top of page

Kardeş insanlarız biz…


Kardeş insanlarız biz…

A-Şem Avram’a “Ülkenden, doğduğun yerden ve babanın evinden [ayrıl], sana göstereceğim ülkeye git” dedi.

(Bereşit 12:1)

Avram, A-Şem’in kendisine konuştuğu üzere gitti ve Lot da onunla gitti.

(Bereşit 12:4)

Yisrael’deki Türkiye çıkışlı Yahudiler olarak çoğumuz Türkiye’de doğmuş ve hayatın bir noktasında Erets-Yisrael’e gelmeye karar vererek bunu gerçekleştirmiş kişileriz. Dolayısıyla, şöyle ya da böyle, Tanrı’nın Avraam’a verdiği “Leh Leha” talimatını biz de yerine getirdik diyebiliriz. Hahamlarımızın öğrettikleri gibi, “Maase Avot, Siman LaBanim” – Ataların yaptıkları, evlatlarının yapacaklarının bir işaretidir.

Sanırım her birimiz bu çok önemli adımın hiç de kolay olmadığını takdir ediyordur. Tanrı, Avraam’a talimatını verdiği zaman bunu üç farklı aşamada dile getirmişti: “Ülkenden, doğduğun yerden ve babanın evinden [ayrıl].” Bu aşamaların her biri bir öncekine göre daha zordur. Bazılarımız buraya ailece gelmiş ve dolayısıyla “baba evini” terk etmek zorunda kalmamış olduğu için nispeten şanslı olsa da, insanın – Ülkesini – alışkın olduğu ortamı, hele – doğduğu yeri – tüm çocukluk ve gençliğini yaşadığı çevreyi terk etmesi hiç de kolay değil.

Ama belki de bu adımı daha zor kılan nokta, geldiğimiz yerin bilinmeyenleri. Yeni bir çevre, tamamen farklı bir zihniyet, geçim konusundaki belirsizlikler, işlerin nasıl yürüdüğüne dair yeteri kadar bilgi sahibi olmama, gerilimli bir siyasi ortam ve daha birçok soru işareti söz konusu. Avraam’ın, aşina olduğu ortamı Tanrı’nın talimatı üzerine bırakıp bu bilinmeyene gelmesi, tabi tutulduğu on sınavın ilkiydi. Sanırım yukarıda aktardığım prensip doğrultusunda biz de bu zorlu sınavdan geçtik veya geçmekteyiz.

Birinci dersimiz: Tanrı Avraam’a Erets-Yisrael’e gelmesini emretmiş, ama burada her şeyin güllük gülistanlık olacağını vaat etmemiştir. Vaatleri, geleceğe, gelecek nesillere yöneliktir. Ama Avraam buranın zorluklarıyla başa çıkmaktan muaf tutulmamıştır. Aynısı bizim için de geçerlidir. Bu sınavda Tanrı’nın her zaman yanımızda olmasına nail olalım.

*

Yisrael’deki ortam içerisinde, tamamen farklı tiplerde başka Yahudilerle, değişik zihniyetlerle, bazen aklımızın bile almadığı marjinallikte fikir ve görüşlerle karşılaşıyor olabiliriz. Özellikle son yıl içindeki seçim havasında, nüfusun farklı kesimleri arasındaki tüm farklılık ve zıtlıklar en yüksek düzeyde vurgulanıyor, bölünmüşlük havası had safhaya çıkıyor. Ama tabii ki kardeşlerimizle aramızdaki bu sert fikir ayrılıkları, tartışmalar, suçlamalar bizim neslimize özgü bir şey değil. İşte, peraşamız da böyle bir ayrılığa değiniyor.

Avraam’ın küçük kardeşi Aran genç yaşta ölmüş, Avraam onun oğlu olan Lot’u himayesine almıştı. Avraam Erets-Yisrael’e gelince Lot da ona katılmıştı. Orada baş gösteren kıtlık nedeniyle gittikleri Mısır’dan her ikisi de oldukça zengin olarak geri dönünce, Avraam ve Lot’un çobanları arasında otlaklar konusunda anlaşmazlıklar çıktı. Bu olay sonrasında Lot, Avraam’dan ayrılarak, o dönemde çok verimli ve zengin, ama insanları bir o kadar da günahkâr olan Sedom bölgesine yerleşti. Her ne kadar ayrılık teklifi Avraam’dan geldiyse de, Lot’un maddiyat uğruna, başka yer kalmamış gibi, Avraam’ın öğretilerine taban tabana zıt bir yaşamı benimsemiş olan bu bölgeye yerleşmesi Avraam için büyük bir hayal kırıklığı, hatta sert bir tokat teşkil etmiş olmalıdır.

Pasuk bu konuda “Vayisa Lot mikedem – “Lot, doğudan yola çıktı” (Bereşit 13:11) demektedir. Bu gariptir, çünkü hepimizin bildiği gibi Sedom, Erets-Yisrael’in doğusunda kalır. Dolayısıyla pasuğun “doğudan” değil “doğuya” demesi gerekirdi. Bunun basit düzeydeki açıklamaları vardır. Ama daha derin bir düzeyde Hahamlarımız bunu “miKadmono şel olam” – “Dünyanın Ezeli’sinden” şeklinde açıklarlar. Başka bir deyişle, Lot, Ezeli olan Tanrı’dan “yola çıkmış”, ayrılmış ve “Ne Avraam’ı istiyorum, ne de Tanrı’sını!” demiştir. Bu, Avraam’ın felsefesine tamamen ve oldukça küstah bir şekilde sırt çevirmek anlamına geliyordu.

Buna rağmen, peraşanın devamında anlatılan, o dönem için bir “dünya savaşı” addedilebilecek olay sonrasında Sedom halkıyla birlikte Lot da esir düşünce, kardeşinin esir düştüğünü duyan” (Bereşit 14:14) Avraam, “Ne hali varsa görsün” şeklinde bir tavır takınabilecekken, gözünü bile kırpmadan, 318 kişiden oluşan çok küçük bir kuvvetle, dört muzaffer krallığa karşı harekâta girişmiş, Lot’u ve onun vesilesiyle Sedomlu tüm esirleri kurtarmıştır. [Ara not: Özgürlük ve karşılıklı sorumluluk uğruna, oldukça küçük bir kuvvetle etraftaki birkaç devlete birden kafa tutmak da klasik bir “Maase Avot Siman LaBanim” örneği olarak görülebilir.]

İkinci dersimiz: Toplumumuzda, ülkemizde, cemaatimizde birbiriyle taban tabana zıt olan, hatta bir arada yaşamayı bile çok zor kılan görüş ayrılıkları, yaşam felsefeleri olduğu bir gerçek. Ve gündelik yaşamda toplumun farklı kesimleri arasında neredeyse tam bir kopukluk söz konusu. Burada kimin “Avraam” kimin “Lot” olduğunu tayin veya ima etme amacında değilim. Her birimiz kendimizi Avraam, bunun 180 derece aksi bir yaşam süren kardeşlerimizi de Lot olarak görüyor olabiliriz (veya tam tersi). [Kaldı ki, Avraam, Mısır’da öldürülebileceği endişesiyle eşi Sara’yı kız kardeşi olarak tanıttığı zaman Lot da onun sırrını saklayarak Avraam’a büyük bir iyilik etmişti.] Asıl mesele ve asıl sınav, bu görüş ayrılıklarının nefrete ve yabancılaşmaya yol açmasına meydan vermeyip, bunun üzerine çıkabilmeyi ve kardeşlerimizi gerçekten “kardeşlerimiz” olarak görebilmeyi ve bunu hissetmeyi başarmaktır. Çünkü beğensek de beğenmesek de, bir gerçeği değiştiremeyiz. Avraam’ın Lot’a dediği gibi:

“Anaşim ahim anahnu” – “Kardeş insanlarız biz”

(Bereşit 13:8)

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page