top of page

Farkına varmadan “farkındalılığın” farkında olmak!..

Öncelikle bir düzeltme/açıklama sunmalıyım siz değerli okurlarıma... İki hafta önce bu köşede yayımlanan Bodrum konulu yazımda sehven yer almış olan “yirmi yıldır klavye tıklattığım Şalom Gazetesi’nin...” ifadesi, bazı yanlış yorumlamalara yol açmış olabilirdi... Gerçeği şudur ki, değişik köşe yazılarımla tiyatro eleştirilerim bu haftalık gazete ile aynı ismi taşıyan aylık dergide 1997-2016 yılları arasında yer almış ve ardından tarihe karışmıştır!

Ne var ki, bu 19 yıl boyunca kaleme aldıklarımın tümü kendi arşivimde bulunuyor ve bazı nostaljik anlarda kullanılabiliyor da... Örneğin, geçenlerde dostlarla sohbet ederken, günümüzde pek revaçta (ancak bana yabancı) olan “farkındalılık” tanımı hakkındaki sorularımı yanıtlayan sevgili Nelly ve Fani kardeşlerime, bu konudaki cehaletimi affettirmek için bundan sekiz yıl önce Dergi’de yayımlanan “Birazcık ‘epikürleşelim’ mi..?” başlıklı yazımın word dosyasını ilettim. Meğerse o zamanlarda daha yeni yeni oluşan “farkındalılık” bilincinin farkındalılığı varmış bende, farkında olmaksızın!!!

Her neyse – ve halen “tatilde” olduğumdan, bu haftaki sıramı gene oldukça eski bir yazım ile “geçiştirip”, “tembelliğe” devam etmek istiyorum, eğer beni mazur görürseniz... *****

Kentimizde niteliğini az koruyabilmiş mekânlardan “Bebek Bar”da iş çıkışı dostlarımızla buluşup bir (veya iki!) Tek-irdağ attığımız olurdu eskiden... Bundan 11 yıl önceki bir köşe yazımda da, ister bahar günleri o güzel terasından, ister puslu Kasım akşamları geniş pencerelerinden

Arnavutköy’den kalkıp kuzeye doğru süzülen vapuru izlerken, dünyanın çok az kentinde bir bardan bu denli güzel ve özgün bir görünümün bulunabileceğinden söz etmiştim – ve geçenlerde, kentimizin başka bir özgün mekânında aynı hislere kapıldım: Müzik Festivali’nin hemen ilk haftasında, Tophane rıhtımındaki İstanbul Modern’in giriş katındaki (birazcık “çakma” da olsa!) konser salonunda, olağanüstü güzellikteki Rus piyano sanatçısı Anna Vinnitskaya’nın gene olağanüstü yetkinlikte yorumladığı Mussorgsky’nin “Bir Sergiden Tablolar”ına kulak verirken, yavaş yavaş kararan havanın örttüğü olağanüstü Boğaz manzarası karşısında, orasının da dünyanın hiç bir kentinde eşi bulunmayan bir konser salonu olduğunu algıladım...

Bu “olağanüstü”lükleri yaşarken, Faust’un özlemini duyduğu “eğer yaşadığım bir an için desem ki, dur geçme, ne kadar güzelsin!” türdeki sözcükler aklıma geldi ve –tüm olumsuzluklarına karşın– bu kentte yaşamaktan aslında ne kadar mutlu olmamız gerektiğini düşündüm yeniden... Ne var ki, Sait Faik’in bir öyküsünde sıraladığı “...ne sabahleyin okuduğum pis gazete, ne hocasını öldüren kavruk delikanlı (...), ümitsiz, gününü gün etmeye çalışan politikacılarının gürültüsünden...” kaçarcasına, kendinizi güzel İstanbul’un çeşitli hazlarına teslim etmek ve bizi çepeçevre sarmalayan çirkinliklere gözlerimizi kapatmak doğru mudur aslında? Almanca çocuk nakaratında dendiği gibi, “Güneş saati gibi yap; sadece aydınlık saatleri göster” veya La Fontaine’nin yargıladığı Ağustos böceği – bunlar tabii ki hiç birimize, özellikle gençlere örnek olmamalıdır, öte yandan birazcık da “epiküryen” takılsak arada bir..?


(Epikuros - İ.Ö. 341-270)

İ.Ö. 4. yüzyılda yaşamış olan Yunan düşünürü Samoslu Epikuros’un geliştirdiği ahlâk felsefesine göre, insanoğlu “en az acı ile en büyük haz” almayı hedeflemelidir ve bu bağlamda kısa vadeli hazların, daha büyük/sürekli/yoğun olanlarıyla karşılaştırılıp değerlendirilmesi ve seçimlerin ona göre yapılmasını önerir. Bir eylemin yarattığı mutluluğun yan etkilerinin de sorgulanmasını salık verirken, son derece mantıklı bir yaklaşımla “Daha sonra acı çekmek pahasına anlık, yoğun haz mı

aranmalı; yoksa ileride daha uzun süreli bir mutluluğu elde etmek umuduyla, şimdiki haz ertelenmeli mi?” sorusunu da ortaya koyar. Bu arada haz öğesini salt bedensel olarak görmüyor Epikuros; dostluk ve sanat gibi değerlere de büyük önem veriyor – dahası, Atina’da kurmuş olduğu felsefe okulunun, kadınların ve hatta kölelerin de girebildiği bir bahçede ye aldığı ve kapısındaki tabelada “Ey yabancı – burada mutlu olacaksın! Burada haz, en üstün iyiliktir..!” diye yazdığı söylenir...

Epikuros’un düşünceleri bir yandan çok saf, öte yandan şaşılacak biçimde mantıklıdır. “Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur; ölüm geldiğinde de artık biz yokuz!” derken, bu konudaki tüm kaygıları ortadan kaldırmış gibidir! Bundan öte, dönemi için “devrimci” sayılabilecek “Tanrılardan korkmamız gerekmiyor...” düşüncesini ortaya atarak, sadece Yunan mitolojisini değil, daha sonra gelişecek tüm semavi dinleri de derinden sarsmaya kalkışmıştır... Dahası da var: Alışılagelmiş kuralların her çeşit özgürlüğe birer set çektiğini belirtirken, insanoğlunun kurallardan ziyade asıl etik değerler doğrultusunda hareket etmesini önerir Epikuros – ve felsefesinin ana hedefi olan mutluluğa erişmek için salt etik anlayış ile dostluğun yeterli olacağını savlar!

Gerek çağının “kuralcı” düşünür ve devlet adamlarının, gerekse tüm dini akımlarının bu düşünce tarzını olduğu gibi reddetmeleri doğaldı – ve günümüzde dahi epikürizm, mantık ve sınır tanımayan “zevk-ü sefahat” olarak tanımlayabileceğimiz hedonizm ile eşdeğerde gösterilegelir... Bu benzetmenin ne denli asılsız olduğu, Epikuros’un yukarıda sözünü ettiğim “karşılaştırmalı sorgulama” mantığından hemen anlaşılıyor oysa ki... Öte yandan, İ.Ö. 4. yüzyılda bir öğreti olarak dile getirilmiş kurallara karşı çıkma, dostluk ve mutluluk arayışı ile haz alma özendirmelerinin, 20. yüzyılın Beat Kuşağı ve Hippie felsefesindeki alışılagelmişin dışında ve/veya kolektif yaşam biçimine ne denli yakın olduğunu şaşkınlıkla görüyoruz..!

İşte, değerli dostlar – tüm bunlardan hareketle, hele yaz gelmişken, birazcık etrafınızdaki toz, bulut, pisliklerden arındırın kendinizi – ve

antik Roma dönemi şairi Horatius’un tam 2020 yıl önce dile getirdiği şu dizilerine kulak verin: “Dum loquimur, fugerit invida aetas – carpe diem..!” = “Biz burada gevezelik ederken, zaman elimizin altından kaçıyor – sen gününü yakala..!” *****

Bu bağlamda hepinize keyifli tatiller, mutlu ve huzurlu günler dilerim, değerli dostlar...

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page