Çok yakında NETFLİX’te gösterime giren “The Red Sea Diving Resort” adlı film, çok geniş kapsamlı Moşe ve Şlomo operasyonları öncesinde Etiyopyalı Yahudilerin gizlice İsrael’e getirilmelerinin öyküsünü konu ediniyor.
Cesur Mosad ajanı Ari Levinson önderliğinde, Etiyopyalı Yahudileri gizlice İsrael’e götürmek üzere bir görev üstlenen ekip, Sudan’da gerçek turistler için bir paravan otel açarak işe koyulur. Gideon Raff’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Haley Bennett, Chris Evans ve Michiel Huisman yer alıyor.
***
Alisson Kaplan Sommer’in Haaretz’de, Türkçe çevirisinin de Medyascop.TV’de yayınlanan Mossad’ın gizli operasyonlar için yönettiği sahte tatil köyünün hikâyesi ilgili yazıya aşağıda yer veriyoruz.
İsrail gizli servisi Mossad, Sudan’daki gizli operasyonları için sahte bir tatil köyü işletmiş. İşte gizli operasyonların yapıldığı tatil köyünün hikâyesi:
İsrail istihbaratının en tehlikeli ve zor görevlerinden biri sinemaya aktarılıyor. İsmi “Kızıl Deniz Dalış Yeri.” Bu esasen 1980’li yıllarda binlerce Etiyopyalı Yahudi’yi kurtaran nefes kesici bir operasyonun hikâyesi. Kardeşler Operasyonu (Operation Brothers) olarak adlandırılan bu harekât yaklaşık 3 yıl boyunca devam etti. Operasyonun ana kalbi Sudan Çölü’nde ve Kızıldeniz kıyısında bir tatil yeri olan Arous’tu.
Bu yer hakkında gösterişli broşürler hazırlanmış ve farklı turizm acentelerine gönderilmişti. Broşürlerde bu bölge “Sudan’ın dalış, çöldeki eğlenme ve dinlenme merkezi” olarak tanımlanıyordu. Avrupalı turizm şirketlerine dağıtılan broşürlerde Arous bölgesinde mercan kayalıklarından güneşli plajlara kadar onlarca güzellik olduğundan bahsedilirken dalış meraklısı herkes burayı keşfetmeye çağrılıyordu. Ancak en önemli bilgi broşürde yer almıyordu. Aslında bu bölge İsrail istihbaratı tarafından işletiliyordu. Kamyonlarla Sudan’daki mülteci kampları ziyaret edilecek, orada yaşayan Etiyopyalı Yahudiler (Beta Yahudiler olarak da biliniyorlar) kamyonlara bindirilerek broşürdeki muazzam tatil köyüne getirilecek ve oradan da İsrail’e geçirileceklerdi.
İlk bakışta bir Hollywood filmini andırıyor olabilir; ki zaten öyle de olacak. 1981 ile 1985 yılları arasında gerçekleşen bu gerçek olaylardan esinlenen film bu yılın sonlarına doğru vizyona girecek. Filmin başrollerinde Chris Evans, Haley Bennett ve Ben Kingsley var.
“Hayatımızdaki en güzel zamanlardı”
Bu olaya ilgi, tatil köyünde çalışan İsrailli ajanlardan Gad Shimron’un 1997 yılında yayınlanan “Mossad: Exodus” adlı kitabıyla ortaya çıkmıştı. Kitapta, operasyonla ve Arous bölgesiyle ilgili detaylı bilgiler yer alıyordu. 1982’nin Mart’ında Sudan askerleri operasyon sırasında ateş açmışlardı ve ateş açtıkları kişilerin kaçakçı olduklarını düşünmüşlerdi. Ateş altında bir İsrailli ajan şöyle bağırıyordu: “Ne yapıyorsunuz siz? Turistlere ateş edecek kadar aklınızı mı kaçırdınız?” Bu taktik işe yaramıştı ve biraz önce ateş açanlar şimdi özür diliyorlardı.
1982 yazından 1984 sonbaharına kadar geçen sürede Etiyopyalı Yahudilerle dolu 17 uçak, Arous’tan İsrail’e yol almıştı. Shimron bunu da belirtiyor: “Operasyonlar arasındaki uzun süreler boyunca hayatımızdaki en güzel zamanlarımızı geçirdik. Evet, belki basit koşullarda yaşıyorduk, günde sadece birkaç saat elektrik kullanabiliyorduk ama muhteşem bir manzaraya sahip, çok güzel plajların olduğu ve dalış yapabildiğimiz bir cennette yaşıyorduk. Hem de bunun için para alıyorduk.”
Bu operasyonların başlangıç tarihi 1977’ye kadar götürülebilir. O yıl, Menahem Begin’in başbakan seçildiği yıldı. Ona gelen raporlara göre, Etiyopyalı Yahudiler iç savaştan kaçıyorlardı ve en çok da komşu Sudan’daki mülteci kamplarına sığınıyorlardı. Her ne kadar Sudan’ın büyük kısmı Müslüman olsa da, mülteciler coğrafi imkânlardan dolayı İsrail’e geçiş yapabilecekleri umudunu taşıyorlardı. Ancak Mossad’ın Sudan’ı daha yakından gözetlemeye başlaması, gemileri nereye yerleştirebileceğini ve hangi rotaları kullanabileceğini hesaplaması 4 yıl sonra, 1981’de gerçekleşmişti. 1972 yılında İtalyan girişimciler tarafından yapılan ama Sudan’ın altyapı yetersizliklerinden dolayı terk edilmiş, deniz kenarındaki 15 tane tablo gibi villayı keşfettiler.
İsviçreli tur operatörü kılığında Sudan yetkilileriyle görüşen İsrailli ajanlar, bu tatil köyünü 320 bin dolara üç yıllığına kiraladı. İlk önce altyapı çalışmaları tamamlandı. Sonrasında yerel çalışanlar işe alındı. Bir kısmı sebt kahvaltısı hazırlamak veya sebzeleri ince kesmek gibi, önceden olmayan ve İsraillilerle özdeşleştirilen yeni davranışlar edinmişti ve bu biraz garipsenmişti. Ancak yine de büyük bir şüphe uyandırmadı.
Bir yanda operasyonlar, diğer yanda turistler…
Bir yandan operasyonlar devam ederken diğer yandan da tatil köyü çok sayıda turist çekiyordu. Hatta artık mültecileri taşıyan kamyonlar buradan kazanılan paralarla alınıyordu. 1984’e kadar bu şekilde devam eden hikâye aynı yılın sonlarında Sudan’da kıtlık ilan edilince sona ermişti. Bu ilanın ardından tahliyeler hızlandırıldı ve görev tamamlandı. Yine de İsrailli yetkililer bu köyü bir seçenek olarak ellerinde tutmak istiyorlardı. Ancak 1985’in Ocak ayında gerçekleştirilen darbe bu durumu çok riskli hale getirmişti. Cuntanın ilk hedefi Yahudilerdi ve İsrailli yetkililer de köyün bir an önce boşaltılması emrini verdi. Köydeki bütün ajanlar aynı gece sırra kadem bastı. Sabah uyanıldığında sadece turistler ve yerel çalışanlar kalmıştı. Köy birkaç ay sonra işletmeye kapatıldı. Shimron şunu da belirtiyor: “Esas cesur olanlar İsrailli operatörler değil; kendileriyle kaçan mültecilerdi. Hiç şikâyet etmeden küçük botlara, uçaklara ve kamyonlara biniyorlardı; ancak kurtarıcılarına büyük güvenleri vardı.”
Musa Operasyonu’nun gölgesinde
Kardeşler Operasyonu’nun uzun zaman görmezden gelinmesinin önemli bir sebebi ise taşıdığı insan sayısının daha sonra gerçekleştirilen “Musa Operasyonu” ile kıyaslandığında çok daha sınırlı kalmış olması. Kasım 1984’den Ocak 1985’e kadar gerçekleştirilen Musa Operasyonu’nda toplam 7 bin Etiyopyalı Yahudi kaçırılmıştı.
Shimron’a göre İsrailli yetkililer, ajanlarına, taşıdıkları mültecilere kimliklerini açıklamamalarını söylemişlerdi. Eğer yakalanacak olurlarsa, Etiyopyalılara uydurma hikâyelerini anlatmak için Avrupalı olduklarını söylemek durumundaydılar. Hatta operasyon sona erdikten sonra bile, güvenlik gerekçeleriyle kurtarıcı kimliklerini açıklamamalıydılar. Ancak Shimron için bu durum bir yerde bozulmuş: Bir acil durum merkezinde yanına gelen küçük bir çocuk, güzel bir İbranice ile şöyle diyordu: “Amca, seni vadideki kırmızı kamyondan hatırlıyorum.” Shimron 30 yıl sonra gelen bu reaksiyonu hiç beklemediğini belirtiyor ve şöyle diyor: “Ben pek duygusal bir insan değilim, ama itiraf etmeliyim ki yanaklarımdan süzülen gözyaşlarına engel olamamıştım.”