendi canı gibi sevmesini ve onu kendisinden bile daha fazla onurlandırmasını emretmişlerdir” (Rambam, Evlilik Kuralları 15:19).

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page